İçimi dökmem gerekiyor, koca bir sütunda, iki satırda olsa becerebildiğim, anlatmalıyım derdimi, neşemi, kederimi. Hiç bir şey olmadığımı bilmem gerektiğini öğrendiğimden beri, umutluyum kendimden doğrusu. İddialı değilim, fakat inatçıyım ve azimli.
 
Bir karınca gibi çalışıp, kaplumbağa kadar ilerleyebiliyorsam ki öyle olduğunu düşünüyorum, denemeye değer o halde. Bir çıkınım var sırtımda kendimi aşan,  onun içine doldurduklarımın hamallığını yapıyorum gönüllü. Yazı yazmayı öğretiyorum örneğin kendime, bir parça şiir de öğrensin istiyorum ve mırıldansın kendi şarkılarını. Beynimle kalbim arasındaki o meşakkatli yolda, düşe kalka da olsa ilerleyebilmek çok kıymetli çünkü.
 
Bu yüzden İlk kitabıma KIRKIMDAN SONRA AZMADIM KIRKIMDAN ÖNCE YAZMADIM dedim. Bu yüzden “Organik Yazar” başlığı var sütunun üstünde. Bu yüzden yamuk yumuk kelimeler, yolunu şaşan virgüller, noktalar var içlerinde. Bu yüzden birbirimizden öğreniyoruz dediğim denemeler var çıkınımın içinde. Kendi kendinin öğretmeni olmak kolay iş değil zira. Çok ciddi zamanlar gerekiyor ilerleyebilmek için.. Başak tarlasında bir buğday filizi olabilmek o denli kıymetli ki tarlaya sahip olmak gibi bir densizliği düşünmedim hiç.
Eğitim öğrenim ikilisini alaylı ve mektepli olarak ayırdıklarından beri ve bunu içselleştirebildiğimden beri ne yalan söyleyeyim içime bir ferahlık geldi doğrusu. Cahil de sınırsız olan şu cesaret, bilirkişi olarak ahkâm kesenlerin kibrinden çok kıymetli zira. Şartlar ve öncelikler, tıpkı zengin yoksul dengesizliğiyle paralel seyrediyor bizim buralarda.
 
Bir serzeniş değil, can yakanların gerçek yüzlerini saklı tatmanın ağırlığı var bünyede.
“ Ve hiç kimse bir başkasının yolunu kesme, emeğine ekmeğine set çekme hakkına sahip değil! Gün gelecek utanan satırlar değil, kendileri olacak, gerçekler şimdilik saklı duruyor görselde ve izlerde. İfşa etmek için henüz doğru zaman değil.”

Kalite denilen rütbe, öyle dar zamanların meyvesi değil, asırlık emek gerektiriyor. Ne mutlu haddini bilmek gibi bir eğitimi kendine terbiye edebilmiş olmak. Hem, bunu mekteplerde öğrenmiyorsun, sahada, yani bir nevi yazarak silerek yırtıp attığın sözcüklerin çokluğunda öğreniyorsun. Deneyerek yanılarak pişiyorsun.
Bu dünyadan göçtükten sonra ardına bırakabileceğin güzel izler olsun istiyorsun. Işıldayan üretimler bırakabilmek için elbette tüm gayret. Fakat kolu kanadı kırık kelimeler, cümle de yüzü kızaran sözcüklerin bile çok kıymeti var, kendi kanından, kendi canından çünkü onlar. Alın teri çok kutsal bir şey altını çiziyorum bir kez daha.

Şubat takvimi, üretimin emeğin paylaşımı için çok kıymetli günler barındırıyor içinde. Emeğin başkentinde, emekçi bir kadın olarak boyumu aşan çıkınımla düştük yola. Dokunabileceğimiz tüm yüreklere talibiz, kelimelerim kendi müziğinin içinde arıyor gerçeğini. Tanıklık etmeniz dileğiyle koparılıyor yapraklar bir bir hadi hayırlısı.

YEREL SEÇİMLER

Ben kendi kulvarım da çıkınımla yola koyulurken Yerel seçimlere doğru işliyor zamanın bir diğer yüzü.
Bu kentin geleceği için en iyisi, en doğrusunun ipi göğüslemesi temennisiyle.
Yerel yönetimlere talip olanlar sahaya indiler çoktan. Hemen hemen hepsi kendi kadrolarıyla koltuğa talip olduklarını beyan ediyorlar peşi sıra.

Bu koca bir şehir, yalnızlığıyla kol kola tutunan bu şehir yüreği ağzında soluyor zamanı. Gelenler ve gidenler sadece arşivlere kayıtlıyor kendini. Hafızamda atanmış ya da seçilmiş olarak, hatırı sayılı işlerle bu coğrafyanın içinde övgüyle söz edebileceğim bir iz bulamıyorum. Zamanını dolduranlar alıp başını gidiyor, biz ise kapılarında bir parça umut için nöbet tutuyoruz.
 
Bu yüzden birbirimizden pek haz etmiyoruz, bu yüzden acıyan yanlarımız eşit değil. Bu koskoca öksüz şehir, yok yere dağıttı kendini çaresizliğin kollarında. Dilde,  biraz asi, biraz da inancını kaybetmiş bir halde kök salıyor toprağına. Kim dallarını yeşertir, kim can suyu verir toprağa önümüzde ki günlerde belli edecek kendini. Emek vermek iş üretmek bu coğrafyanın sevdalısı değilseniz mümkün değil. Yeterince değil belli ki var olan işleyiş ve emeğin başkentine yakışmıyor bu bir ileri iki geri gidiş.

Dokusu kiminle örtüşürse ona teslim olacak belli ki, gözü kapalı inanmak gibi bir ergenliği sanırım attı üstünden. Daha temkinli daha dirayetli aklı başında yarınlara hepimizin ihtiyacı var. Ötekileştirmeden çözüm odaklı olanların koltuğa oturması ve var olan günden güne de düğümlenen sorunları çözmesi dileğimiz.
Atanmışıyla seçilmişiyle top yekûn bir seferberliğe ihtiyacımız var. Kazanırsak hepimiz kazanır, kaybedersek faturayı yine hep birlikte öderiz. İlçe belediyelerde ki gayret umarım bizim koltuğumuza talip olanların zihinlerinin bir köşesinde kayıtlanmıştır. Sahaya inmek, donanımlı olmak ve kadrolarını iyi oluşturmak, çok daha önemlisi vizyon sahibi olmak. Kriterler başarının ön hamlesi, uygulayabilmek ise karakteristik donanımla ilintili.

Çalışmaya gönüllü, çalışana engel çıkartılmayan bir işleyişle bu coğrafyanın selameti için doğru kararlar verilmesi umuduyla.

Emeğin başkentinde, emek verecek olanlara el vermeye hazır olduğumuzu bırakıyorum buraya.
Başka Zonguldak yok zira…