Siyasetin tansiyonunun yükselmesine koşut olarak, dili de zehirleniyor. Liderler en sıradan konuşmaları bile zehir zemberek bir belagatle yaparken, bu durum, doğal olarak sokağın diline de yansıyor… Oradan da mahkeme zabıtlarına geçiyor bolca... Açılan hakaret davaları havada uçuşurken, sorun, uluslararası boyut da kazanıyor… Zaman zaman diplomatik kriz bile çıkarıyor hatta… Kim ne dersin bu cinnet halinin baş sorumlusu Cumhurbaşkanı’dır… Kendini başkanlığa taşıyacak kitleyi tahkim etmek için ülkeyi gerdikçe geren Beştepe mukimi, “Sen kimsin ya” ile biten hakaretamiz cümlelerle, sürekli tahrik ediyor. İşgal ettiği makamın ağırlığına yakışır bir vakarla hareket etmiş olsa, tansiyonu düşüreceği gibi, ülke barışına da katkı sunacak… Ama aşk olsun susturabilene…
 
Hakaret davaları havada uçuşuyor dedik ya, izlemişsinizdir mutlaka, bir tanesi de Zonguldak’taydı bunların. 103 kişinin hayatını kaybettiği Ankara Katliamını protesto etmek için gerçekleştirilen gösterilerde yapılan bir konuşmayla, atılan kimi sloganları “Cumhurbaşkanı’na hakaret” sayan Cumhuriyet Başsavcılığı, 300’ü aşkın kişi içinden, 9 kişi hakkında dava açtı. TCK 299’a göre açılan davada istenen ceza az buz da değil doğrusu. Üstelik zanlılar, bu sloganı, defalarca haykırdıkları için artırılması bile söz konusu… Zonguldak Adliyesi tarihi bir gün yaşadı o gün. Davası görülenler arasında Büro Emekçileri Sendikası (BES) Zonguldak Şube Başkanı’nın da olması, KESK’i ayağa kaldırdı, genel başkanlarıyla birlikte, ülkenin değişik yerlerinden pek çok BES üyesi Adliye önüne geldi.
 
AVUKATLARIN TÜM TALEPLERİ REDDEDİLDİ
Mahkemede ilginç sahneler yaşandı. İstanbul Barosuna kayıtlı sanık avukatları TCK’de “hakaret” suçunun 125. madde ile düzenlendiğini, 299. maddeyle bir kişi hakkında ayrıca düzenleme yapılmış olmasının Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu iddia ederek, mahkemenin, 299. maddenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmasına istedi. Hâkimin bu görüşe katılmaması halinde, iki mahkeme tarafından anılan maddenin iptaline yönelik olarak AYM’de açılan dava sonuçlanıncaya kadar mahkemenin ertelenmesini istedi. Savunmanın bu taleplerini reddeden Hâkim, Cumhurbaşkanı’nın avukatları aracılığıyla, davaya müdahil olma talebini kabul etti. Sanık avukatları mahkeme çıkışında bunu “Mahkeme sonucu belli oldu” şeklinde yorumladı.
 
Baştan sona pür dikkat izlediğim mahkemede iddianame de evlere şenlikti doğrusu. Yazan sayın savcıyı kutlamak gerek. Birlikte okuyalım: “Yukarıda açık kimliği yazılı olan şüphelinin 11.05.2015 tarihli yürüyüşte yaptığı konuşmada ‘…Beştepe’deki diktatörü yerinden alacağız, sarayı kütüphaneye, bilim merkezine çevireceğiz’ sözlerini sarf ettiği, aynı gün farklı saatteyse, ‘Sarayda onlarca korumayla dolaşan, sarayda sıcak yuvasında oturan, oğlunu İtalya’ya gönderen, ailesini milyoner, zengin yapan Erdoğan fakir fukaranın çocuklarını öldürtüyor. Asker de biziz Kürt de biziz, biz gençlik barış istiyoruz ve alacağız. O diktatörü başkan yaptırmayacağız’, şeklinde konuşma yapmıştır. Şüphelinin bu suretle Cumhurbaşkanı’na alenen hakaret ettiği anlaşılmıştır.”
 
DAVA AÇILMAZ ŞAPKA ÇIKARILIR
Suçlama bu. Benimi gibi, “Bunun hakaret neresinde?” diye bir soru çoğalıyorsa içinizde bir daha okuyun lütfen. Ben suçu bulamadım, belki siz bulursunuz.  Bir protesto gösterisinde, kütüphaneler, bilim merkezleri açacağını söyleyen aydınlığa; Türk’e, Kürt’e, askere, polise aynı cümle içinde sahip çıkıp barış isteyen sağduyuya hayran kaldım açıkça. Bu sözlere “Vazgeçtim dava açmaktan, ancak teşekkür edilir” diye düşünmekten de alamadım kendimi… Ancak Cumhurbaşkanı’nın tüm televizyonlardan yayımlanan dört ayrı konuşmada akademisyenler için sarf ettiği, “Alçak, zalim, kapkaranlık, tiksinti verici, terör örgütünün maşası, vatan haini, lümpen, ahlaksız, mandacı artığı, ruhu kirlenmiş” gibi sözleri nereye koyacağımı bilemedim.
 
Baskın Oran yukarıdaki sözleri yargıya taşıdı ve bu kez kendilerine hakaret ettiği gerekçesiyle o dava etti Cumhurbaşkanı’nı. Erdoğan’ın avukatlarının verdiği yanıt, hukukun üstünlüğü ilkesi açısından göz yaşartıcıydı doğrusu… AYM ve AİHM’in düşünce ve ifade özgürlüğü içtihatlarına vurgu yapan avukatlar, ifade özgürlüğünün, devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgiler ve düşünceler için de geçerli olduğu ve bunlar olmaksızın demokratik toplum olmayacağını belirti. Buyurun buradan yakın… Cumhurbaşkanı için edilen sözler de ortada, onun ettiği sözler de… “Alçak” mı hakarettir yoksa “diktatör” mü? Her iki avukat da müvekkillerini aynı argümanlarla savunuyor… Galip olansa hep bir taraf oluyor nedense? Vallahi anlamadım, hakaret ne? Eden kim?