Yaratıcı olan Allah’ın hayatın anlamı ve akıbeti hakkında elçilerinin sonuncusu olan Muhammed Peygamber aracılığı ile ilettiği haber Kuran’dır. Müslümanlar vahiyden ve Kuran’ı kavrama ve uygulama örnekliğinden uzaklaştıkça iktisadi, siyasi, sosyal, kültürel ve ahlaki sorunlarla kuşatıldı. Hâlbuki kaynağında berrak olup hayat veren bir ırmaktı. Ancak bu berrak ırmak, on beş yüzyıllık yürüyüşünde geçtiği her çevrede içine akıtılan yanlış inanç ve kültürlerce kirletildi, yozlaştırılarak perişan edildi.  “İnsanlardan bazısı var ki, halkı bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu hafife almak için temelsiz hadislere sarılırlar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.”(Lokman- 6)

 

Ayette bazı insanların Allah’ın yolundan cahil halkı saptırmak için aslı astarı olmayan hikâyeler anlatıp, rivayet uydurduklarının haberi verilmektedir. Buna uygun bir haberi siz değerli okurlarımızla paylaşmayı uygun gördüm. Ulusal basında yer alan haberlere göre Kocaeli Müftülüğü’nün resmi internet sitesinde şöyle bir yazıya yer veriliyor: “Zeyd İbnu Eslem anlatıyor, ‘Resulullah buyurdular ki: Dinini değiştirenin boynunu vurun.”  Yine aynı sitede, “Yahudi” hitabını kullananlara verilecek cezalarla ilgili aktarmalara da yer verilerek, “İbnu Abbas anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki, bir insan diğer bir insana, ‘Ey Yahudi’ diye hitap edecek olursa ona 20 sopa vurun.” ifadesi yer alıyor. Sitede içki içmenin “cezası” da şöyle anlatılıyor: “İbnu Ömer anlatıyor: Resûlullah buyurdular ki: Kim ısrarla içki içerse dördüncü sefere kadar kamçılayın, sonra devam ederse öldürün.” (Kütüb-i Sitte) 

 

Sahih kabul ettiğimiz “Kütübi Sitte” de bu haberi verdiği hadisler gibi Peygamberimiz adına uydurulmuş yüzlerce hadis bulunmaktadır. Ne yazık ki İslam ümmeti uzun zamandır dine hayat veren Kuran’dan beslenmek yerine, zaman içerisinde oluşmuş ve Kuran’ın onaylamadığı birçok inanç, uygulama ve sapma içeren, rivayet kültüründen ibaret olan hadislerden beslendiği için hastalanmış ve yatağa düşmüştür. Bugün dünya dinleri arasında en fazla tartışılan, en fazla yanlış anlaşılan ve yanlış anlatılan İslam’dan başka din yoktur desek, mübalağa etmiş olmayız.

 

DİYANET’İN HADİS KONUSU

Diyanet ve ilahiyat gibi dini konular ilim adamlarının alanıdır. Onların alanlarına girmeden bildiklerimi paylaşmak isterim. Bir dönem Diyanet İşleri’nin ilahiyatçılarla bir araya gelerek hadisler konusunda bir çalışma yapılacağı duyurulmuştu. Ne yazık ki bu çalışmadan bir ses çıkmadı. Diyanet çalışma sonuçlanıncaya kadar, yapılacak vaaz ve hutbelerde uyduruk şeylerin İslam dini adına, insanlara hadis diye anlatılmasını yasaklayabilirdi. Fakat Kocaeli Müftülüğü örneği göstermektedir ki Diyanet’in hadis konusunda hiçbir duyarlılığı yoktur.

 

Diyanet’in görevi İslam’ı, Kuran’a göre anlatmak olmalıdır. Hadisler iyice tahlil edilmeden, din adına anlatmamalıdırlar. Çünkü araştırılma yapılmadan anlatılan uyduruk hadisler, insanlar arasında fitne ve fesada yol açmaktadır. Bu konuya Diyanet işleri ilgi duymadığından yobaz din adamları devreye girmekte, kafasına göre yorum yapan din anlatıcıları oluşmakta ve Müslümanları bölerek gruplaştırmaktadır. “Onlar ki dinlerini parçaladılar ve mezhep mezhep oldular. Her parti kendine ait (iman ve kitap)larla sevinip övünmektedirler.” (Rum-3)

 

TOPLUMUN HADİS ANLAYIŞI

Günümüzde Müslümanların İslam’ın şüphe olmayan tek kaynağı olan Kuran’ı bir tarafa bırakıp, doğruluğu tartışmalı olan, içerisinde birçok hurafe ve bidat bulunduğu herkesçe kabul edilen rivayet kültürüne yönelmesi hazindir. Toplum, gelenekten gelen bu hadis külliyatını sorgulamaya gerek görmeden toptan kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu anlayış itaat ve teslimiyet mantığı oluşturmuş, “Alimler ne buyurmuşlarsa mutlaka doğrudur, kesinlikle eleştirilemez” şeklinde bir inanışı ortaya çıkarmıştır. Tüm hadislerin Peygamber tarafından daha bugün insanların kulağına fısıldanmış kutsal metinler olduğu biçimindeki algı çok egemendir. Hacı, hoca, şeyh, veli, abi, baba ya da âlimlerin “Peygamber s.a.v” buyurdu ki diye başlayan bir hadisle söze girmesi bu yüzdendir. Bu cümleyle başlayıp sözünü bitiren kişinin yüzde yüz haklı olduğu düşünülür. Neyin yanlış, neyin doğru olduğunu kimse bilmez çünkü. Şu sorular mutlaka içimizde çoğalmalıbır:  Ya bu hadisler doğru değilse! Ya bunları Peygamber dememişse! Bırakın sevap kazanmayı İslam’a, Müslümanlara hatta insanlığa zarar verilmiyor mu o zaman? Çünkü bu iddia edilen sözler her hangi bir kişi adına değil, insanlık için “örnek” olan Peygamber adına söylemektedir.

 

Bazı insanlar hadisleri öyle bir yüceltiyor ki, adeta ayet gibi kabul ediyor. Bu hadisleri ret etmek ne kelime, küçücük de olsa şüphe bildiren kişinin vay haline. Hemen düşman ilan edilip, aforoz ediliyor. Bu İslam’a, Kuran’a, Peygamber’e göre uygun bir davranışı mıdır diye hiç düşünülmüyor. Bunlara diyeceğimiz tek şey, ölmemişseniz tövbe etmeye zamanınız var demektir.  “Kuran anlaşılmaz” ya da “siz Kuran’dan anlamazsınız” diyen yobazların tek derdi insanları Kuran’dan uzaklaştırmaktır. Kuran’ı öğrenenler onlara sorular soracak, rahatsız edecek ve foyalarını da ortaya çıkaracaktır. Ayrıcalıklarını yitirme korkusu içindeki bu yobazlar insanları Kuran’dan uzak tutmak için tamamen donuk bir alan olan hadis, ilmihal kitaplarına yönlendirmekte, mezheplerde kalıba sokmaya çalışmaktadır. Soru sorma ve tevekkülle başını salla. İnsanlardan din adına istedikleri tek şey budur.

 

HADİS VE KİTAPLARI

 “Kütüb-i Sitte” diye bilinen külliyat, ehlisünnete ait olan 6 kitaptan oluşmaktadır ve kendi içinde dahi birçok ihtilaf bulunmaktadır. Ehli Şia’ya ait olan hadis külliyatı ise “Kütüb-i Erba” denilen 4 hadis kitabıdır. Bunların dışında sayamayacağımız kadar çok hadis kitabı da bulunmaktadır. Bu hadis kitapları sadece kendi aralarında değil, en sağlamı olduğu iddia edilen Kütüb-i Sittenin olduğu gibi Kuran ile de çelişki içerisindedir. Neresinden baksanız hadislerin Allahın Kuran’ına uymayan pek çok yönü vardır. Hepimiz biliyoruz ki, hadisler Peygamberin vefatından üç nesil, yani 250 sene sonra toplanmıştır. Buhari 600 bin hadis toplamış ancak bu hadislerden bugüne kalanların sayısı 2187’dir. Peki, onca hadis nereye gitti sormak gerekmiyor mu?

 

Her şeyden önce şunu bilmek gerekiyor: Peygamber, Kuran’a muhalif, hatta akla ve ilme aykırı ne bir şey söyleyebilir, ne de yapabilir. Hadis veya sünnet diye ortaya konulanların kaynağı ne, söyleyeni kim olursa olsun peygambere izafe edilemez. Hatta “Bunları yüzde yüz peygamber dedi” denilemez. Çünkü tarihte nice uydurma hadislere, sahih isnat zincirleri eklenmiştir. Yani hadisler konusunda şöyle bir ölçü oluşturmak gereklidir. Hadisi önce Kuran’a, akla ve ilme vurulmalı, şayet uymuyorsa o sözü hadis olarak kabul etmemeliyiz. Buhari ne dediyse kesin doğrudur mantığını bırakmalıyız. Yoksa yukarıdaki haberde olduğu gibi hadis diye Peygamber’e iftira etmiş oluruz.

 

İslam evrensel bir dindir Arap örfüne göre yorumlarsak İslam’ın evrenselliği kaybederiz. Çünkü o zaman dini belli bir tarihi kesite ve belli bir coğrafyaya hapsetmiş oluruz. Hâlbuki İslam evrenseldir bütün örfleri ihata eden bir dindir. İslam ve Kuran belli bir coğrafyaya belli bir tarihe ve belli bir örfe bırakılmamalıdır. Yoksa gelecek nesiller Kuran dinine değil, atalar dinine dönebilir ki bu da Kuran’ın özüne aykırıdır.