Başbakan Erdoğan neden sık sık, CHP’nin geçmişinde halka yapılan zalimlikleri tekrarlıyor? Başbakanın söylediklerinin hiç biri yalan değil hepsi doğru. Çünkü cumhuriyetin kuruluşundan itibaren halka hep kan kusturuldu.

1950 öncesi tek parti dönemi diye adlandırılan ve insanlarımıza kan kusturulan (Mükellefiyetler, varlık vergileri, karne ile ekmek vb.) dönemlerden bahsediliyorsa o tarihler arasında evet tek parti CHP idi.

Tek parti CHP idi amma DP ve sonradan günümüze kadar gelen partilerin tamamına yakını (Buna AKP de dahil) geleneksel-köken olarak CHP içinden çıktı. 

CHP, 1950 öncesi hariç iki ortaklık dışında tek başına hiç iktidar olmadı. 1950 sonrasından günümüze kadar 60 yıl ülkeyi hep diğer sağ partiler Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Milli Selamet Partisi, Milli Nizam Partisi, Anavatan Partisi vb. yönettiler.  Bazen tek başlarına bazen adına “milliyetçi cephe” denilen cepheler kurdular.

Sosyalist sol hiç iktidar olmadı. Ülkeyi hep emperyalist işbirlikçi-kapitalistler yönetti.

Cumhuriyet tarihi boyunca ülkeyi yöneten sağ iktidarlar CHP yi eleştirirken aynı zamanda asıl amaçları CHP üzerinden sol-sosyalist düşmanlığı yani emek düşmanlığı yapmaktı. Başbakan Erdoğan da önceki iktidarlar gibi böyle yapıyor. 

Başbakan ANAP, DYP, MHP, AP, DP, MSP, MNP, vb. atlayıp neden sadece CHP yi halk düşmanı,  bir başka deyişle sistemin “Günah Keçisi “ olarak gösteriyor?

Burada ortak amaç aslında CHP den çok, solu özellikle sosyalist solu kitlelere hedef göstermek.

Bizler (Sosyalist Sol)  kabul edelim etmeyelim, kitleler de CHP yi sol olarak görüyor. Bunu bilen Başbakan ve önceki iktidarlarda CHP üzerinden sol sosyalist-emek düşmanlığı yaptı-yapıyor.

CHP, sermayenin bir partisi, özellikle devletçi, ulusalcı, anti Komünist. Sistem karşıtı değil sistem içi bir parti. Bunların yanı sıra CHP içinde-yönetiminde sosyalist sol geleneğinden gelen birçok kişi var. Bunların kimi kendini hala “sosyalist sol” olarak tanımlıyor. Geleneği ne olursa olsun bir partiye üye olan herkes ilkesel olarak üyesi olduğu partinin tüzüğüne-programına uymak zorundadır… Yani CHP’de ise artık CHP’lidir ve onun tüzük-programına uymak zorundadır.

CHP’nin antikomünistliği ile CHP içinde bulunan sosyalist sol geleneğinden gelenlerin

konumu bir çelişki olabilir ama gerçekler böyle.

İktidarların CHP’ye sosyalist sol adına saldırdığında sosyalist solun tavrı ne olmalı? Bunun cevabı bu tür saldırılarda sosyalist solun CHP yanında yer almasıdır (CHP’nin içine girerek- üyesi olarak değil). Çok kişinin hatırlayacağını sandığım 12 Eylül öncesi bir durumdan örnek vereyim. Ülkücülerin yakaladıkları bir solcuyu dövdüğünü duyduğumuzda hemen olay yerine o solcuyu-devrimciyi kurtarmaya gider, bazı zamanlarda ülkücülerin, bizden ideolojik farklılığı olan birini dövdüğünü gördüğümüzde onu ülkücülerin elinden kurtarıp biz döverdik. Onu kurtarmamızın nedeni ülkücülerin onu solcu-devrimci olduğu için dövmeleriydi.

Bu sözlerimden “CHP ye kan taşımak” veya “onlar bize gelmiyorsa biz mi onlara gideceğiz?” anlamını çıkartan olabilir. Böyle düşünenlere şöyle bir hatırlatma yapayım. Ülke genelinde olduğu gibi Zonguldak’ta da basın açıklamaları –eylem toplanmaları olur. Demokratik hak ve özgürlükler için verilen mücadelede bu toplanmalara bazen yüz kişi, bazen bin kişi katılır ve yürünür. Genelde bu basın açıklamasını  “Zonguldak Demokrasi Platformu” yapar. Platformun oluşumunun-genele yakını CHP’lidir. Sosyalist sol-komünist parti üye-yöneticileri bu basın açıklamalarında- yürüyüşlerde bazen ön taraflarda bazen arkalarda genelde CHP’li olanlarla kol kola omuz omuza yürür. Şimdi bu bir çelişki değil mi? Hem CHP yi genelde reddedeceksin, hem de eylemde CHP’lilerle  kol kola omuz omuza yürüyeceksin, hem de onlarda bizimle birlikte gaz, cop, tazyikli su yiyecek.  Hep beraber direnmekle-yürümekle  “CHP ye kan mı taşındı?” veya “onlar gelmiyorsa biz mi gitmiş olduk?” Ah bu sosyalist solumuzun utangaçlığı  (riyakârlığı demiyorum), hem karşısında, hem yanında…