Daha önceki yazılarımı okuyanlar hatırlarlar; biraz uzunca idiler. Bizim okuyucular da biraz naziktir; uzun yazıyı görünce sıkılıverirler! O nedenle bu gün ele almak istediğim iki ciddi konuyu iki fıkra ile takviye ederek anlatmak istiyorum. Biliyorsunuz bazen sayfalarca yazdığınız halde yine de tam anlatamadığınız bir konuyu bir fıkra ile daha güzel anlatabiliyorsunuz. Hem böylece umarım canınız da sıkılmaz.

 

 Devlet'in dış ve açılım politikaları:

   Vakti zamanında bir kral varmış. Kral'ın bir tek oğlu varmış, ama bu oğlan biraz salakça imiş. Bu durum Kral'ı düşündürüyormuş. ''Bu oğlan yarın benim yerime geçip kral olacak. Bu kafayla memleketi nasıl idare edecek?'' diye üzülüyormuş. Sonunda oğluna bir akıl hocası tutmaya karar vermiş. Ve tutmuş.

   Hoca hemen prensi eğitmeye başlamış. Derken; bir gün devlet büyüklerinin de bulunduğu bir sohbette, Prens durup dururken aşka gelip ''Bir ok attım kebap oldu.'' demiş. Herkes ''acaba ne demek istedi?'' diye şaşkın şaşkın bakarken Hoca hemen devreye girmiş: ''Prens hazretleri ile ava gitmiştik. Prens hazretleri bir tavşana ok attı. Ok tavşanı delip geçerek bir kayaya çarptı. Kayadan kıvılcım çıktı ve bu kıvılcım oradaki çalıları tutuşturdu. Tutuşan çalılar sayesinde de oradaki tavşan kebap oldu!'' diyerek durumu kurtarmış.

  Herkes Prens'in bu kerametine hayran kalmış ve Prens'i kutlamışlar. Şımaran Prens bu sefer de yine hiç alakası yokken ''Bir ok attım göl oldu!'' diye bir palavra daha atmış. Herkes yine şaşkınlıkla birbirine bakarken, Hoca yine söze girip '' Prens Hazretleri yine bir tavşana ok atınca, tavşanı delip geçen ok ilerideki bir kayaya çarptı. Kaya yerinden oynayarak dereye yuvarlandı. Kaya deredeki suyun önünü tıkayınca orada göl oluştu!'' deyip durumu yine toparlamış. Herkes Prens'i tebrik etmiş ve böyle bir prensleri olduğu için övündüklerini söylemişler.

   İyice şımaran Prens bu sefer de ''Bir ok attım aşure oldu!'', deyince; zavallı Hoca boynunu büküp, ''Özür dilerim Prens'im, ama bunu ben bile düzeltemem!'' demiş.

  

Şimdi bu fıkrayı niye anlattım? Son zamanlarda iç ve dış politika konusunda hükümet adamlarımızın birbirleri ile çelişen söylemlerini hatırlayınca bu fıkra aklıma geldi. Öyle şeyler söylüyorlar ki artık neyin ne olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum. Örneğin, Kobani ve Kürt Açılımı konularında söyledikleri.. IŞİD ve PYD terörist mi değil mi?  PKK ne ise PYD'de o mu değil mi? Kobani'ye Peşmerge Türkiye üzerinden geçsin mi geçmesin mi? Kobani'ye Türkiye yardım edecek mi etmeyecek mi? Tüm bu konularda Amerika ile birlikte miyiz ayrı mı düşünüyoruz?

   Veya;

    Apo ile ilişkiler ve müzakereler nasıl yürütülüyor veya yürütülecek? Apo'ya sekreterya verilecek mi verilmeyecek mi? Kandil'le ilişkiler olacak mı olmayacak mı? Güneydoğu'daki olayları Apo kışkırttı mı kışkırtmadı mı? Açılım süreci nasıl yürütülecek?

    Bu sorular daha da çoğaltılabilir. Ama doğru cevaplar nedir biliyor muyuz? Benim şahsen kafam karışıyor zira bu gün söylenenin ertesi gün tam tersi söylenebiliyor. Eskiden bir hükümet adamı yanlış bir şey söylediği zaman öbürü bunu-tıpkı bizim fıkradaki hoca gibi, ertesi gün ''Aslında öyle demek istemedi; şöyle demek istedi'' diye toparlayıp düzeltiyordu. Şimdi ise bu söylemler öyle birbirine karıştı ki adeta aşure gibi oldu. Sonuçta artık kendileri bile bunu toparlayamıyor. O zaman halk olarak biz nasıl toparlayacağız da neyin ne olduğunu nasıl anlayacağız!..

   

 Zonguldak politikaları:

    Temel bir kovboy filmine gitmiş. Filmin bir sahnesinde, kovboy atını hızla sürerken önündeki uçurumu geç fark ediyor ve atı ile beraber uçuruma yuvarlanıyor. Bunun üzerine Temel yanındaki Dursun'a, ''Bu filme on defadır geliyorum ve bu kovboy on seferdir aynı hatayı yapıyor; bir türlü akıllanmadı!'' diyor.

    

 Milletvekili genel seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde,  Ankara'dan doğru Zonguldak'a, tıpkı uzaydaki bir astronotun dünyaya baktığı gibi bütünsel bakıyorum, ve Zonguldaklıların politikada her defasında, bizim kovboyun yaptığı yanlışlığı tekrar yapmak üzere olduğunu görüyorum. Bu bana kalite felsefesi el kitabında okuduğum ve altını çizdiğim, iki kere iki dört eder kadar doğru bir tespiti hatırlatıyor: ''Eğer bir işi her seferinde aynı şekilde yapıyorsanız; yani aynı malzemeyi ve aynı aletleri kullanarak ve aynı yöntemle yapıyorsanız, ve günün birinde bundan daha iyi sonuç bekliyorsanız; bu aptallıktır!'' Yani demek istiyor ki; daha iyi sonuç almanız için değişim şart!.. Yoksa filmdeki kovboy gibi her defasında varacağınız yer aynıdır.

   Peki ne yapıyor Zonguldak politikacıları?  Bu güne kadar ne yaptılarsa şimdi de aynısını yapıyorlar. Yani birbirlerini yiyorlar! Bunu ne için yapıyorlar? Zonguldak'a hizmet aşkıyla yanıp tutuştuklarından mı yoksa kişisel ikbal peşinde olduklarından mı? Eğer Zonguldak'a hizmet içinse  Zonguldak ile ilgili ne projeleri var? Kaç tanesi hayatında herhangi bir proje yapıp gerçekleştirmiştir? Böyle tecrübeleri hiç var mı? Ankara'da Zonguldak'ı ne kadar temsil kabiliyetleri var? 

    Zonguldaklıların tüm bunları sorgulayıp değerlendirmelerini yapmaları gerekir. Aksi takdirde, kerameti  kendinden menkul ve kendilerini bulunmaz hint kumaşı sanan her zamanki klasik politikacıların peşinden giderse varacağı yer hep aynıdır. Bu güne kadar Zonguldak'a bir çivi bile çakmayan ve bu kenti her gün biraz daha geriye sürükleyen gelmiş geçmiş politikacıların, veya onların fotokopi ile çoğaltılmışlarının tekrar denenmesi Temel'in kovboyunun akıbetinin aynısı olur.

    Bu arada, yakın zamana kadar Zonguldak'ın uzak bir kazası iken, Zonguldak'tan ayrıldıktan sonra Karabük'ün ne kadar geliştiğine dikkat ediyor musunuz? Ben Ankara'dayım ve Karabük'ün Ankara'da ne kadar güçlü olduğunu yakından görüyorum. Suyun başı sayılan üst düzey bürokraside kaç müsteşarı, kaç genel müdürü var veya Ankara'da kaç tane hatırı sayılır iş adamı var; Karabükspor nerede Zonguldak nerede sorularının cevabını biliyor musunuz? Aynı soruları Zonguldak için sorduğumuzda verilecek cevaplar bizi acı acı düşündürmeyecek mi; aradaki büyük fark bizi üzmeyecek mi?

   Peki, Karabük Zonguldak'tan ayrıldıktan sonra neden aldı başını gidiyor? Bu işin sırrı nedir?

   Ben cevap vereyim: Bu işin sırrı mırrı yok; Zonguldak politikacılarından kurtuldular da ondan!

    Özetle; değerli Zonguldaklılar, eğer Zonguldak için iyi bir şeyler yapmak ve bunun için de Ankara'da güçlü olmak istiyorsanız; Zonguldak'taki klasik politikacı profilini değiştirin. Kendi ikbali için değil, Zonguldak için bir şeyler üretebilecek insanlara yol verin.                                                                       

     Karabüklüler size bu konuda iyi bir örnek olabilir!