Bunca çapsız, burnunun ucunu görmektenaciz, fikri dünyası bunca kof, kerameti hiçlikten ibaret bu kadar insan, tarihin aynı zaman diliminde buluşup, nasıl oldu da bir araya gelip, böyle bir ahali oluşturduk, anlamak mümkün değil gerçekten… Ülkenin en güzel coğrafyalarından birinde, en sağlam insan hikâyelerini kurarak kendini var edenkimlikli bir kentin, nasıl bir kara yazgısıdır ki bu, bizim gibi geçmiş-gelecek ilişkisini koparıp hiçleşmiş, kimliksiz insanlar yaşıyor üstünde… Adını duyan ayrımsız herkeste saygının en derinini uyandıran bir kent, hangi karanlıkta atılan zarla bizcileyinfikir fukaralarının elinde oyuncak oluyor… Hiç mi verilmiş sadakası, alınmış hayır duası yok bu ellerin de, kaderini, hep,hiç adamlarçiziyor… Bu nasıl bir yazgı, ne yaman çelişkidir…
 
“Yaşananları akılla açıklamak mümkün değil” cümlesini, ülke içinde sıkçakuruyorum son zamanlarda, ama çok daha fazlasınıbu kent içinsöylemek gerekiyor… Olan bitenlere, yarım akıllabakanların bile anlam vermesininimkânı yok çünkü…“Bir çıldırma halini yaşıyoruz” diyesim geliyor, hemen cayıyorum, çılgınlığıaçıklayacak bir refleks de görünmüyorortalıkta… Tıpkı afyon yutmuş keşişler gibi, gözlerini boşluğa dikmiş her şeyden bihaber dolaşıyoruz ortalıkta… Tekmil Karadeniz’de muhalefetin elindeki tek il belediyesi, ortaya koyduğu performansla herkese parmak ısırttıracağı yerde,“Nasıl ederim de burayı da AKP’ye teslim ederim” diye çırpınıyor örneğin… Kentin tek caddesinin kaldırımlarını bile kırık dökük bırakarak, kendine oy verenleri cezalandırmakla kalmıyor, ruhunu tümden öldürüyor kentin, tüm umudunu tüketip zifiri karanlıklaramahkûm ediyor…
 
UTANMAK YİNE BİZE DÜŞÜYOR
Zonguldak Belediyesinin ne yapmak istediğini bilen varsa bana da anlatsın lütfen… Başlattığı ufak tefek çalışmalar sonuç alıcılıktan vazgeçtim, iş güvenliğinden estetiğe; işlevsellikten kalıcılığa her türlüplanlamadan yoksun ilerliyor… Kentin esaslı hiçbir sorununa el atmadığı gibi, yapılan her şeyi de yüzüne gözüne bulaştırıyor… Nasıl iştir anlamadım gitti, yalnızca mahalle araları, kenar sokaklar değil, kentin en merkezi yerlerinde bile yüze gülen bir çalışma görünmüyor… Kent dışından misafir davet etmeye utanır olduk iyice, keyifle gezdireceğimiz bir tane bile yer yok çünkü… Soruyorum herkese, bizibunca rencide etmeye, boynumuzu bükük bırakmaya kimin hakkı var…Hiç adamlarının ihtiraslarının faturası neden utanmak olarak düşsün yorgun kentin insanlarına…
 
Belediye öyle de kamudaki diğer birimler farklı mı yani… Yapmaktan çok yıkmaya heves duyan Sayın Vali, yıktığı her yeri, bir tane bile taş kaldırmadan bırakıyor öylece… Sitede bir tarihi de yok ederek yıkılan Öğretmenevi’nin molozları duruyor örneğin olduğu yerde… Tekel binasının da öyle, gümrük binasının da, Karakum’un da, Uzun Mehmet anıtı çevresinin de… Görsel kirlilik yaratmanın yanı sıra,insan hayatı da hiçe sayılıyor oralarda…Diğer yandan lavuar alanının mülkiyet sorununu çözümsüz bırakmak için gizli konsensüs oluştu galiba…Beceriksiz belediye başına iş almaktan kurtulurken, AKP’nin oyuncağına dönüşen devlet de, Zonguldaklılardan intikam alıyor böylece… Körler sağırları ağırlıyor, utanmak, hepolduğu gibi yine bize düşüyor…
 
RENGİ, KİMLİĞİ DE YOK HİÇBİRİNİN
Neredeyse on yıldır hastane yerini tartışıyoruz… Valisinden belediye başkanına, milletvekilinden bürokratına, ekâbir tayfasının tamamının katıldığı kaç tane toplantı yapıldı bu hususta… Pek çok süslü laf edildi, bolca öneri yapıldı… Sonuç, sıfır… Vali Erdal Ata’ydı osıralarda, İsmail Eşref Zonguldak, Ali Bektaş da Kozlu belediye başkanıydı… Her biri bir başka alemde şimdi… Sanki başka yer kalmamış gibi, mevcudunun yanına planlanan hastane yarım kalınca, akla zarar tartışma, yeniden geldi gündeme… Savrulan onca kaynak, yitirilen zaman hesap edilmeden yana yakıla hastane yeri aranıyor şimdilerde… Yahu bu kentin bir şehir planı, bu planı okumasını bilen bir plancısı yok mu? Her şey, sallapati olmak zorunda mıAllah’ın belası topraklarda…
 
Siyasetin hacıyatmazları, hastane için, Merkez Atölyelerine gözünü dikmiş bir de… Adı emekle özdeşlemiş kentin en önemli yapı taşını, kendimize doğru yaptığımız yolculuklarda kentin ayak izlerini bulabileceğimiz en değerli ögeyi de yok edecekler böylece… Yaralı şehrimin en derinlerdeki kökünü de kurutarak, kimliğini de silecekler tarihten…Yaparlar hiççekinmeden, kendileri de köksüz çünkü… Sürekli değiştirdikleri için rengi, kimliği de yok hiçbirinin… O Atölye ki, yalnızca Zonguldak’ın değil tüm ülkenin endüstriyel tarihini saklıyor, uğultularının içinde… Üreten, geleceğe umutla bakan Zonguldak’ın en ışıklı yüzünü temsil ediyor… Bir hiçlikten gelip, bir başka hiçliğe giden hiç adamlar, en çok da bu ışıktan korkuyor… Onun için de düşmanlar her şeye…