Hepimizin de gördüğü gibi, son zamanlarda dini konularda ahkam kesenler çoğaldı. Kuran'da yazılanlara ve gerçek Peygamber hadislerine uygun söylemlerde bulunanlara elbette saygı duyuyoruz. Ama Kur'an'da olmayan ayetlere veya uydurma hadislere göre yorum yapıp halkın kafasını karıştıranlara da dur demeliyiz. Çünkü bunlar verdikleri yanlış bilgilerle insanları yanlış yönlendirmekte; hatta dinden soğutmaktadırlar.
   Ben bunlara ''Kripto Bâtınîler'' diyorum.
   Peki bunu neden böyle nitelendiriyorum? Açıklamaya çalışayım.
   Kripto, bildiğiniz gibi, gerçek kimliğini, siyasal veya dini inancını gizleyen insanlara denir.
   O zaman Bâtınîlik üzerinde biraz duralım.
   İslamda Kuran Ayetlerinin görünür anlamları dışında, daha derinde gizli anlamlarının da olduğunu ileri sürerek, ayetleri kendilerine göre yorumlayan akıma   ''Bâtınîlik'', bu düşünceyi benimseyenlere de ''Bâtınî'' denir.
   Batınilik, bir nevi Yahudi tasavvufu olarak da nitelendirilebilecek olan ''Kabalacılık'' akımını örnek alır. Buna göre, gerçek ve dinsel bilginin kutsal kitapların söylemlerinde değil, fakat bu söylemi oluşturan kelimelerin özgün anlamlarında gizli olduğuna; ve bu gizeme de ancak kutsal ve seçkin bir din önderinin ulaşabileceğine inanılır.
   Bazılarımız muhtemelen hastanelerde batın filmi veya ultrasonografisi çektirmiştir. En azından ''batın'' kelimesini duymuştur. Kısacası, batın tıpta olduğu gibi ''karın'',yani vücudun içi anlamında da kullanılmaktadır.
   Bu durumda, ''Batıni inancı Kuran'ın görünen yüzüne değil; iç kısmına, yani karnının içine bakmak demektir.'' dersek yanlış söylemiş olmayız!.
   Batınilerin piri Hasan Sabbah'dır. O halde bu günkü Batıni zihniyetindeki kişileri daha iyi tanıyabilmek için bu kişiyi daha yakından tanımakta fayda vardır.
   Hasan Sabbah, tarihte bilinen ilk terör örgütünü kuran İranlı bir din ve siyaset adamıdır. Büyük Selçuklular zamanında, 1034 - 1124 yılları arasında yaşamıştır.
   Çok zeki bir insan olan Hasan Sabbah'ın felsefesine göre; ''kitleler her zaman belirsizliklerden korkarlar ve bu yüzden açık bir yalanı ulaşılması zor gerçeklere yeğ tutarlar.''
   Ayrıca, şuna da inanıyordu: ''İnsan topluluklarının hepsi kökenlerinde az veya çok, ama mutlaka sürüsel bazı kalıntıları taşımakta devam ederler. Sürü ise başsız kalamaz. Lider, insanların omuzlarından toplumsal sorumlulukları ve özgür olmanın tüm yükünü alarak onları rahatlatır. Kandırılmaya hazır, amaçsız ve dirençsiz insan yığınlarına umut, güven, sevgi ve kararlılık aşılayarak onlara yaşama gücü verir.''
   Hasan Sabbah işte bu felsefesine dayanarak, mensubu olduğu İsmailliyye mezhebinin bir kolu olan Batınilik tarikatının başına geçerek, 1090yılında siyasi ve dini bir örgüt olan Haşhaşiler'i kurar. İran'daki Elbruz sıradağlarının en doruğunda bulunan Alamut Kalesini kendisine üs olarak seçer. Tüm terör operasyonlarını buradan yönetir.
   Yönetirken de yukarıda bahsettiğimiz sürü veya kitle psikolojisini çok iyi kullandığı için hedeflerine varmada başarılı olur.
   Şimdi günümüze gelelim.
   İnsanlığa terör örgütü belasını getiren Hasan Sabbah benzerlerinin ortalıkta cirit attıklarını görüyoruz. Mübarekler sanki öbür dünyaya gidip gelmişler ve oradaki meleklerle sohbet etmişler gibi konuşuyorlar. Orada hayat nasıl, bir erkeğe kaç huri düşüyor gibi konularda net bilgiler veriyorlar. Bunları söylerken ayetlere ve hadislere dayandıklarını iddia ediyorlar. Halbuki ne Kuran'da ne de hadislerde bunların söylediği gibi şeyler yok. Bunları söylediğimiz zaman tıpkı Batiniler gibi ayetleri işlerine geldiği gibi yorumlayarak iddialarını kanıtlamaya çalışıyorlar. Adeta Hasan Sabbah'ın yöntemlerini uyguluyorlar.
   Bunların ayetleri ve hadisleri yorumlarken kullandıkları algoritma bana bir fıkrayı hatırlatıyor.
   Adamın biri kendisine ördek denilince çok kızıyormuş. Bir gün bir arkadaşı ile sohbet ederken; havaya bakan arkadaşı, ''hava bulutlu'' demiş. Adam bunu duyunca, ''vay sen bana ördek dedin!'' diye çemkirmeye başlıyor. Arkadaşı ''yok, ben öyle bir şey demedim'' diye itiraz edince; bakın nasıl yorumluyor: ''Nasıl demedin! Hava bulutlu olunca yağmur yağar.. Yağmur yağınca göller oluşur.. Göllerde de ördekler yüzer.. İşte sen bana bunu demek istedin! Bana bal gibi de ördek dedin!'
   Bizim kripto Batıniler de aynen öyle yapıyorlar: Ayet ''hava bulutlu'' diyor; bunlar, ''aha da ayet 'ördek' dedi!'' diyorlar!
   Yahu Kuran'daki tekrarları birleştirseniz Kuran 50 sayfayı geçmez; bunların yorumlarına ise 50 bin sayfa yetmez! Nereden çıkarıyorlar bu kadar yorumu akıl ermez.
   Geçenlerde Cübbeli Ahmet Hoca şöyle diyordu: ''Amerikalılar uzayda neler olduğunu öğrenmek için milyarlarca dolar harcıyorlar. Yahu bu kadar parayı harcamaya ne gerek var! Verin bana 100 bin dolar; ben size anlatayım neler olduğunu. Çünkü Kur'an'da hepsi yazıyor!''. Cemaat de alkışlıyordu bu palavrayı..
   Bre Cübbeli; Kuran'da tüm bunlar yazıyorsa neden Müslüman ülkeler bilimde bu kadar geri, diyesi geliyor insanın..
   ''Uzay'' deyince aklıma geldi; daha geçen gün bir üniversitenin Havacılık ve Uzay Bilimleri Dekanı Prof. Dr. Mehmet Karalı ''kadın adaylara oy vermem!'' demedi mi? Havacılık ve uzay bilimleri dekanı bunu söylerse gerisini hesap edin.
   Herhalde bu dekan uzay bilimlerini Cübbeli'den öğreniyordu! Başka türlüsünü mantıken düşünemiyorum.
   Bu kripto Batiniler geçmişte de bu millete çok zararlar vermişlerdir. Çünkü bunlar; Kuran'ın ilk gelen Ayetinin ''ikra'' yani oku diye başlamasına ve Peygamberimizin de ''İlim Çin'de bile olsa git bul!'' demesine rağmen, her zaman ilime ve özellikle bilime düşman olmuşlardır. Her keşfi şeytan icadı saymışlardır.
   Yazının daha fazla uzamaması için birkaç çarpıcı örnek verip kaçacağım.
   - Eğitimin temel aracı olan matbaa, Osmanlı'ya icadından (1440) 287 sene sonra (1727) gelebilmiştir.
   - Osmanlı'da ilk rasathane III.Murat zamanında Takiyüddin Mehmet tarafından 1577'yılında İstanbul'da kurulmuştur. Fakat ancak birkaç yıl yaşayabilmiştir.
   Çünkü rasathanenin uğursuzluk getireceği; Takiyüddin ve rasathane personelinin gökteki meleklerin bacaklarını dikizledikleri gerekçesiyle; topa tutularak bir gecede yok edilmiştir.
   - Hezarfen Ahmet Çelebi icat ettiği bir düzenekle Galata Kulesinden Üsküdar'da Doğancılara kadar uçmuş; ve tarihe uçan ilk insan olarak geçmiştir. Fakat Şeyhülislamın ''böyle insanlar devletin bekası açısından tehlikeli olur.'' demesiyle, Padişah IV. Murat, Hezarfen Ahmet Çelebi'yi Cezayir'e sürmüştür.
   İşte şimdi de bu fetvaları verenlerin ve onların yandaşlarının torunları iş başındadırlar. Ve dedelerine layık birer evlat olarak görevlerini yapmaktadırlar.Örnek, Fesli Kadir!
   Bunları yaparken de tıpkı Batiniler gibi, gerçek Kuran'a ve Hadislere dayanarak değil; Ayetleri ve Hadisleri kafalarına göre yorumlayarak hareket etmektedirler.
   Bunların zararlı faaliyetlerinden kurtulmanın tek yolu; vatandaşların bunlara kanmamalarını sağlamak; ve bunun için de eğitmektir.
   Eğitim şart!