Bu kentin yalnızlığından, yılgınlığından bir tık ileriye gidememesinden o kadar çok söz edildi ki, ettik ki dönüp dolaşıp aynı şeyleri yeniden söylemenin bir faydası yok. İcraat gerekiyor, yoksa ağzı olan konuşuyor’ dan  öteye gidemiyoruz.

Güzel şeyler düşünelim, güzel olsun dileğiyle düşüncesiyle hareket etmek istiyorum, becerebildiğimce.

“Hak verilmez alınır” sözünü destur bellememiz gerekiyor anlaşılan çünkü kendimden yola çıkarak genele ilişkin bir durum tespiti yapmaya çalışırken çıkardığım sonuç, tamamen bu minvalde.

Galiba biz, yolu yöntemi tam manasıyla kavrayamamış olmalıyız ki hayal kırıklıkları ve yanılgılar dahası boşa kürek sallamalar işte bu yüzden diye düşünüyorum.

“Bir yerden başlamak gerek” felsefesini yola koyalı az buz zaman olmadı hani. Elbette olduğumuz yerde saymıyoruz, bir hayli yol kat ettik bunu çok iyi biliyorum ama yolun son düzlüğündeki engelleri, barikatları aşmak konusunda aciz kalıyoruz. Bunun nedenini şöyle özetleyebilirim, oranın işçisi çok!

“Bir elin nesi var iki elin sesi var” ikinci eli aramaktan dolayı kaybettiğimiz vaktin, ziyan ettiğimiz ömrün çaresizliği yüzümüze vuran. O ikinci elleri bulmak ve bulduğunda tutmak cesareti, ateşe teslim olmak gibi bir şeye dönüşüyor zira. Yanmak değil mesele, bir başkasının sizi yakıp kül etme arzusuna direnme!

Malumunuz üzere küçük bir kentte, birbirini tanıyan insanların çokluğuyla yuvarlanıp gidiyoruz.

Birbirimizi simaen tanıyoruz tanımasına da bunu olumlu yönde ne yazık ki kullanmıyoruz. Yaklaşık yirmi yıldır amatörce, bunun bir on yılı kadarını da profesyonel olarak aktifleştirdiğim, iyisiyle kötüsüyle içinde bulunduğum, sanat camiasındaki samimiyetsizlik üzerine birkaç kelam etme ihtiyacı içindeyim.

İnsanların içlerinde gizledikleri başkalık, hayal kırıklıklarının nedeni aslında! Duygusallık ise, zayıflık ve aldanış getiriyor bazı durumlarda. Her yeni gün yeni şeyler öğreniyor olmak, aslına bakarsanız yeni hayal kırıklıklarıyla yüzleşmek demek sadece. Kendimizi geliştirmek ve birbirimizin yolunu aydınlatmak, hayallerde asıyor kendini, yaşama hakkı olmadan öldürüyoruz hayalleri.

Bu sektörde bireysel olarak çaba gösterebilmek ateşin üstünde yürümek, bunu önce göze almanız gerekiyor zira en yakınınızda olan akıtıyor zehrini içinize, ateşi de o yakıyor bir kibritle. Yol arkadaşlığı iş birlikteliği yaptığımız birçok kişiyle çok sürmeden ayrılıyor yollarımız çünkü bencillik ve bencilik zehirliyor içimizi. Elbette hepimiz kendi kanatlarımızla uçmayı istiyoruz, özgürlük kavramı bizleri kendimize olan tutsaklığımız yüzünden kışkırtıyor belki de. Tutsaklık diyorum zira yolu aralayıp hedefe doğru gidebilme becerimiz sınırlı. Korkak ya da ürkek davranıyoruz, çoklu seslerin boşluğuna düşebiliyoruz, kim bilir istenen de budur. Kararlı olmak ve elbette ilk adımı atmak her zaman her şey de olduğu gibi çok kıymetli.

Daha geniş kitlelere ulaşabilmek ve sesini emeğini duyurma isteği arsızlaşıyor zamanla, kabul ediyorum.  Ürettikçe hayaller de çoğalıyor, belki de gün yüzüne çıkma isteği kabına sığmıyor.

Neden bu konuda bir iç döküş isteği baş gösterdi derseniz, size birçok sebep sıralayabilirim. Ancak zaman içinde şunu öğrendim ki bu sektörde yüzüne tükürmeye kadar geldiğiniz kişi veya kişileri, tükürdüğünüz yerden öpme ihtimaliniz kaçınılmaz. Temkinli olmak ama yine de susmamak(!) susmak sanata saygısızlık zira yani üretmek zorundayız.

Zonguldak Kültür Sanat adına oldukça zengin çalışma gruplarına sahip. Kentin dört bir köşesinde imkânların yetersizliği olsa bile yaşlısından gencine birçok kişi kendini sanatsal aktivitelerin içinde buluyor. Eleştirdikleri küçümsedikleri ortamlara ve kişilere zamanla özeniyorlar bunu gözlemleyebiliyorum.  Belki aynı yüzler, aynı topluluklar ilk bakışta göze çarpsa da birbirimizden haberdar olmadıklarımız bir hayli diye düşünüyorum. Yetenekleri olanlar ve kendilerini yetenek konusunda zorlayanlar. İşini iyi yapanlar ve yapmayanlar, hepsi de olmalı aslına bakarsanız, farkı anlayabilmek adına gerekli çünkü.

Bütün bunların kabulünde yine de zaman zaman kendine dolanıyor olmaktan, küsmekten, kırılmaktan dolayı üzgünüm. Taraf olanların yapılan işe, emeğe verdikleri zarar yüzünden siz de kendinize küsüyorsunuz haliyle. Sanat ve üretmek özgürlüğünü yitiriyor ve elbette anlamını. Susmamak için susturulma çabalarıyla boğuşma pahasına direnmekten başka yol yok.

Kültür ve Sanat işte bu iç içe geçmiş kavramların kalitesini belirleme noktasında da çelişiyoruz. Bunun bilirkişi konumunda olanların kendi bakış açıları ve kalite anlayışları üzerinden yaptıkları değerlendirmeler neticesinde, yok sayılan, heba edilen onlarca, yüzlerce üretim karışıyor suya.

Su bulanıyor ya hani işte o suyu kendi bencillikleri neticesinde bulandırmış olanların kazanımları ne oluyor, onu merak ediyorum doğrusu.

Sanat incelik ister, ince zarif bir bakış açısı ister, ince ince işlenmek sahiplenilmek ister. Pirincin içindeki taşı aramak değildir sanat. Toplumun yaşanmışlıklarından süzülen ne varsa onu damıtarak yine topluma aktarmaktır. Bir sözle, bir şiirle, bir resimle bir şarkıyla, insana dair hayata dair ne varsa. Çoğalmaktan korkanlar yalnızlığa esir olurken, çoğalanları yalnızlaştırma eğilimine düşerler. Bırakın, dokunmayın, müdahil olmayın, suyolunu mutlaka bulur, siz bulandırmayın yeter.