Evet, ben bir kara cahilim, açık yüreklilikle itiraf ediyorum. Benim yıllarca dirsek çürüterek, beynimi patlatırcasına yorarak edindiğim bir mesleğim yok, Mektepli bir mesleğim olmadığı içinde, alaylı takımından biri olarak, ofisimde içi dolu çerçevelerimde yok. Çalışma odamın duvarlarında, çerçevelerin birbirlerine nispet edercesine kalabalıklaştığı, boy boy asılı duran, diplomalarım da yok.
 “Ne kötü bunlarla hava atamayacak olmam.”
Onlar olmayınca paran pulunda,  itibarında olmuyor, zaten ekonomiden oldum olası hiç anlamam itibar dediğinde zamanın söz sahiplerine göre bir anda değişiveriyor, şu halde iyi olmuş benim açımdan böyle olduğu.
“Öyle üst düzey, mevki, makam sahibi biri de değilim şöyle kasıla kasıla gezeyim, bugün söylediğimi yarın unutayım, tepeden tepeden bakayım ahaliye.”
İşte bu yüzden, burnumdan kıl aldırmamak gibi, kabarıp şişen ve hatta patlayacak, infilak edecekmiş gibi korkutan bir egomda yok.
Benden ne bilirkişi, nede akil insan olur. Ben hayatın tokadını yiye yiye, kendine yön belirleyen yaradanım tarafından yaratılmış aciz bir kulum sadece, faniyim ben fani.
Bilmediğim, öğrenmediğim konularda ahkâm kesmemeye özen gösteriyorum, olurda hani şu, diplomalarını ofislerinin iş yerlerinin duvarlarına sığdıramayan, çokbilmişler kızar falan diye, nemelazım içime kaçıyorum cahilliğimden.
Siyasetin, politikanın, kıyısından köşesinden, aman ha zaten geçmem.
İşte bu yüzdendir ki bilemem kim kimin dayısı olur, kim kimin ayısı olur, çok cahilim bu konuda.
Kime hangi hediye alınır, kim nelerden ve hatta kimlerden hoşlanır bunu da bilemem. Bizim hediye anlayışımızın dışında yenidünya piyangoları, biz öyle görmedik Atalarımızdan cahillik işte ne yaparsın.
Aslına bakarsanız bir bakıma çok zor işleri muhteremlerin, koşturuyorlar aralıksız oradan oraya. Ne ailelerine zaman ayırabiliyorlar nede şöyle ayak ayaküstüne atıp kendilerine. Alaylı olduğunda mesela o açık oturum benim, o televizyon kanalı benim gibi, gidip gelip fikir beyan etmeme gerek yok. Nefesini tüketip, sadece yayın saatinin içini doldurmaya yönelik bazı programcıların, kobayı olma ihtimalim hiç yok çünkü bilirkişi değilim.  Bazen etrafında ki çok bilenleri görünce bilmemek istiyor insan.
Fakat Yüreğini ortaya koyanlar var ya, gözü pek olanlar, işte onlar beni düşündürüyor, işte onları ayakta alkışlıyorum, ancak onlarda eğitim aldıkları okulları iyi seçememiş olduklarından dolayı adam yerine konulmuyorlar. Malumunuz üzere bir tek okul var günümüzde revaçta olan, mezununun bütün kapıları açtığı. Sen Oxford bitirsen ne olur Cambridge bitirsen ne olur.
Bütün bunları, bu zihin çarpıtmalarına rağmen izlerken, dinlerken, oh be, galiba bu sefer oldu, tam da konuşulması gerekenleri, bilinmesi gerekenleri aktarıyorlar, helal olsun size dediğimde…
Vay be, kapalı kapılır ardında ne dolaplar dönüyormuş dediğim de, diplomalı bilirkişilerin, kısacık bir reklam arasından sonra “o öyle değilmiş, o böyleymiş ben yanlış biliyormuşum az önce beni düzelttiler(!) gibi hiç inandırıcı gelmeyen geri adım görüntülere de gerek olmuyor, cahil olduğunu bildiğinde.  
Evet, ben cahilim cahil olmasına da fakat hakkımı yedirtmem hiç kimseye.  Ben, bu cahil halimle, içinde yaşadığım Ülkemi, Vatanımı birçok okumuş üflemiş zat-ı muhteremlerden çok daha fazla sevdiğimi iddia ediyorum.
Okullarda dirseklerini çürütenlerin, beyinlerine patlatırcasına fazla mesai yaptıranların “bazılarının” sadece çerçeve çoğaltmaktan ibaret sandıkları eğitim ezberlerini kabul etmiyorum.
Birilerinin çıkarlarına göre biçimlendirilen eğitim safsatalarını asla kabul etmiyorum. Ben örf ve ananelerimizin çarpıtılmamış olanını benimseyeli hayli zaman oldu, kaç kuşaktır çıkmadı içimizden çok şükür bir hain.
Yaptırım gücüne erememiş, ortak akıl, ortak fikir, ortak bilgi çoğalmalarını sağlayamamış akademisyen ve bilirkişileri, bakıyorum, dinliyorum, anlayamıyorum, tam anlayacak gibi oluyorum, karmakarışık oluyorum bir anda ama benden ötürü değil, dolayısıyla da,  çıkamıyorum işin içinden, cahilliğime veriniz.
Yaşadıkları ülkede sadece vur kaç ezberiyle ortaya bir çift laf atıp, bir köşede sinerek, suya sabuna dokunmamalarını vallahi anlayamıyorum, onu da cahilliğime veriniz.
Ekonomisinden dış ilişkilerine, ahlakından din işlerine kadar, doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine çitişen ve birbirine düğümlenen bu coğrafyanın, bilirkişilikleriyle övünmekten, burnunun dibini göremeyen, çerçeve odaklı düşünce sistemini reddediyorum, lütfen amaaa cahilliğime veriniz.
Bu kadar çok okumuş, üflemiş, kendini eğitmiş ve her bişeye formül üretenlerin olduğu bir ülkenin içinde yaşıyoruz malumumuz üzere. Ortaya çıkan sonuç bana cahilliğimi sorgulatıyor, ya kazara okumuş üflemiş biri olsaymışım, vaymış o zaman halimize.
Her gün korku Cumhuriyetinde yaşadığını söyleyenlerin, düşüncenin suç, insanca yaşamanın suç olduğunu söyleyenlerin, şuurlarını üç güne varmadan kaybetmelerini, hemen akabinde de geri adım atmalarını,  ayyy vallahi çok cahilim çok, inanın anlayamıyorum.
Bunlarında diğerleri gibi diplomaları çerçeveli üstelik duvarlarında. Hafızasını kaybeden Alzheimer hastaları gibi, kim söylemiş, ne zaman söylemiş gibi, birilerinin gözlerinin içine baka baka karşısındakini aptal durumuna düşürenleri,  hiç ama hiç anlayamıyorum, lütfen, istirham ediyorum, cahilliğime veriniz.
Kardeşi kardeşe düşürerek, bu topraklarda, Çanakkale’sinden Ardahan’a, İnebolu’sundan Sarıkamış’a kadar, elini sadece taşın altına değil, canını malını ortaya koyanları unutanları da anlayamıyorum. Kadını, anası, bacısına kadar, kağnı arabalarından, top tüfek sevkiyatına, aşından işine kadar, cephesinde gönüllü ve cefakâr savaşan, ölümüne var olan, Anadolu kadınlarına, bir zamanlar duyulan saygının, şimdi yok sayılmasını da anlayamıyorum. “Kadın olmak, özelliklede Anadolu kadını olmak, yaratanın insanlığa bir lütfudur oysa…”
 Ve onların torunlarını yok sayanları zaten anlayamam, bu beni kat be kat aşıyor cahilliğime veriniz.
“Sadece ben bilirim, her şeyi ben bilirim, en iyisini ben bilirim, ben ne dersem doğrudur” diyenleri, bu dünyanın geçici, ölümlü bir dünya olduğunu unutmalarını, bakın ne garip, onu da anlayamıyorum. En çok inandığımızı, en çok saydığımızı, İlahi olanı bile insanlıktan bıktırdığımızı, o ilahi gücü bile işimize geldiği gibi, var ve yok saydığımızı, tövbe diyorum, çarpılacağız diyeceğim şimdi, çarpıldık ki zaten bütün bunları yaşıyoruz.
Şehitlik mertebesine erişmiş milyonlarca askerin, sivilin vebali varken üzerimizde, kardeşin kardeşini yok saydığı, üvey olarak bile görmediği, bu batsın yeniliği, yenidünya düzeninin, düzensizliğini, kirliliğini, arsızlılığını, at gözlüklerini moda yapanları, öfff ne cahilim ben yahu, anlayamıyorum işte anlayamıyorum.
Dirseklerimi çürütmedim, beynim okul sıralarında, koridorlarında, patlayacakmış gibi olmadı hiç, işte o yüzden bilemiyorum zorluğunu. “Fakat beynim en çok da bu aralar, içinde koşuşup savrulan cevapsız sorular yüzünden her an patlayabilir.”
Ama şunu çok iyi biliyorum, ben eğer dirseklerimi çürütüp, beynimi patlatırcasına, kendim ve insanlık için uğraş verdimse, onu duvara asmazdım. Bilgimi becerimi sırtıma alır, kapı kapı dolanır, kardeşlerimin gözünün içine bakar, bu ülke, bu vatan bizim, başka vatanımız yok derdim.
Biz Atalarımızın torunlarıyız, atalarımızdan miras aldık bu vatanı, korku nedir bilmeyiz derdim. Esir olmadık hiçbir zaman, ne bir zihniyete, nede zoraki bir dayatmaya. Milyonlarca şehidimizin kanıyla sulanmış bir coğrafyada, ben korkmam, ben yılmam, pes etmem, ben atalarımın torunuyum, sen de, sende, derdim.
Hadi silkelen miskinliğinden, bizim olandan vazgeçmeyelim derdim. Deneyerek yanılarak, bir daha, bir daha şans istenerek, düştük birbirimize, ne sokaklarımız güvenli ne mahallemiz ne de içinde yaşadığımız fakirhanemiz. Arkanı döndüğün anda sırtından yiyorsun hançeri, kendi gibi düşünmeye zorlayanlara, en büyük tokadı çerçevelere saklanan ilimli bilimler atacaktır, lakin.
Tabiî ki dirseğin yerine, yüreğini çürütmedinse, beyninin yerine insanlığını patlatmadınsa, bildiğini paylaşmayıp, çerçevede sakladığın her anda, hiçbir şey öğrenmemişsin,  sadece boşa zaman harcayıp korkak bir insan olmuşsun demektir.
Ben kara cahilim, benden ne akil adam, ne siyasetçi, nede politikacı olur. Benden yönetici, yönlendiricide olmaz, kısacası benden hiçbir!!! Olmaz
Benden olsa olsa sadece bir fani olur, geldik ve zaten gideceğiz, kaçarı yok.