Benim çocukluğumda Nasreddin Hoca fıkraları anlatılırdı. Sonra Namık Kemal fıkraları moda oldu. Şimdilerde ise Temel fıkraları seviliyor.

Hatırladığım kadarı ile, Hoca'nın meşhur fıkralarından biri şöyleydi: Hoca bir gün budamak için bir ağaca çıkmış. Hoca'nın bindiği dalı kestiğini gören bir komşusu, ''Hoca, bindiğin dalı kesiyorsun. Düşeceksin!'' demiş. Fakat Hoca aldırmadan kesmeye devam etmiş, ve tabi ki sonunda dalla beraber yere düşmüş. Sonra da o komşusunu yakalamış ve, ''Sen benim düşeceğimi bildin; o zaman öleceğimi de bilirsin. Söyle, ne zaman öleceğim?'' diye komşusunu sıkıştırmaya başlamış. Fıkra böyle devam edip gidiyor...

Bu günkü konu başlığımız gördüğünüz gibi Nasreddin Hoca'nı Torunları ve TTK. Burada Nasreddin Hoca'nın torunları Zonguldaklılar, ve bindikleri dal da Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)'dur. Eski adıyla da Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ)'dir.

Önce, TTK'nın neden bindiğimiz dal olduğunu; sonra da bu dalı nasıl kestiğimizi ve bu yüzden Zonguldak'ın nasıl düşmeye başladığını görelim.

Bilindiği gibi, Zonguldak kömürün bulunuşundan sonra var olmuştur. Her ne kadar tarihte ve coğrafyada daha önce de varsa da, kömürden önce bir köy bile değildi ve esamisi okunmazdı. Kısacası, Zonguldak kömür sayesinde var olmuş, kömürle büyümüş ve sonuçta kömürle özdeşleşmiştir.

Kömürle özdeşleşen Zonguldak'ın evrimi de kömür üretiminin evrimine paralel yürümüştür. Daha önce esamisi bile okunmayan Zonguldak, 1887 yılında Gaca Köyü'nün bir mahallesi olarak Çaycuma Nahiyesi'ne bağlanmıştır. 14 Mayıs 1920'de ise ''Müstakil Mutasarrıflık''  statüsü verilerek bağımsızlık kazanmıştır. 1 Nisan 1924 tarihinde de il yapılarak Cumhuriyet  Hükümeti'nin il yaptığı ilk il olma ünvanını kazanmıştır.

Zonguldak'ın kömürle büyümesinin ivmesi modern sistemlerle üretime geçilip daha büyük ocaklar açılınca artmaya başlar. Tabi bu sayede işçi sayısı da artar ve Zonguldak bir istihdam merkezi, bir ekmek kapısı haline gelir. 1960'li yıllara gelindiğinde, EKİ artık 55,000 çalışanı ve yıllık 5,000,000 ton satılabilir kömür üretimi ile, Zonguldak'ı da sırtında taşıyan dev bir kuruluş olmuştur. Devlet, yine kömüre dayalı olarak, önce 1937 yılında Karabük Demir Çelik Fabrikaları’nı, sonra sırası ile 1948 yılında Çatalağzı Elektrik Santralı'nı ve Filyos Ateş Tuğla Fabrikası'nı, 1970 yılında Çaycuma Kağıt Fabrikası'nı ve Bartın Çimento Fabrikası'nı kurmuştur.

Görüldüğü gibi, Zonguldak artık Türkiye'de üretim, ağır sanayi, enerji, teknoloji ve istihdam merkezi haline gelen çok önemli bir il konumuna gelmiştir. Hatta bu sayede sendikal, sosyal ve kültürel alanda da çok gelişmiş ve bu zenginliklerini diğer illere de ihraç etmeye başlamıştır..

Bu arada Zonguldaklı devlet deyince EKİ'ni bilmiştir. Devlete yaptıracağı tüm hizmetleri EKİ'ne yaptırmaya çalışmıştır. Örneğin, istihdam sorununu EKİ'ne çözdürmüş; yolunu, köprüsünü, okulunu, camisini v.s. EKİ imkanları ile yaptırmıştır. Bu nedenle de Ankara ile pek işi olmamış ve Ankara'yı aramamıştır. Bu gün Ankara'da Zonguldaklılar lobisi oluşamadı ise ana nedeni budur.

Kısacası, EKİ (sonra TTK) Zonguldaklılar için çok önemli bir kurum; yani bindikleri dal olmuştur.

Şimdi de Zonguldaklılar,  Nasreddin Hoca'nın torunları olduklarını ispat etmek istercesine,  bu dalı nasıl kestiler, onu görelim.

1983 yılında Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü kurularak, EKİ müstakil genel müdürlüğe dönüştürülene kadar kadar işler iyi gitti. TTK ürettiği kömürün maliyeti üzerine karını koyarak, bu kömürü almaktan başka çaresi olmayan  müşterilerine satıyordu. Bu nedenle zarar da söz konusu olmuyordu. Ne zamanki zamanın Başbakanı Turgut Özal kömür ithalatını serbest bıraktı; o zaman işler değişti. Zira TTK'nın 100 dolara sattığı kömürü kullanıcılar dışarıdan 25 dolara almaya başladılar. Doğal olarak, rekabet ortamında TTK da kömürü bu fiyattan satmak zorunda kalınca astronomik zararlar da başladı. Zaten normal olan da buydu. Yani kralın çıplak olduğu ortaya çıktı!

İşin gerçeği, TTK kömürü olabileceğinden çok daha fazlasına mal ediyordu. Bunun nedenleri de, modern teknolojilerden yararlanmayıp emek yoğun çalışılması, gereğinden fazla işçi ve personel istihdamı, akılcı projelerin yapılıp hayata geçirilemeyişi, işçilik veriminin çok düşük olması, Kurum'a üstüne vazife olmayan angarya işler yüklenmesi ve finansman giderleri gibi bir sürü faktördür. Bunların sonucu oluşan zarar batağından kurtulmak, hiç olmazsa zararı azaltmak amacıyla, 1980'li yılların sonlarında, ve özellikle 1990'lı yılların başlarında uygulanmaya başlanan Kurum'u küçültme politikaları nedeniyle, işçi sayısı azaltılmış ve yeni yatırımlar asgariye indirilmiştir. Bu güne kadar gelen süreçte, görkemli günlerinde 55.000 çalışanı olan ve yılda 5.000.000 ton satılabilir kömür üreten TTK'da bu gün 7.500'ü yeraltı işçisi olmak üzere toplam personel adedi 9.500'e kadar inmiştir. Yıllık satılabilir kömür üretimi de 1.500.000 tona düşmüş olup bunun yarısı da bizim bir zamanlar işe yaramaz diye  denize attığımız şist, mikst ve şilam gibi filtrasyon ürünleridir.

Bu arada, tabii ki kendisini Kurum'a endeksleyen Zonguldak da geriye gitmeye başlamış ve göç alan bir il iken artık göç vermeye başlayan bir il haline gelmiştir. Kadere bakın ki kömürle büyüyen Zonguldak yine kömürle küçülmeye başlamıştır. 1991 yılında Bartın ve 1995 yılında da Karabük il yapılarak Zonguldak'tan kopartılmış ve bu nedenle de Zonguldak eski önemini kaybetmiştir. Süreç bu şekilde devam ederse,  korkarım ileride oradaki maden bittiği için terkedilen ''kovboy kasabası'' durumuna düşecektir. Siz ''yılkı atı'' nedir bilir misiniz? Eskiden yaşlanan veya sakatlanan atları sahipleri öldürmeye kıyamaz ve  kendi kendine ölsün diye doğaya salarlardı. At da yaşayabildiği kadar yaşar; ya bir yerlerde kendi kendine ölür veya bir kurda yem olurdu. İşte bu atlara yılkı atı denirdi. Şimdi bunun konumuzla ne alakası var demeyin! Görünen o ki devlet de TTK'yı gözden çıkardı ama toplumsal tepkilerden çekindiği için birden kapatamıyor; küçülterek zamana yayıyor. Yani yılkı atı gibi kendi kendine ölsün diyor!

Aslında bu konuyu çok önemli bulduğum için iki bölüm halinde yazmayı uygun gördüm. 2.Bölümde, TTK'nın ve dolayısı ile Zonguldak'ın bu duruma gelmesinde kimlerin ihmali veya suçu olduğunu, yani bindiğimiz dalı kimlerin kestiğini anlatmaya çalışacağım.