Doğrusu ya şu Filyos Projesi tartışmalarına katılmaya hevesliydim epeyce…

Tartışma Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı ekseninde yürüdüğü için kalemimin ucuna kadar gelen kelimeleri geri gönderdim mecburen…

Bir aydır Çaycuma Belediyesinde görev yapıyordum ve söyleyeceğim sözlerin yanlış anlaşılma olasılığı oldukça yüksekti…

O yüzden saçımı başımı yolarak da olsa okumakla yetindim yalnızca…

Ancak kimi gazetelerde Filyos Projesi’ne ilişkin müjdeli haberler çıkınca tutunacak bir dal buldum kendime…

AKP Tanıtım Ofisi kaynaklı haberler tümüyle gözbağcılıktan ibaretti çünkü…

Buna balıklama dalan gazeteciler de bilerek ya da bilmeyerek AKP’lilerin oyununa alet oluyordu…

Verilen bilgiler, gösterilen fotoğraflar çok uzun zamandır benim bilgisayarımda bile kayıtlıydı ayrıca…

BAKKA Strateji Geliştirme ve Programlama Birim Başkanı Mehmet Çetinkaya 2012 yılında bir çalışma yapmış, bunu BAKKA’nın sitesinde yayımlamıştı.

Filyos Vadisi Projesi’nin kapsamı, tarihsel gelişimi ve mevcuttaki durumunun yanında, projeden beklentiler ve bölgeye etkileri üzerine bir ufuk turu yapmıştı o çalışmada…

Belli bir sistematikle yaklaştığı meseleye, kendi bakışının ürünü olarak öneriler demeti geliştirmiş, tartışmalara zemin oluşturacak bir projeksiyon sunmuştu…

AKP’nin işini bilir gözbağcıları da, orada öylece duran çalışmayı, “kopyala-yapıştır” yöntemiyle sözcüğün tam anlamıyla kakalamaya çalışıyordu bizlere…

 

ESAS ZONGULDAK DÜŞMANLIĞI KİRLİ TEKNOLOJİLERİ SAVUNMAKTIR

Açık söyleyeyim düşüncelerden çok egoların yarıştığı şu zehirli iklimde kimseye laf sokmak gibi bir niyetim yok…

Ama temelini kentsel kaygıların oluşturduğu her türlü tartışmada varım…

Yalnızca taraftar olarak değil, taraf olarak varım hem de…

Binlerce kez yazdım, bir kez daha yazmakta beis yok sanırım, doğadan yanayım her şeyden önce…

Anlık çıkarlarla yok edilen doğa, karartılan geleceğimiz demek çünkü…

İş, aş vaadiyle kirli teknolojileri bizlere yutturmaya çalışan açıkgözlüğe, gözüm de karnım da tok bu yüzden…

Sonra emekten, emekçiden yanayım sonuna kadar…

Mazlumun hakkını savunmak, mağdurun yanında olmak, tüm olaylara vicdanla yaklaşmak beni var eden temel değerlerdir…

Yanlışım yok mu? Tonla!

Ama hiçbiri nokta kadar menfaat için yapılmadı, duyguları çıkara dönüştürmek hep ayıp sayıldı cenahımda…

Çok net yazıyorum, dileyen isterse Zonguldak haini ilan edebilir beni, Mehmet Çetinkaya’nın Filyos için yılar önce çizdiği ve AKP’lilerin ısıtarak kamuoyuna sunduğu kokuşmuş tasarımın hayata geçmemesi için elimden gelen her şeyi yapacağım…

İtirazlarım sinek vızıltısı gibi gelse de, hiç yüksünmeden sürdüreceğim karşı çıkışımı…

Filyos kâr ille de kâr açgözlülerinin kirli teknoloji ürünü yatırımlarına teslim edilmeyecek kadar değerli çünkü…

Orası, termik santrallerin, çimento fabrikalarının, petrokimya tesislerinin boy attığı bir merkez değil,  bir tarih, turizm ve organik tarım beldesi olarak tasarımlanmalıdır…

Bana sorarsanız esas Zonguldak düşmanlığı, başka türlüsünü savunmak, o doğrultuda atılan adımları alkışlarla kamuoyuna sunmaktır…

 

ÇALIŞMA HAYATI VE ETİK İLKEM

Yazıya Çaycuma Belediyesinde çalışmaya başladığımı belirterek başladım…

Madem Ali Rıza Tığ kardeşim de sormuş bir etik ilkemi açıklayım öyleyse...

Otuz biryıl TTK’de çalıştım, çıraklıktan, servis şefliğine kadar her kademede hizmet ettim kuruma…

Bir heveskâr olarak yazı ile aram iyi oldu her zaman, bu hizmetim sırasında da pek çok gazete ve dergide yazılarım yayımlandı…

Aklımın erdiği her konuda kalem oynattım, ancak TTK yönetimiyle ilgili tek kelime almadım kaleme…

Az buçuk gazeteciliğe bulaşmış pek çok çapsız, gazetelerdeki pozisyonunu kurumda ayrıcalığa dönüştürürken, ben ısrarla uzak durdum o sulardan…

Emekli oldum. İki çocuğum okuyordu, emekli maaşımla bunu başarmak olanaksızlaşınca iş aradım kendime…

Turyapı’da iş güvenliği sorumlusu olarak çalışmaya başladım, kesmedi, saha koordinasyonunu da üstlendim daha sonra…

Yüzden fazla insanın günlük tertibi, ekiplerin koordinasyonu, yapılan işin kalite kontrolü, malzeme takibi gibi işler bana aitti…

Şantiyeler kapanınca herkes gibi ben de işten ayrıldım…

Şirketin sahibi Şerafettin Turpçu, ben orada çalışırken, önseçim dahil üç seçime girdi…

Ne lehinde, ne aleyhinde tek kelime yazmadım köşemde, o süreçte “ş” harfiyle başlayan kelimeleri bile yasakladım kendime…

Çaycuma Belediyesinde çalışmaya başladım, Bülent Kantarcı ile ilgili tek kelime yazmam şimdi de…

Bu benim için etik bir duruştur ve bana sorarsanız kariyerini “sahibinin sesi” olarak yapan mebzul miktarda insanın gazeteciyim diye ortalıkta salındığı yerde onurludur bir duruştur da…

Bilmem anlatabildim mi canım kardeşim?