Şikâyetçi değilim de sitemliyim sadece. Çünkü bu yola beni kimse itmedi, ben gönüllü koyuldum.

Yol uzun, yol yıpratıcı, yol tehlikeli. Samimiyet ve dürüstlük her köşe başında karşınıza çıkmıyor ve hatta şanslıysanız binde bir karşılaşıyorsunuz onlarla. Çünkü artık sahtekârlık ve verilen sözleri tutmamak gibi bir zihniyet çoğalmakta insanlarda.

Ağzından kerpetenle söz aldıklarınız daha arkanızı dönmeden satıyor sizi. Makamlar, mevkiler çok kıymetli ama üzerinde oturanlar için en azından tamamı değilse de birçoğu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, üzgünüm.

Yer Zonguldak olunca, ortaya Kültür Sanat adı altında iş çıkartabilmek için göbeğinizi çatlatmanız gerekiyor, bunu o kadar çok deneyimledim ki, gönül rahatlığıyla bu tespiti yapabilirim.

Üretim aşamasında değil sıkıntı finansında elbette. Karın tokluğu kolay da, göz tokluğu ciddi mesele, doymuyor birilerinin gözleri, hep ben de olsun, hep benim olsun yaklaşımı adaletsizliği tetikliyor haliyle.

Kültür Sanat finansı için dilencilik yapmak koymuyor da, adam yerine konmamak acıtıyor adamlıktan dem vuran yiyiciler arasında.
İşin mutfağından servisine kadar her aşamaya vakıf olabilmek ve sonucunda kaliteyi yakalayabilmek, yüreğinizi taşın altına koymayı gerektiriyor. Bu sadece bu coğrafyaya özel bir şey mi bilmiyorum ama zorlanma konusunda abartmıyor ve hatta eksik söylüyorum.

Bana ne, bize ne diyorlar mesela, Kültürle Sanatla uğraşıyorsun da, başın göğe mi eriyor, boş işler onlar diyenler, neyle dolduruyorlar ne ile doyuruyorlar kendilerini, merek içindeyim doğrusu.

Bir çorba pişirdim diyorum mesela, yağ, tuz atın, sizin de katkınız olsun diyorum, zenginin gönlü olana değin dibi tutuyor, yazık oluyor emeğe.

Üretmek benim nezdimde çok kıymetli ve üretmek için bu coğrafyada hatırı sayılı bir dirayet gerekiyor. Bir kadınsanız hele, başınızı daha dik tutmanız ve hiç esnememeniz gerekiyor!

İşte o son noktaya gelene değin yaşadığınız hayal kırıklıkları sizi öldürmediyse, pes ettirmediyse, sürüne sürüne finali yapıyorsunuz. Birileri ayağınıza taş da koysa, kapılar yüzünüze de kapansa bir mucize mutlaka oluyor ama yine de Azrail’le köşe kapmaca oynamayı göze almayı bilirseniz ipi göğüslüyorsunuz. Bizim buralarda, yani ben merkezinde, armut pişip ağızın içine düşmüyor yani…

Abarttığımı düşünmeyin sevgili okurlar, bu satırlara yazamadıklarım o kadar çok ki insanın yüreği bu kadar mı delik deşik edilir, bu kadar mı yokuşa sürülür akıl erdiremiyorum.

Bu yolda bu ilk yolculuğum değil elbette, yirmi yılın üzerinde bu güzergâhta ipin üstünde yürüyorum. Bu coğrafyada, bu kulvarda bir başına ilerleyen ve vazgeçmeyen biri olarak, bu topraklara olan tutkumu kimse elimden alamayacak ve ben yine başaracağım.
Dizlerim nasırlaştı artık, yüreğim ise sevdasından hiç şüphe etmedi. Bu coğrafya benim ana yurdum ve ben ona aşığım. Atananla, seçilenle mücadele etmeye alışığız, bu coğrafyamızın dokusuyla eşdeğer bir bakıma, zor işlerin zor zamanların savaşçılarıyız bizler.
Emek vermeyi, Emeğin başkenti olan bir coğrafyada öğrendik. Bizim genlerimizde var bu, yılgınlık, yorgunluk olsa da, pes etmek vazgeçmek olmadı, olmayacak.

Yine güzel ve anlamlı bir günde, yine bu topraklara olan borcumu ödeyeceğim. Başlamak bitirmenin yarısı derler, başladık ve adım adım ilerliyoruz.

Kültür Sanat kıymetli ve olmazsa olmazı yaşamın!

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur” diyen bir liderin, Atatürk’ün kurduğu ülkede, varsın bu uğurda Sanat dilencisi olalım. Varsınlar emeğin canını okusunlar, bir yolunu bulup izleyicimizle dinleyicimizle buluşacağız. Hiç kimsenin maşası olmadan, bağımsız özgürce ve “edeple” yola devam!!!

El veren, yürek veren az da olsa birkaç memleket sevdalısına da minnetle…