Bütün hayatı yazının çilesinde geçmiş bir düş insanının ardından yazmak nasıl da zor. Mehmet ağabeyden söz ediyorum, şair bilgeliğiyle olacakları sezip, “Son soluğumu sona sakladım yine”  diyerek bize usulca veda eden Zonguldak şairi Mehmet Yılmaz’dan. Beynimin kıvrımlarında biriken anılar denizi, dünden beri, ulu bir ırmak olup göz pınarlarıma dolar, içimde oluşan kocaman bir yumru boğazıma düğümlenirken, doğru sözcükleri bulup onu anlatmak müşkül iş. Müşkülden de öte hatta...
 
Nereden baksanız 40 yılı aşkın bir “ağabey-kardeş”, “usta-çırak” ilişkisi var aramızda. Sayamayacağım kadar çok şey öğrendim ondan, çok şey biriktirdim.  Bunları bir köşe yazısına sığdıracak kadar usta değilim ne yazık ki. Edebiyat tutkusu gibi, Zonguldak denen Allah’ın belası kente duyduğu delice sevdayı anlatmaya söz dağarım hiç kalır. Son nefesine kadar sadık kaldığı sosyalizm düşünü dile getirmeye kalksam, korkum o ki, elime yüzüme bulaştırıp, yazık ederim harcadığı onca emeğe…
 
EMEKLİ İKRAMİYESİ İLE KARYA KİTABEVİ’Nİ KURDU
O eşi menendi bulunmayan bir kültür emekçisiydi mesela. Zonguldak’ın kültürel gelişimi için hiç durmadan ter döktü, emek harcadı. Kentin o zamanki en önemli kültür kurumu olan Halkevi’nin başkanlığını yaptı 70’li yıllarda. Yetinmedi, milletin burnunu göstermeye korktuğu 12 Eylül’ün hışım dolu günlerinde, şairane düşlerle TUSAK’ı kurdu. Eylül karanlığına aldırmadı, birçok kişinin kültürle sanatla uğraşmasını sağladı orada. Çabalarını, 90’larda, ZOKEV’in kuruluşunda yer alarak sürdürdü…
 
Bencileyin bir “yazan” becersin de, nasıl anlatsın bu doğma büyüme yazın insanını. İlk şiirini çocuk yaşlarında yayımladı. Yirmili yaşlarını sürerken önce “Uğraş”, sonra da “Çığ” dergilerini çıkardı. Liseyi bitiremeden çalışmaya başladı, 1991’de de, emekli oldu TTK’den. Emekli ikramiyesi ile Karya Kitabevi’ni kurdu. Yazarları arasında ülkenin önde gelen aydınlarının da olduğu “Uğraş” dergisini 2. kez çıkardığı bu dönemde, maddi manevi tüm birikimini, buraya harcadı, biz fanilerin anlamayacağı türde…
 
NEREYE GİTSE “ŞAİR” YA DA “TSİP’Lİ MEHMET” DİYE ANILDI
Kendini fark ettirmeyi beceren gerçek bir şairdi. Bir şiir adam olarak hep tutkunu olduğu Zonguldak’ı nakışladı dizelerinde. İlk kitabı “Acunsal Masal”ı çıkardığında, nüfus kâğıdına göre 18 yaşındaydı. Ardından “Yılansırtı Dostluk” ve “Madencinin Günlüğü” geldi. 11’i şiir, 1’i öykü tam 12 kitap yayımladı. Rüştü Onurların, Muzaffer Tayyiplerin bayrağını Ahmet Naimlerden, İrfan Yalçınlardan, Doğan Şadıllıoğulları’ndan alıp, kendinden sonraki kuşağa aktaran kültür köprüsüydü bir de…
 
Dahası yüreği hep solda atan bir eşitlik, adalet ve özgürlük savaşçısıydı. CHP’de başladığı siyasal mücadeleyi 70’lerin ikinci yarısından itibaren TSİP’te sürdürdü. Siyasi kimliği en çok burada şekillendi, nere gitse “şair” kadar “TSİP’li Mehmet” diye de anıldı bu yüzden. 90’larda SBP içinde yer aldı. Sonra BSP’ye, en sonunda da suların birleştiği yer olarak gördüğü ÖDP’ye katıldı. Parti görevi bildi, BSP’den Zonguldak Belediye Başkan adayı oldu. Hiç iddiası olmadığı halde hatırı sayılır bir oy aldı o seçimde.
 
Bir deli fişekti ama hep çelebice yaşadı. “bakmaksızın köylülüğüme/ 'acunsal masal' anlatmaya kalkıştım/ 'yılansırtı dostluk'lar arasında/ kayıt düşürerek 'madencinin günlüğü'ne/ 'kerem olayım bahara' derken/ 'bir deli daha' katıldı aramıza/ ben türkülerimi çığırdım /'kuzey sesimle” diyecek kadar alçakgönüllüydü de üstelik. Çok değer kattı Zonguldak’a, bir “yürek sürgünü” olarak da veda etti. Söyleyin ne olur, bu kadir kıymet bilmez hoyratlığı nasıl anlatırım içimdeki bunca acı ve öfkeyle…