Bugünlük, ülke olarak içinde bulunduğumuz gündemi elimin tersiyle şöyle bir iki tık uzağa öteledim. Hiç içim almıyor doğrusu, siyasetin fokur fokur kaynayan kazanının altına fazladan birde ben odun süreyim, boyumu aşan kelimeler edeyim.
Zaten siyaset anlamadığım, anlayamadığım hiç haz etmediğim bir kavram, yönetmek yönetilmek ruhumu yaralayan sözcükler, bu yüzden geçimsizliğim sınırlarıma değenlerle. Bağımsız olmak isteğim herhangi bir oluşumun serüvencisi olamamam sanırım bu yüzden.  Duyarsızlıktan değil asla, belki de fazla duyarlı olmaktan kaynaklanıyor.
Benim gibi birçok kişinin sivil toplum örgütlerinde ve bu gibi mecralarda aktif olamamasının sebebi önümüze düşen kötü örnekler yüzünden. Bu konudaki bilinçsizliğimizin en önemli nedeni, bilirkişilerin aralarından çıkan beceriksizler yüzünden ve yahut haddini bilmeyen hadsizler yüzünden.
Başarabilmeniz ve altından kalkabilmeniz için birinci ve en önemli neden, insani değerlerinizi iyi tahlil etmeniz, kan değerleriniz gibi, can değerlerinizi de iyi bilmeniz gerekiyor sanırım!
Siyasetin içine aktif olarak girmeyi düşünürseniz şayet, duygusallıktan arınmanız gerekiyor gibi bir sonuç çıkıyor karşıma.  Duygu, eşittir çok hata yapmak demek zira bana göre.
İşte o yüzden ben bu yaşam yolculuğumda, duyguların hâkim olduğu, ucunda zayıflık, kırılganlık, hassasiyetin olduğu ve mutlaka hata yapabilirsiniz fırsatı veren sanatı tercih ettim, ya da şartlar beni oraya doğru iteledi. Dilimden düşenlerin kimliği bana aitti ve ben her zaman kelimelerime, müziğime sahip çıktım.
En çok aşka dokundu kalemim, en çok aşk şiirleri, şarkıları yazdım, besteledim. Yetmedi, acıya,  sevgiye, özleme, ihanete dokundum çünkü hepsinin içinde yaşanmışlıklar ve insan vardı…
Ben içime sığmayanları utanmaz arsız kalemimle satırlara dökmeyi tercih ettim.
Çünkü ben yaşamımın eti ve kemiğiydim, kalemimde en sadık işçim…
Bu kulvar da yol alırken, birçok bedel ödüyor insan inanın, inciniyor, kırılıyor, hatta bazen konuşamıyor, susuyor bile. Gözyaşlarında arınmak en masum tarafı, damlaların mucizesini keşfedenlerden olduğum için şanslıyım sahiden de. Riskleri siyasetin içindeki risklerden çok da az değil, hatta fazlası var diyebilirim.
En belirgin risk özelliği kaleminizin dili, ne yazdığınız, kimi yazdığınız da çok önemli elbette.
Dil istem dışı kaşınıyor bazen, görüyor susamıyor, duyuyor susamıyor, eee tahrik unsurlarını da yok sayamıyor, haliyle kantarın topuzu zaman zaman şaşıyor, kaçıyor. Sebepsiz dökülmüyor kelimeler hiçbir zaman, bazen bir şiir giyiyor üstüne, bazen büyütüyor çıtayı bir roman oluveriyor bazen de üç beş satırla özetliyor kelamını. Ama hep yaşanmışlıklar süzülüyor kaleminizden, hece hece kelimelere, oradan da cümlelere.
Eğer konu seçimlerinizi kendi hayat görüşünüze, önceliklerinize ve becerinize göre belirliyorsanız yani hangi duygu yoğunluğuna hâkimseniz, o başlıkta zenginleşiyor yazdığınız metinleriniz. Ama eğer duygusallık sizin en belirgin özelliğinizse işte o zamanda yazdığınız her metin mutlaka duygusal köşelere çarpıp duruyor. Yaralı bedbaht cümle kırıklıklarınız oluyor binlerce, hataları kusurları sizi, yani yazanı tanımlıyor bence.
Okuyucu çoğu zaman yazılı metinlerde kendini bulur, kısmen de olsa tanıdık gelir sözcüklerde zenginleşen hikâyeler. Aslında herkesin yaşadıklarını anlatabileceği bir kalemi olabilse keşke, sakınmasa, paylaşabilse, utanmasa, anlatabilse ve bir başkası da o anlatamadığı anlatıldığında içinde kendini bulabilse.
Herkesin kendini hayata karşı savunacağı silahları olmak zorunda, kiminin söylemleri bu iş için en etkin silah olur, kiminin gücü, kiminin parası, kiminin de kalemi. Mutlaka kendimizi savunmak için bir yol seçiyoruz yaşamda. Buna zorunlu bırakıyor bizi koşullar.       
Bu belki bir kaçış gibi gelebilir okuyucuya çünkü ortaya çıkılarak kulvarı ne olursa olsun yapılan her iş donanım gerektiriyor. Sadece o da değil,  beceri, kıvrak zekâ en önemlisi de hâkimiyet ama bu işin yolunun yönteminin hata yapmaktan geçiyor olduğunu da unutmamak lazım zira örnekler hep bu yönde çıkıyor karşımıza.
Siyasetin için de de hatalardan geçiyor bütün yollar, bir fark var sadece belki de en önemli fark, hataların bedelini ödemek zorunda olanlarla, kalanlar arasında ki fark.
Duygularını ifşa edip satırlara dökenlerin sorumluluğu, öncelikle yazanı bağlıyorken, diğerinde yani hatalı bir siyasi kararda bu yolda ki bedeli çoklu ödüyorsunuz. Yani soyunacağınız kulvarın kararını verirken iyi düşünmek gerekiyor, bedel ödeme ya da ödetmek konusunda ki cesaret dozunu çok iyi bilmek gerekiyor.
Bilinçli ya da bilinçsiz yol göstericilerin rehberliğinde, sadece verilen sorumlulukları yerine getirmeye çalışan insanların, oturmayan kişilikleriyle yüz göz olmak ve bir başkasının hatalarının bedelini ödemek istemiyorum doğrusu. Ve kimsenin de benim hatalarım yüzünden bedel ödemesini istemiyorum.
Çünkü siyasetin kendi içinde, kendine yenilen bir kibri, bir hazımsızlığı var. Elbette her işin, zorluğu her başarının hazımsızlığı var ancak duygusallıktan yoksun yapılan işlerin, daha sert geçişleri var kişiler üzerinde ve daha ağır izleri.
Şu son günlerde baharın gelmesini, kasvetinden yıldığımız kış mevsiminden dolayı o kadar hasretle bekliyorduk ki hangi mevsimde seyir etmekte olduğumuzu ne yazık ki anlayamıyoruz. 
Caddeler, sokaklar rüzgârına göre esen bayraklarla dolu. Afişler, sesli anonslar şarkılı türkülü yönlendirmeler iyice yordu beni, sanırım yaşlanıyoruz bu yorgun dünya gibi.
Kelimelerden yola çıkarak anlatılan,  yazılan duygusal iz düşümlerden, kulağımıza tanıdık gelen seslerden ziyadesiyle faydalananların, sanata karşı dilerim önyargıları olmaz bundan böyle. Çünkü dara düşen şiire şarkılara sarılıyor çünkü dara düşen herkesin bir hikâyesi ortaya çıkıveriyor. Yani yazmak her ne olursa olsun insanlığa hizmet veriyor.
Yüreğinde çoğalttıklarını yazabilenlerden olduğum için kendimi şanslı hissediyorum ve farklı ve özgür. Çünkü elimdeki en büyük servetim duygusallığım, hassasiyetim ve içime sığdıramadığım hikâyelerim.
“Kendiniz gibi olun ve çok hata yapın” sözünün altına bende imzamı atıyorum. Ben hatalarımla büyüyorum ve kimseye zarar vermeden bedelini kendim ödüyorum. Bu biraz cesaret işi sanırım yoksa deli cesareti mi?
Bugün her nedense kendimi özel hissedesim geldi. Kalbimin içinde saltanat süren bütün duygularıma sahip çıkasım ve ben, ben olduğum için farklıyım ve özelim diyesim geldi. Gerisi zaten teferruat…