Aslında bambaşka bir konuyu yazacaktım. Ama sabahın erken saatlerinden beri Zaman Gazetesi ile Samanyolu televizyonuna yapılan “ucube polis baskınına” öylesine kilitlendim ki başka bir şey yazmanın olanağı kalmadı… “Ucube” diyorum evlere şenlik polis uygulamasının ülke tarihinde bir başka örneği yok çünkü… Polis, sabahın köründe, “fuatavni” adlı twitter fenomeninin verdiği bir bilgi nedeniyle insanların günlerdir önünde beklediği Zaman Gazetesi’ne, Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’yı gözaltına almak için geldi. Avukatlarla yaptığı kısa görüşmenin ardından “Gerekli çalışma şartlarının bulunmadığı”  gerekçesiyle de gazeteden ayrıldı. Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca evi aranırken, canlı yayına çıktı… Ardından Dumanlı zehir zemberek sözlerle meydan okudu polise: “Buradayım, gelin alın…”

Dikkatle dinledim, haksızlığa karşı çıkan insanların vakur ifadesi vardı ikisinin de yüzünde… Dumanlı, demokratik hak ve özgürlükleri hararetle savunan ateşli bir hatip görünümü çizerken çelebi duruşu sergileyen Karaca ise ilahi adaletin tecellisine vurgu yapıyordu… Dumanlı’nın medyaya yönelik eleştirileri yükseldi daha sonra ekrandan… Ülkenin en çok satan gazetesine yapılan polis baskınının ana akım medya ile TRT tarafından “paralel yapıya operasyon” şeklinde duyurulmasını bir gazetecilik ayıbı olarak niteledi… Haklıydı bence… Eski suç ortakları Erdoğan ve hempalarının iddiaları bir mahkemece kanıtlanmadığına göre, “paralel yapı iddiasıyla gözaltına alınanlardan” söz edilebilirdi ancak…

DEVLETİN OLANAKLARINI PAYLAŞIRKEN İYİYDİ DE…

Büyük bir öfke ve şaşkınlıkla izledim sergilenen çadır tiyatrosunu… Herkesi kör alemi sersem sanan kudretli sultanlar, ülkede, bayatın da bayatı repliklerle bir oyun sahneliyordu çünkü… Başkalarını bilmem ama ben unutmadım: Bugün birbirlerine karşı operasyon üzerine operasyon düzenleyen düşman kardeşler siyam ikizleri gibi yapışıktı geçmişte… Devletin tüm kadrolarını, nimetlerini büyük bir arsızlıkla bölüşürken ne kul hakkı ne adalet duygusu geliyordu akıllarına… Toplumsal muhalefete yönelik algı operasyonları,  birlikte hazırladıkları kumpaslarla hayata geçiriliyordu… Gericileşme sürecinin toplum mühendisleri ortak ofiste ürettiği projelerle umutsuzlaştırıyordu halkı.

Kimilerinin basın özgürlüğünün abidevi ismi haline getirmek istediği Dumanlı’nın sözlerini dinlerken ne yalan söyleyeyim, acı acı güldüm… Başında olduğu Zaman Gazetesi’nin dahil olduğu havuzdan çıkarılmazdan evvel, nasıl dezenformasyon yaydığını çok iyi biliyordum hakeza. Toplumsal adaletten, kişisel hak ve özgürlüklerin genişlemesinden vazgeçtim basın özgürlüğü konusunda da sicili son derece bozuktu ayrıca… Gazeteci Nedim Şener, Ahmet Şık gözaltına alınır, Odatv basılıp bilgisayarlarına, cd’lerine el konulur, Özgür Günden Gazetesi hakkında parmak ısırtan cezalar istenirken yazdıklarını düşündüm daha sonra.

YAPILANLARIN AHLAKİ BİR YANI YOK

O suç ortaklığının “al gülüm ver gülüm” günlerinde, “…Gazeteciliğin bir zırh haline dönüşmesine müsaade edilmemeli. Türkiye, uzun bir zamandan beri yoğun bir psikolojik harekâtla karşı karşıya. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bazı insanlar etki ajanlarının hedef tahtasında. Şu ana kadar bu insanlar hakkında yalan, iftira, tezvirat, dedikodu nevinden onlarca kitap yazıldı, binlerce yazı yazıldı, onlarca web sitesi kuruldu. Bu amansız kara propagandanın tesadüf olmadığı, derin bir ittifakın emriyle yapıldığı pek çok hadisede açığa çıktı.” diyordu örneğin bir yazısında…

Devran döndü, devlet olanaklarının Nasrettin Hoca’nın yağı balı olarak savrulduğu şaşalı Türkçe Olimpiyatları gibi, kardeşlik hukuku da son buldu şen ortaklar arasında… Siyam ikizlerinin saadetleri bir ömür boyu sürmedi ve ebedi düşmanlık başladı… Bu kirli savaşta ateş serbest olunca çok iyi bildikleri kara propagandanın, dezenformasyonun bininin bir para artık… Böyle olduğu gibi ahlaki hiçbir yanı da yok… Gözaltına alınmasını şiddetle protesto ettiğim Bay Ekrem Dumanlı’ya sormak isterim yine de, etki ajanlarının hedef tahtasında dediği Erdoğan hakkında kimler ak ya da kara propaganda yapıyor şimdi? Geçmişte, has dostunla birlikte mağrur bir ifadeye baktığın düşman kalabalıkların, “Susma, sustukça sıra sana gelecek” haykırışı tiksintiden başka bir şey uyandırıyor muydu içinde?