Köşeyi yazmaya başladığımda İstanbul’da oy kullanılmaya henüz başlanmıştı… Sonuç hakkında en küçük fikrim yok yani… Madara olma pahasına yazıyorum, İmamoğlu, yani yeni nesil siyaset kazanacak… Toplumsal koşullar kazanmasını da zorunlu kılıyor çünkü… Gelinen durum, en geniş kesimlerinin uzlaşısına dayalı bir toplumsal dönüşümü ertelenemez bir görev oluyor koyuyor önümüze… İçine saplandığımız ve ancak “çürüme” ile ifade edilebilecek durum ekonomik, sosyal, kültürel ve ekolojik açıdan sürdürülebilir değil… Dahası şehirler şehri İstanbul içler acısı bir durumu yaşıyor…

 

Örnekleyeyim… 25 yıldır aynı zihniyet tarafından yönetilen İstanbul dünyada trafik sıkışıklığı listesinde ikinci sırada örneğin… Dünyanın en stresli 30’uncu şehri kabul edilirken, turistler için ucuz, kendi yurttaşları için son derece pahalı bir kent görünümü çiziyor... “Çevrecilerin daniskası” olduğunu iddia edenlerin yönettiği kentte kişi başına en az 15 metrekare olması gereken aktif yeşil alan miktarı kavşaklar, mezarlıklar, bulvarlar da dahil olmak üzere 5,98 metrekareye ancak ulaşıyor… Sahip olduğu yüzde 2.2’lik yeşil alan oranıyla da dünyadaki metropol kentler arasında son sırada bulunuyor…

 

İMAMOĞLU’NUN DAHA ŞİMDİDEN BAŞARDIĞI ŞEYLER VAR

Yalnızca bunlar mı? 231 şehri kapsayan yaşam kalitesi araştırmasında, kendine ancak 130. sırada yer bulabiliyor mesela… Avrupa Çevre ve Sağlık Birliği havadaki partikül madde ve kükürtdioksit oranlarında başa güreşen İstanbul için hava kirliliğinin tehlikeli boyutlara ulaştığını söylüyor… 25 yıldır sözde mukaddesatçıların yönettiği kentte art arda yapılan gökdelenler, tarihi cami ve yapıların kent siluetiyle oluşturduğu görsel bütünlüğü de yok ederek kenti kimliksizleştiriyor... Suyu olmayan bir kent olan İstanbul’un gereksinimi, başka havzalardan çalınan sularla karşılanmaya çalışılıyor…

 

Akılsız uygulamalar diz boyu… Uzmanların, kentin büyük bir deprem riskiyle karşı karşıya olduğunu ısrarla söylemesine karşın, İstanbul’u yöneten aklıevveller tüm toplanma alanlarını imara açarak sıfır güvenlikli bir kent çıkarıyor ortaya… En kötüsü de “çılgın” denerek topluma pompalanan rant projeleriyle doğal dokusu tümüyle tahrip edilirken, Türkiye’nin neredeyse yarısını İstanbul’da yaşamasına neden olacak bir politika güdülüyor… “Her şey güzel olacak” sihirli sözüyle yola çıkan İmamoğlu bunların altından kalkmayı başaracak mı bilmiyorum ama şimdiden başardığı şeyler var…

 

BU SEÇİM AKP’NİN TAKKESİNİ İYİCE DÜŞÜRDÜ

CHP’sinden Saadet’ine, İYİ Parti’sinden HDP’ye farklı siyasal kesimleri bir araya getirerek büyük bir toplumsal uzlaşı ortaya çıkardı ki, bu ülkemizin demokratik gelişimi açısından başlı başına bir kazanım bence… Beş benzemez konumundaki partiler, şayet bu demokratik olgunluğu korursa insan hak ve özgürlüklerini, ekolojik korumayı temel alan demokratik bir anayasa başta olmak üzere ülkenin kronik pek çok sorunu çözülebilir pekala… Bir sağırlar diyaloğuna dönen ve tümüyle gerilim ve kamplaşma üzerinden yürüyen siyasal hayat, mutabakatlara dayalı yeni bir içerik kazanarak normalleşebilir…

 

Yazıyorum buraya, 23 Haziran ülkenin siyasal miladı olacak... AKP’nin takkesini de düşüren bu seçim sonrasında artık hiçbir şey eskisi olmayacak… Hamaset, ikiyüzlülük, yalan ve ötekileştirmeye dayalı eski siyaset tarzı tasfiye olarak, ülkeye bambaşka bir siyasal iklim hakim olacak… Çok büyük provokasyonlar olmazsa –ki bu çok mümkün- yeni nesil siyasetin dünyadaki öncüsü olmak gibi bir şans da yakalanacak… Hiddetin yerine yerine esprinin, kibrin yerine alçak gönlün, tek adamın yerine çok sesin hakim olduğu çoğulcu, çok renkli, neşeli bir ülkenin yolu açılacak… Cin şişeden çıktı artık, sonuç ne olursa olsun, her şey güzel olacak…