Zonguldak Valisi Ahmet Çınar yarın Zonguldak’tan ayrılıyor… Kendisiyle ilgili bir yazı kaleme aldığım için başkaca bir yazıya daha gerek görmüyordum… Ancak giderayak kurduğu bir cümle var ki, üzerinde fazlasıyla durulmayı hak ediyor… O sözler devletin derinliklerinde saklı bir büyük ikilemi, açıklanması pek mümkün olmayan bir çelişkiyi, hep gizlenen bir riyayı ortaya koyuyor çünkü… Ülke yararının, iktidara göbeğinden bağlı bürokratlarca nasıl iktidar partisi yararı haline getirildiğinin de resmi olan bu sözler, ülke siyasetini anlamak isteyenler için de anahtar cümle işlevi görüyor…
 
Parkuru kim oluşturdu bilmiyorum, Zonguldak Valiliği, cumhuriyetin kuruluşunun 95. yılı kutlama etkinlikleri kapsamında, Kilimli Radartepe ile Çatalağzı beldesindeki Ömerağzı Sahili arasında bir doğa yürüyüşü düzenlemiş... Gazetelerde yer alan bilgilere göre BEÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Çufalı ve Çatalağzı Belediye Başkanı Adnan Akgün’ün yanı sıra kalabalık bir vatandaş topluluğunun katıldığı yürüyüşte Zonguldak Valisi Ahmet Çınar da yer almış... Yaklaşık bir buçuk saat süren yürüyüşün ardından Vali Çınar orada bulunan vatandaşlarla sohbet etmiş…
 
HUKUK, DEVLET ZORUNA MEŞRUİYET SAĞLAYACAK BİR AYGITTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL
Kendisine bulundukları sahilde bir termik santral projesi olduğu hatırlatılan Çınar, “Çanakkale’de bir firma hem Gelibolu’da hem de Küçükköy tarafına santral kurmak istiyordu. O zaman bu ‘Gezi Olayları’ Türkiye’yi rahatsız ve huzursuz etmişti. Tabi ki ben devletin valisiydim. Gezi olaylarına başından sonuna kadar karşı olan ve ülkeye zarar verdiğini düşünen biriydim. Ben de o firma sahiplerine ‘Eğer siz bizi aşıp Ankaralardan, Bakanlıklardan ruhsat alırsanız bu Gezicileri arkama alır buralarda eylem yaparım, dolaşırım’ demiştim. Onlar da hakikaten şaşırdılar, önce korktular ve gittiler” demiş…
 
Tarih şahit, yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada erki eline geçirenler, tehdit olarak gördüğü tüm çevrelere gizli ya da açık şiddet uyguladı… “İktidar” denen kavramın “zor ve şiddet” kullanmadan ayakta kalması mümkün değildi çünkü… Hepinizin sığınacak liman olarak gördüğü hukuk, devlet şiddetinin etki alanını belli oranda sınırlandırmasının yanı sıra “devlet zoruna” meşruiyet sağlayacak bir aygıttan başka bir şey değildi aslında… Birçok yönetim, “Ülkenin birliği, dirliği” sözcüklerinin arkasına gizleyerek kendi muhaliflerini ezip geçti…
 
GEZİ’Yİ ATEŞE VEREN AKP GİDECEK, DEVLET DE ÖZÜR DİLEYECEK
Herkes biliyor, Türkiye’nin yakın tarihinde “sol” hep umacı olarak gösterilip, halk nezdinde şeytanlaştırıldı… Ulusal Kurtuluş Savaşı’na kayıtsız şartsız destek veren Mustafa Suphi ve 15 yoldaşı “vatan haini” ilan edilerek boğduruldu Karadeniz’de… Büyük şair Nazım Hikmet hapislerde çürütüldü… Denizler bu gerekçeyle asıldı… Yoksul halkın daha iyi yaşam koşullarına ulaşması, ülkenin demokratikleşmesi ve bağımsızlığından başka bir şey istemeyen binlerce aydının, sosyalistin, bilim insanının hayatları karartıldı… 12 Mart, 12 Eylül ya da15 Temmuz sonrasında KHK’lerle bedel ödetildi…
 
Bir sol direniş olarak ortaya çıkan Gezi bu ülkenin gördüğü en masum, en sivil, en neşeli, en yaratıcı, en barışçı, en haklı eylemdi… Koskoca valiye, devletten umut kestiği zamanda, “Gezicileri arkama alırım” dedirten duygu da bu masumiyetinden geliyordu zaten… Bu ülkeyi talandan, ekolojik yıkımdan, beton işgalinden Gezi Ruhu’ndan başka bir anlayışın kurtaramayacağını Sayın Vali geç de olsa itiraf etti… İnanın, kendi süfli iktidarını korumak için Gezi’yi ateşe veren AKP gidecek, devlet de özür dileyecek öldürülen o gençlerden… Çok uzun olmayan bir gelecekte hem de… Gezi’ci olmak, ülkeyi çok sevmekle doğru orantılı çünkü...