Pek çok kez tanık olduk ki, kesintisiz olarak 12 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı hülle yapmada sınır tanımıyor… “Dün dündür, bugün de bugün” ilkesizliğine rahmet okutacak uygulamalara imza atan AKP kurmayları, bu tavırlarıyla toplumsal dokuyu akıl almaz bir şekilde bozuyor. Eskiden de böyleydi ama haksızlıklara ses çıkarmamak, görmezden gelmek, hile ve desise ile iş yaptırmak, sıradan bir insani davranış haline geldi ülkede… Dahası, bir yerlerdeki milyon dolarlar ne kadar sıfırlandı bilemem ama Türkiye, yaratılan bambaşka insan tipi ile toplumsal refleksi sıfırlanmış bir ulus şekline dönüştü hızla…

Gezi ve hemen sonrasındaki “Hırsız var” eylemleriyle silkinir gibi olan muhalefet, yerel seçimler sonrasında derin bir suskunluğa büründü… Bunun başkaca sebepleri olsa da, AKP’nin yerel seçimlerde aldığı oyun payı büyüktü elbette… Her ne kadar düşme eğilimine girmiş olsa da kırkların üzerindeki bir oy, en azından moral bozucuydu… Hiç kuşku yok ki Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin gördüğü en hırslı siyasetçilerden biri… Herkese “sen” diye hitap eden bir kibir ve büyük bir belagatle toplumun en geri duygularına sesleniyor… Kimi zaman milliyetçi hamaset, kimi zaman dinsel söylem ve çokça da mağduriyet edebiyatı yaparak ülkedeki bütün dengeleri bozuyor… Hileli yöntemlerle kamu denetiminden uzak yeni kanallar açıyor siyasete…

 YENİ YASAMA MODELİ: ÇORBA YASA

Yanılıyorsam beni düzeltin lütfen, “AKP tipi ileri demokrasi”ye gelinceye kadar “torba yasa denen çorba” çok bilinmezdi örneğin bizim ülkede… Son zamanlardaysa birbiriyle ilgisi olmayan pek çok yasada, aynı anda değişiklik yapmak vazgeçilemez bir yasama modeli olup çıktı… Bununla da yetinilmedi, gece yarıları verilen önergelerle temel pek çok yasada önemli değişiklikler yapıldı…  Kamuoyunun tartışmasından vazgeçtim, ne olup bittiğini anlamadan da besleme basının yoğun dezenformasyonu sayesinde unutulup gitti… İleri demokrasi dene şey böyle bir ikiyüzlülüktü işte…

 Şu rezalete bakar mısınız? Soma katliamı sonrasında tepkileri bastırmak için bizzat Erdoğan tarafından pek çok söz verildi halka… Yasal değişiklikler yapılacak, örneğin taşeron çalışma tümden kaldırılacaktı. Emeklilik yaşı düşürülecek, çalışma süreleri kısaltılacak, maaşlar en az 2 bin lira seviyesine çıkarılacaktı… Komisyonlardan geçerek meclise sunulan “çorba yasa”da getirilen düzenlemeler büyük bir ikiyüzlülüğü koyuyor ortaya… Taşeronlaşmanın kaldırılmasından vazgeçtim önceden yasak olan, “asıl işlerin taşerona devri” bile yasal güvence altına alınıyor. Dahası kıdem tazminatı yükümlülüğü taşerona değil de asıl işverenin, yani kamunun sırtına yükleniyor. En 2 bin lira olacağı söylenen maaşlar, iki asgari ücret (1600 TL) düzeyinde tutuluyor... Söz verildiği halde ölen madencilere “sivil şehit” statüsü verilmiyor…

 ULUPINAR DA, BEKTAŞ DA BİLDİĞİNİ AÇIKLAMALIDIR

Emeklilik yaşındaysa aldığını geri veriyor AKP. Genel kurulda değişmezse şayet 55 olan emeklilik yaşı daha önce olduğu gibi 50’ye düşürülüyor… En büyük alicengiz oyunuysa çalışma saatlerinde oynanıyor… Evet, yeraltında çalışma süresi 36 saate düşürülüyor ama İş Kanunu’ndaki 45 saat çalışma zorunluluğuna hiç dokunulmuyor. Maden işçileri böylece 36 saat yeraltı ücreti alacak ve önemli bölümü çalışma noktasına gidip gelirken yollarda geçen 9 saatse yerüstü çalışması sayılarak vergilendirilecek… Söz verilen altı ikramiyenin esamisi bile okunmuyor tasarıda… İşçilere tam da AKP’ye yakışan bir ikiyüzlülük sunuluyor…

 İkiyüzlülük mecliste mi yalnızca? Hayır. Anımsarsınız geçtiğimiz günlerde Zonguldak’taki AKP’liler birbirine düşmüş Bay Ali Bektaş ile Bay Özcan Ulupınar çok sert sözlerle eleştirmişti birbirini… Bay Ulupınar,“Ak kavşaktaki, Karaduman’ın binası yarı yasal, karşısındakiler hiç değil. Neler çevirdiğinizi biliyoruz Ali Bey” deyince, attı mı mangalda kül bırakmayan Bay Bektaş da “Açtırma kutuyu” der gibi, “O zaman biz de kum çakıl ocağını konuşalım. diyerek kapatmaya çalışmıştı konuyu… Aradan epey zaman geçti ama ses seda çıkmadı kimseden… Burada yazıyorum Bay Ulupınar da, Bay Bektaş da bildikleri her şeyi açıklamak zorundadır halka. Hem AKP kavşağında, hem de kum çakıl ocaklarında dönen fırıldakları öğrenmek Zonguldaklıların en doğal hakkıdır çünkü. Açıklamazlarsa yalnızca tarih değil, konuyu bir parça bilen herkes ikiyüzlülükle suçlayacaktır kendilerini… Bay Bektaş bu suçlamalara alıştı da, Bay Ulupınar ne yapacak merak ediyorum doğrusu… Emin olun peşini bırakmayacağım oralarda dönen fırıldakların…