Aslında ''madencinin kaderi'' diye ayrı bir kader çeşidi yoktur. Ama madencinin şanssızlığı vardır. O da madencilerimizin Türkiye'de madencilik yapmasıdır.  Türkiye'deki maden kazalarına baktığımızda, sadece 2014 yılı içinde, yani 10 ayda maden kazalarında, 301'i Soma'daki kazada olmak üzere toplam 354 madenci ölmüş. Bu rakamın içinde Ermenek'teki kazada henüz kurtarılamayan  18 madenci yoktur. Fakat maalesef canlı kurtarılmaları umudu da kalmamıştır. Onları da sayarsak bu yıl hayatını kaybeden madenci sayısı 372'dir. Bu da ayda ortalama 37 madenci kazalarda ölüyor demektir ki; korkunç bir rakamdır!

   Peki bu kazalar neden bu kadar sık ve bu derece ölümlü olmaktadır? Nedensiz kaza olmaz ve bu nedenlerin yüzde 99'u insan hatalarından kaynaklanmaktadır. Örneğin, Soma'daki ve Ermenek'teki son büyük kazaları ele alalım. Eski ve tecrübeli bir madenci olmamdan olsa gerek; her iki kazada da çeşitli televizyonlar beni canlı yayınlara çıkartarak görüş istediler. Bu nedenle bu kazalarla yakından ilgilendim. Ve gördüm ki her iki kazada, tabiri caizse, bağıra bağıra geliyorum demiş. O derece korkunç işletme hataları var. Soma'daki kazada ocak yangınının başladığı (yangın habercisi olan karbonmonoksit gazı yükselmeye başlamış) günler önceden ip uçları verdiği halde önlem alınmamış. Ermenek'te de yeraltı su deposu haline gelmiş olan bir eski çalışma yeri göz ardı edilmiş ve buraya fazla yaklaşılarak bu depo patlatılmıştır.

   Türkiye'deki maden kazalarında neden dünya ortalamasının çok üzerinde ölümlü  kaza olmaktadır?  Yurt dışındaki madenciliği de iyi bildiğimden, 40 yıllık tecrübelerime göre, bu soruya cevap bulmaya çalışacağım.

   Dünya madencilik literatüründe, madencilikle ilgili kitapların başında ''Madencilik riskli bir iştir'' diye yazar. O halde bu riskli işte çalışanların güvenliğinin en üst derecede sağlanması şarttır. Ülkemizde maden kazaları bu denli çok olduğuna göre, demekki biz bu önlemleri yeteri kadar almıyoruz.

   Şimdi de kazaları önlemek için neleri yapmıyoruz veya eksik ve yanlış yapıyoruz onları sıralıyalım.

   1-Eğitim eksikliği en başta gelen nedendir. Eğitim deyince en aşağıdan yukarı doğru bakalım.

      A-İşçilerin eğitimi: Madencilik çok zor ve riskli olduğu için eskiden bu işlerde köleler, esirler veya mahkumlar çalıştırılırdı. Şimdi de yine mahkumlar çalıştırılıyor; ama bunlar bu işte çalışmaya mahkum olanlar! Çünkü yörelerinde başka iş yok. Karınlarını doyurabilmek için burada çalışmaya mecbur kalmaktalar. Eğer eğitimli olsalar başka iş bulabilirler ve böyle bir işte çalışmak zorunda kalmazlar. Kısacası, maden işçileri genellikle eğitimsiz insanlardan oluşmaktadır. Ayrıca, yeraltına girmeden önce, madencilikle ve güvenlikle ilgili yeterli bir süre eğitilmesi gerektiği halde bu, devlet sektöründe olsun özel sektörde olsun, hiç bir işletmede yeterince yapılmamaktadır.Çalıştığı süre içinde de zaman zaman tekamül eğitimi de verilmesi gerekirken bu da yapılmıyor.

      B-Nezaretçi sınıfının eğitimi: Nezaretçilerin eğitimi için özel nezaretçi okulları açılmalı ve kurslar düzenlenmelidir. TTK'da bunlar kısmen yapılmaktadır ama diğer işletmelerde çok yetersizdir. Mekteplilerden ziyade alaylılar bu görevleri yapmaktadır. Tabiiki işçilerde olduğu gibi nezaretçilere de zaman zaman tekamül eğitimleri de verilmelidir.

      C-Teknik ve yönetici sınıfın eğitimi: Bence en önemlisi budur. Zira madeni işleten ve yöneten tepedeki sınıf budur. Ama maalesef burada da durum hiç iç açıcı değildir. Mantar gibi açılan üniversitelerin mantar gibi açtığı mühendislik fakültelerinde, yüzmeyi kitaptan öğrenen öğretim üyelerinin kitaptan yüzme öğrettikleri maden mühendisleri yetiştirilmektedir! Yani, kendilerinin bile madende çalışma tecrübeleri olmayan öğretim üyeleri, hiç staj ve pratik eğitim yaptırmadan, teorik bilgilerle mühendis yetiştirmektedirler. Ayrıca, sektör ihtiyacından çok fazla mühendis mezun ettiklerinden, iş bulamayan bu çocuklar özel sektör yanında düşük ücretlerle çalışmak ve patronun suyuna gitmek zorunda kalmaktadırlar. Yani güvenlikle ilgili patrondan bir şey istiyecek olsalar işsiz kalma tehlikesi bile var!

       Tekniker ve teknisyen yetiştiren okullarda da durum aynıdır.

         Çare; önce öğretim üyeleri eğitilmeli. Madende fiilen en az iki sene mühendislik yapmayana akademik ünvan verilmemeli. Maden mühendisliği fakültelerinin sayısı ve kontenjanları sektör ihtiyacına göre sınırlandırılmalı. Öğrencilere yeter süreli staj yaptırılmalı ve mutlaka uygulamalı eğtim verilmeli; teorik bilgilerle maden mühendisliği yapılamaz!

         Bu arada bir anımı da hatırladım: ODTÜ'de okurken bir hocamız bize şöyle demişti: ''Mezun olduktan sonra siz maden mühendisi olacağınızı mı sanıyorsunuz?  Maden mühendisi sayılabilmeniz için en az 5 sene ocakta çalışmanız gerekir.'' Ne anlatmak istediğimin  yorumunu size bırakıyorum!

   2-Denetim: Madencilikte denetim çok önemlidir. Yetersiz ve kalitesiz denetim telafisi imkansız sonuçlar doğurabilir. Tabiatıyla maden ocakları orada çalışan teknik personel ve kendi iş güvenliği elemanları tarafından az çok denetlenmektedirler. Ama genellikle subjektif olan bu iç denetimler yeterli olmamamaktadır. Bu nedenle mutlaka ilgili bakanlıkların müfettişlerince de dış denetimler yapılmalıdır. Ama bakanlık müfettişleri bunları layıkı ile yapıyor mu? Bence hayır! Neden? Bir kere bu müfettişlerin sayısı yeterli değil. İstenen sıklıkta denetime gelemiyorlar. İkincisi, öğretim elemanları gibi bunların da yeterli madencilik tecrübeleri yok. Kendisinin bilmediği bir konuda objektif denetimi nasıl yapacak!

     Peki bu müfettişler şimdiki haliyle denetimleri nasıl yapıyor? Madene geliyor, bir haftada yapması gereken denetimi bir günde yapıyor. Ocak yöneticilerinden aldığı bilgilerle süsleyip raporunu yazıyor; madendeki eksiklikleri görmüyor bile! Hatta eksikliğin ne olduğunu da bilmiyor! Ben, özellikle özel sektör ocaklarını denetime gelen bazı müfettişlerin, hiç ocağa girmeden, parasını patronun ödediği otelin odasında rapor yazdıklarını da gördüm!  

     Çare; müfettişlerin sayısı artırılmalı, yeterli ocak tecrübesi olanlardan (Bana göre, fiilen en az 10 sene çalışmış olması gerekir.) müfettiş seçilmeli ve; uyduruk raporlar yazan müfettişler de denetlenmeli!    

     3-Sendikacılar ücret sendikacılığını bırakmalı; iş  güvenliği ve işçi sağlığı konuları ile de çok yakından ilgilenmelidirler. Bu konularda kendileri de denetimlerde bulunmalı ve gerektiğinde işvereni uyarmalıdırlar.

     4-Yukarıda anlattığım şekilde denetlenen işverenin ilgili mevzuata göre hataları ve eksiklikleri varsa; bunlara verilen cezalar caydırıcı olmalıdır. Zira bu gün bu cezalar son derece hafiftir ve caydırıcı etkileri yetersizdir. Eğer yeterli olsaydı gerekli önlemler alınırdı ve bu kazalara da meydan verilmezdi. 

     5-Mahkemeye intikal eden konularda bu davaya bakan savcı ve hakimlerin madencilik konusunda bilgili olmaları gerekir. Bu nedenle, özel olarak seçilmelildirler, ve hatta sırf bu davalara bakan özel mahkemeler kurulmasında yarar vardır. (Ben bunu buradan önermiş olayım; belki ilgilenilir.) Aksi takdirde verilen kararlar adil olmayacaktır.

     Aynı şekilde, mahkemelerin görevlendireceği bilirkişilerin niteliği de çok önemlidir. Her madenciyim diyen veya profesörüm diyen bilirkişi yapılmamalı; bunların madencilik tecrübelerine dikkat edilmelidir.

     6-Ülkemizde insan emeği ucuz olduğu için üretim faaliyetleri daha ziyade emekyoğun olarak yürütülmektedir. Ayrıca modern teknolojiden gerektiği gibi yararlanılmamaktadır. Tabiatıyla bu faktörlerde kaza risklerini artırmaktadır. Bu nedenle,gerek üretim faaliyetlerinde gerekse güvenlik tedbirlerinin alınmasında çağdaş teknolojiden azami şekilde yararlanılmalıdır.

      Değerli okuyucular, biliyorsunuz aklın yolu birdir. Çağdaş dünya problemlerini bu şekilde çözmüş. Biz de aynı şekilde neden çözemeyelim? Bunun için inanmak ve uygulamak yeterlidir.