Ülkedeki siyasi dizilim bırakın yılları üç beş ay öncesinden bile öngörülmeyecek bir şekilde değişince ülkenin şaftı kaydı neredeyse…
Politik saflar arasındaki geçişkenlik dünyadaki bütün üniversitelerin siyaset bilimi kürsülerine ders olacak bir hızla gerçekleşiyor…
Akademik titrine yaslanarak akla zarar teoriler üretmekte beis görmeyen şahbazlar; bilgiyi savunduğu pozisyonu tahkim etmek için bir argüman olarak üreten kalem efendileri; haberciliği dezenformasyon yaparak bilgi kirliliği yaratma edimine çeviren medya maymunları, yalan makinesi gibi gerçeği tersyüz ediyor…
Adlarının önünde ya da arkasındaki sanların ışıltısıyla toplumu aldatabileceğini sanan koca koca insanlar, dün ak dediğine bugün kara diyebilen yüzsüzlüğü, en küçük bir özeleştiri yapma gereği duymadan sindirebiliyor içine…
Hele şu sağcı, İslamcı basının içler acısı durumuna bakın…
Düne kadar, “Hocam senden Allah razı olsun” nidalarıyla, cemaatin yaptığı her işte hikmet bulup manşetlere çeken Gülen muhipleri, bugün kutlu efendilerine öfke ne kelime resmen kin kusuyor…
Cemaatlerin “Tanrı ile kulu arasındaki gönül köprüsüne anlam kapıları açıp insanı derinleştirme” gibi bir çabanın içinde olması gerekirken, devletin içinde bunca palazlanıp banka kuracak varsıllığa erişmesinden duyduğumuz endişeyi dile getiren bizlere ağız dolusu küfreden aklıevvler, sakladıkları kuytuluklarda “paralel devlet” arıyor.

CEMAATÇİLER MASUM MU?
Çok değil birkaç evvel Gezi direnişçilerine saldıran siyasi otoriteyi aklayabilmek için bir kısım çevrece üretilen başta “camide içki içildi, türbanlı kadınlara saldırıldı” olmak üzere pek çok yalanı dünyadan bihaber vatandaşa duyurmak için seferber olan cemaatçilerse AKP’nin hukuk tanımaz yüzünü keşfetti birden bire…
Hale bakın, birinin banka müdürünün evinde ayakkabı kutuları içinde milyon dolarlar bulundu ya, diğeri cemaatin bankasındaki batık kredilerin, onlara tanınan ayrıcalığın peşine düştü hemen…
Daha düne kadar o bankaya tanınan ayrıcalığı birlikte planlamıyor, ayakkabı kutusuna doldurulan dolarları birlikte saymıyorlardı sanki?
Derlerdi de inanmazdım, en çabuk bozulanlar suç ortaklıkları olurmuş; bu tipten ortakların her biri payını daha da büyütmek için diğerinin sürekli açığını kollarmış çünkü… 
Bir de şunu öğrendim ki para ile iktidar hırsının dini imanı yok…
Din ticareti yapıp, insanların içindeki kutsalı siyasete alet edenlerde utanma denen duygu zaten yok…

ZONGULDAK’A UZANTILARI
Ya durumdan vazife çıkarıp, karambolden paçayı yırtmaya çalışanlara ne demeli?
Daha düne kadar cemaatin okullarına yaptığı yardımları şişine şişine anlatan kentimizdeki bir zatın, şirketlerine yapılan yolsuzluk operasyonundan temiz çıkmak için AKP’ye yakın olduğunu ifşa edip, paralel devletten şikâyet etmesine ne demeli?
Uyanıklık yapıp bu toz duman arasında paçayı kurtarma gayretkeşliği anlaşılabilir bir şey de, kim yer bu saatten sonra?
İşler tıkırındayken valilerle, emniyet müdürleriyle, genel müdürlerle, savcı ve hakimlerle al takke ver külah muhabbete girip, üçe silah alıp beşe satarken iyiydi de, devletin kahhar yüzü bu tuhaf işbirliği bozulunca mı geldi akıllara? 
Bir de Bay Ali Bektaş’ın komik halleri var değil mi?
Kozlu Belediye Başkanı iken Gülen cemaatinin düzenlediği “Türkçe Olimpiyatları”nın ana sponsoru olan, bunla yetinmeyip ta Pensilvanya’lara kadar gidip Hoca’sının elini öperek hayır duasını alan Bektaş da, diğer zatla aynı paralellikte mi hareket edecek acaba? Yoksa olan biteni duymazdan gelip, “Bana ne onların kavgasından, ben gelecek oylara bakarım” ilkesizliğine mi yatacak?
Ne yaparsa yapsın…
Baştan sona içtenlik yoksunu olacak bunların yaptığı… Baştan sona iğretilik kokacak…
Halk da umudunu kesti bunlardan zaten…
Bir de alternatifini bulsa her şey daha güzel olacak ama yüzünü döndüğü taraftaki görüntü çok da umut vaat etmiyor ne yazık ki…