Allah, insan dahil hiçbircanlıyı yaratmadan, gökleri ve yeri yaratıp, canlılarınyaşamasına hazır hale getirdikten sonra henüz varetmediği, fakat tasarladığı insanı, yarattığı evrene /meleklere “Ben yeryüzünde kendim için bir halife var edeceğim…” şeklinde temsili bir söyleşiyle haber verdiğini ve yarattıktan sonra kendisi adına hareket edip, evrene hükmedecek halifenin var oluş aşamalarının mükemmel bir şekildeki tasarlandığını Kuran ayetleri ışığındaanlatmıştık.Şimdi ikinci safhada görünen, topraktan olan maddi yapısı ile görünmeyen, enerjiden olan yapısını bir arada mükemmel bir şekilde oluşturup bütünleştirdiği tasarımını, Allah yine temsili bir senaryo şeklinde meleklere (meleküte) tanıtır. Ancak görünen yapısına itiraz etiğini yineTebyin-ül Kurandan okuyalım.
 
“Rabbin meleklere, ‘Ben topraktan bir beşer yaratmağım. İnsan şeklini tamamlayıp, ona ruhumdan üflediğimde, hepiniz ona secde edeceksiniz/saygı göstereceksiniz’demişti.  Bunun üzerine tüm melekler secde ettiler/saygı gösterdiler. Ancak iblis secde etmedi/saygı göstermedi, Büyüklük tasladı ve onu reddedenlerden oldu.Allah; ‘Ey İblis,o benim iki elimle/kudretimle yarattığıma secde etmekten/saygı göstermekten seni alı koyan nedir?Büyüklükmü tasladın, yoksa bana isyan mı ediyorsun?’ dedi. İblis, ‘Ben ondan daha üstünüm,Çünkü beni enerjiden onu isetopraktan yarattın’dedi.Allah, ‘Git oradan! Sen kovuldun.Kuşkusuz yargı günün kadar lanetim üzerimdedir’ buyurdu.İblis, ‘Ey Rabbim, yeniden diriliş gününe kadar bana süre ver’diye, istekte bulundu. Allah, ‘Peki, diriliş gününe kadar sana süre verilmiştir’ dedi. İblis, ‘Yüce kudretine yemin olsun ki,kullarının tümünü senin yolundan saptırmak için çalışacağım. Ancak onlardan,sana tüm içtenliği ile teslim olan kullarına gücüm yetmez’ dedi. Allah, ‘İşte bu doğrudur. Benim sözüm gerçektir ve ben de şu gerçeği söylüyorum:‘Cehennemi seninle ve onlardan sana uyanlarladoldururum’ buyurdu.” (Sad 71-85)
 
Muhammed Peygamber’e vahiy gelirken, insanın ilk yaratılış aşamalarına dair bilgiler,ilk kez bu ayetlerle bildirilmişti. Daha sonraları Kuran’ın Araf, Hicr, İsra, Kehf ve Bakara surelerinde aynı konu değişik üslup ve uyarılarla anlatılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, burada ve konunun yer aldığı diğer surelerde,insanın ilk yaratılışının anlatımı temsilidir. Olayın bir tiyatro gibi canlandırılarak anlatılması; her çağdaki insanların,evrenin dünyanın ve canlıların var oluş aşamaları hakkında bilgi sahibi olmayanların ve konuyu iyice anlamalarını sağlamaya yöneliktir. Kuran ayetlerindeki temsili söyleşi de, melekler,Adem ve iblis rol almıştır, Allah da konuyu,kendisi ile bu aktörler arasındaki birebir söyleşilerle anlatmıştır. Kuran ayetlerinde anlatılan böyle bir olayın aslında gerçekten yapılmış bir söyleşi olmadığı ve tamamen temsili olduğu da zaten aktörler arasındaki bu söyleşilerden anlaşılmaktadır.Çünkü Allah’ın bir insanla bu tarz konuşması veya kendi yarattığı bir şeyin/meleğin,O’na isyan etmesi,bizzat kendisinin Kuran’da bildirdiğine göre mümkün değildir.İblisin bu ayetlerde ki ifadesi azdırma yetkisi ve gücünün kendisine bizzat Allah tarafından verildiğini, kendinsin sırf bu iş için yaratıldığını göstermektedir. Allah’ın iblise verdiği görevi,iblisin,yine Allah’tan aldığı güç ve destek ile yerine getireceğine dair,Allah’a verilen bir söz mahiyetindedir. Yoksa iblisin bu ifadesi, Allah’a isyan anlamına gelmez.İblisin bu ifadesinin, Allah’a bir karşı çıkış olarakdeğerlendirilmesi; İblisi Allah’a rakip olarak görmek demek olur. İblisin, insanları Allah’ın dosdoğru yolundan saptırmak için ısrarlı bir çaba göstereceğini bildiren sözler Allah’a karşı bir meydan okuma anlamına gelmez.Bu ifadeler, iblisin (insanın görünmeyen bir kısmı)özelliklerinin bize temsili yöntemle anlatılması ona söylettirilmiştir.
 
Hiç hatırdan çıkarmamalıyız kiKuran ayetlerinde ifade edilen  “çamur yaratılış”, “şekillenme”,  “ruhun üfürülmesi”, “meleklerin secde etmesi”  ve  “iblisin itirazı bunlar gerçekten olmuş ve bunlar bir anda, hemencecik olup bitmiş olaylar değildir. Bu süreç yoktan(Âdem’den)var olma(insan olma) projesidir.Yani bu anlatılanlardan, Allah, melekleri ve iblisi çağırdığı bir toplantı,birkaç dakika içinde hemen Adem’iyaratacağını söyledi ve yaratıverdi. Sonra meleklere secde etmelerini söyledi, onlardaderhal secde ettiler. Ama iblis secde etmedi şeklinde her şeyin çok kısa bir zamanda ve mecazi olarak değil, gerçekten gerçekleştiği anlamında bir sonuç çıkarılmamalıdır. Ne yazık ki yaygın anlayış algılama ve inanış böyledir. Ama Kuran’ın bizeanlattıklarına göre durum hiç de böyle değildir. Tasarlanmış bu projede,insanınelle tutulup gözle görülmeyen maddi yapısının “pişmiş çamur,kuru balçık,çınlayan kil,işlenebilir çamur”olduğunu,elle tutulamayan gözle görülemeyen yapısının, yani duygusunun düşüncesinin,zekasının,vicdanının ruhunun,sevgisinin, kininin,öfkesinin,şefkatinin, nefsinin vs.de ateşten/ enerjiden, yaratıldığını, bunların,yani insanın görünen topraktan olan maddi yapısıyla enerjiden olan görünmeyen yapısının bir arada  insan bütününü oluşturduğunu veinsanın bu bütünlüğe ulaşmasının  da uzun evrelerden sonra,aşama aşama meydana getirildiğini biliyoruz.Allah, meleklere Adem’e(yoktan var olacakinsana) secde etmelerini (boyun eğmelerini söylüyor. Meleklerin hepsi secde ediyorlar,fakat içlerinden biri muhalefet ediyor.Secde etmiyor.O,iblis oluyor.
 
KURANIN MUCİZELERİ
AZ BİR SIVIDAN YARATILIŞ
 
“İnsan başıboş bırakılacağınımı sanıyor? Kendisi dökülmüş menide bir damla değil miydi?”(Kıyamet, 36-37)
Kuran insanı, bu kadar mükemmel yaratan Allah’ın, insanı başıboş bırakmasının mümkün olmadığını söylemektedir.Bunu ifade eden 36.ayette başlangıçta insanın meninin içindeki bir damla olduğu ifade edilmektedir. Bu ayette de Peygamberimizin döneminde ulaşılması imkansız bir bilgiye raslıyoruz.37.ayete “meni” ile bir damla diye tercüme ettiğimiz “nütfe” kelimesi ayrılmıştır.
Nütfe,bir kova boşaltıldığında o kovanın dibinde kalan sıvıyı ifade etmek için kullanılan bir kelimedir.Bu kelime insanın meninin hepsinden değil meninin içindeki bir parçadan yaratıldığını gösterir. Bir boşalmada açığa çıkan meni, içindeki birçok maddeyle beraber 100 milyon ile 200 milyon arası sperm barındırır.Dişi yumurtayı ise bu yüz milyonlarla ifade edilen spermlerden sadece ve sadece bir tanesi döller.Yani insan oluşturacak olan zigot, meninin tamamından değil, ancak ayetin de işaret ettiği gibi küçük bir parçasından oluşmaktadır.
 
Meninin içindeki spermler başa, boyuna, orta bölüme ve uzunca bir kuyruğa sahiptirler. Yüz milyonlarca sperm, erkek cinsel organından çıktıktan sonra kuyruğu ile yüzerek kadın yumurtasına doğru yönelir. Kadın cinsel organındaki bu yüzüşün mesafesi spermin mikronlarla (1 mikron metrenin milyonda biridir) ölçülen boyuna göre çok çok uzun bir mesafedir. Bu mesafe insan boyuna göre kilometrelerce yüzmeye eşittir.Bu uzun yolculukta birçok sperm ölür ve az sayıda sperm yumurtaya ulaşır.Yumurtanın etrafını çeviren spermlerden sadece biri içeri girer ve yumurta diğer spermlerin girişine kapanır. İşte insanın genetik bilgisinin yarısı bu tek spermin 5 mikron büyüklüğündeki başına sığdırılmıştır.Genetik kodun diğer yarısı ise spermin vardığı yumurtanın içinde,annenin bedeninde hazır beklemektedir.Tüm bu yaratılışlar,birçok detayın çok ince şekilde ayarlanmasıyla oluşmaktadır.Yaratıcımız, evrenin her noktasında olduğu gibi, yaratılışımızın bu ilk aşamalarında da olağanüstü tasarımını gözler önüne sermektedir.
 
BİYOGRAFİ


Fahreddin er-Râzî (d. 6 Şubat 1149, Rey - ö. 29 Mart 1210, Herat)
 İslâm âlimi, fizikçi ve müfessir.Künyesiyle beraber adı 'Muhammed bin Ömer bin Hüseyin bin Hüseyin bin Ali et-Teymî el-Bekrî'dir. Babası da büyük bir Horasan âlimiydi ve ilk eğitimini ondan aldı. Dinî vefen bilimlerini zamanının ve şehrinin ünlü âlimlerinden aldı. Eğitimden sonra seyahat etmeye başladı. Harezm’de Mutezililerle, Herat’ta ise Kerramiyye mensuplarıyla tartışmalarda bulundu. Horasan'da Kutbeddin Muhammed tarafından ilgi gördü.Râzî, dinî ilimlerde olduğu kadar pozitif bilimlerde de oldukça başarılı bir bilim adamıydı. Özellikle fizik konularıyla ilgilenmiş,cisimlerin hareketi ve ses üzerine çalışmıştır.
 
Eserleri
Râzî'nin şüphesiz en önemli eseri 
Mefatih'ul Gayb isimli Kur'an tefsiridir. Tefsir-i Kebir (Ulu Tefsir) diye de bilinen kitabın ismi Türkçeye Gaybın Anahtarları şeklinde çevrilebilir. Bu eser sistematik olma yönüyle tefsir alanının öncü çalışmalarından kabul edilir. Nesefî, bu tefsirin kısaltılmış şeklini içeren Vâdıh isimli bir kitap yazmıştır. (Özgür Ansiklopedi)