Merhabalar kıymetli dostlar. Bugün mail adresime gelen bir iletiliyle ilgili yazacağım.  İleti, hayali karakterim olan Kenan Dede’ye değil, şahsıma yazıldığı için İstanbul Ağzıyla yazmaya çalışacağım.

Öncelikle gelen iletiyi olduğu gibi sizlere aktarıyorum.

Sinan Bey,

Halkın Sesi Gazetesi’ndeki yerel lehçe ile kaleme aldığın yazılarını sürekli takip ediyorum. Öncelikle Zonguldak ilinin nefes alabileceği tek yer olan Gaca bölgesi İhsaniye’den başlayıp Elvanpazarcık’tan Kokaksu bölgesine kadar alan içinde bulunan, tabiri caizse Zonguldak’ın Kapadokya’sı diyebileceğimiz bir bölgeye verilen genel bir addır.  Ama Gaca kelimesi şimdiye kadar o bölgede yaşayan insanları küçümseme, alaya alma hor görme vs anlamında kullanılmış. Gerçekten bu bölge devletin imkanlarından yoksun bırakılmış. İnanın hala bu devirde yolları bile asfalt değil. Bakın bugün güneydoğuda bile asfaltsız köy yolu yokken baraj bölgesinde Çağlı, Olukyanı, Çayırcık ve Sarımsak Köyü’nü Zonguldak’a bağlayan baraj yolu hala toprak yol. Alında İhsaniye’den başlayıp Çayırcık baraj yol ayrımından baraja dönen yolu takiben Kokaksu’ya kadar olan güzergahta bir yürüyüş parkuru, bisiklet yolu dinlenme yerleri vs. yapılsa; hafta sonları halk yürüyüşleri yapılsa ki bundan 25 sene evvel Zonguldak Valisi Galip Demirel’in döneminde bu organizasyon yapıldı. Her hafta binlerce Zonguldaklı buraya akın etti. Bölgedeki köyler de öylesine canlandı ki, insanlar hem dostluklar kurdular, hem de para kazandılar. Sen yaşın itibarı ile bunları bilemezsin ama duymuşundur. Dediğim gibi cumartesi pazar günleri köyler doktor, avukat, müdür, memur vs insanlarla aileleri ve çocukları ile ziyaretçi akınına uğrardı. Ben bile şimdi polis memuru olan senin Mustafa amcan ile sütlü mısır ve ayran satarak para harçlık kazandım. Aslında baraj kenarları öncelikle alt yapı ve kanalizasyon sorunları halledilerek piknik sahife ve spor yerleri olarak tekrar organize edilse… Ayrıca yine bölgede bulunan tarihi eser niteliğindeki ve şimdi harap haldeki zamanın su değirmenleri ve bunlara su taşıyan su bentleri…  Mükellefiyet döneminde köylerden İhsaniye’ye giden maden işçilerinin kullandıkları dere üzerindeki asma köprüler, dinlenme sayvanları vs. restore edilse, (Bunların resimleri de bende var) kent turizmine kazandırılsa, işte o zaman bu köylerden bırak göç vermeyi tersine göç bile başlar. Dışarıdan insanlar bölgeye yerleşmek için ev arsa satın almak ister. Sonuç olarak senden imkânlarını kullanarak bu bağlamda bir çalışma ve tanıtım faaliyetleri yapmanı rica eder, sağlıcakla kalmanı temenni ederim. Sevgilerimle. Şenol Zararcı”

Şenol Bey’e ilgisinden dolayı teşekkür ediyorum. Benim zaten tek amacım; yöremizi, yöre insanımızı tanıtabilmek. Çektiği çileleri, kendine yapılan haksızlıkları daha geniş kitlelere duyurabilmek. Hislerine tercüman olabilmek. Yazısında bahsettiği yerlerin hepsini gezip görme imkânım oldu. O dinlenme yerlerinde yaşanmışlıkları hayal etmek bile insana büyük haz veriyor. Eminim birçok insan da bu duyguyu paylaşacaktır.  Yaşım dolayısıyla yapılan yürüyüş organizasyonlarını hatırlayamıyorum. Fakat hep efsane gibi dinlediğim hatıralar nedeniyle bu çabam.  Daha önceki yazılarımda, bu bölgenin turizm açısından büyük bir potansiyelinin olduğundan bahsetmiştim. Fakat özellikle çevre duyarlılığı konusuna çok dikkat etmemiz gerekiyor. Doğayla dost kalarak da bu işleri yapabilmek mümkün.

 İstendiği takdirde yapılamayacak şeyler değil. Konuyla ilgili kurumların yöneticilerinin tek bir imzasıyla projelendirilecek çalışmalar, birkaç yıl içinde hayata geçer. Bu yazımızı Valiliğimiz, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüz okuyordur umarım. Onların da konuyla ilgili düşünceleri vardır. Eğer arzu ederlerse biz kendilerine resim, bilgi, belge konusunda yardımcı olmaya hazırız.

 Sağlıcakla kalın…