On altı yıldır kesintisiz iktidardaki AKP’nin geniş bir toplumsal sosyolojiye yaslandığı çok açık… Geçmişte solla organik ilişki içinde olan emekçi yığınlar, din sosuna bulanmış bir söylem ve doğa ve insan düşmanı politikalarla hayatı kendilerine zehir eden neoliberal AKP’nin etrafında toplanmış bulunuyor… Bu bir paradoks mu? Öyle gibi görünse de değil aslında… Hegel’den Weber’e, Durkheim’dan Comte’a birçok düşünürün sosyolojinin önemli bir sorunsalı olarak tartıştığı konuyu, Marks “kendiliğinden sınıf, kendi için sınıf” kavramlarıyla açıklamaya çalıştı…
 
Kapitalist gelişmesinin doğal sonucu olarak “kendiliğinden” ortaya çıkan emekçiler, sınıf bilincini geliştiremezse, “kendi için sınıf” olamaz diyen Marks, etnisite, inanç, dil, yaşam tarzı gibi faktörüler üzerinden oluşturulan ideolojilerin sömürü düzeninin devamını sağlayıp egemenlerin iktidarını koruduğunu anlattı özetle… Kapitalist gelişmenin günümüzdeki evresinde, “sınıfsal kimlik” bambaşka bir boyut kazansa, ortaya çok farklı ilişkiler yumağı çıkmış olsa da, ülkedeki emekçi sınıfların AKP’nin etrafında toplanmasını bu kavram üzerinde tanımlayabiliriz biz de…
 
İYİ KURGULANMIŞ BİR LAF CAMBAZLIĞI
AKP’nin geniş yığınlarla olan bağını “dikey bir siyasal ilişkiyle değil, farklı formlara sahip yatay bir kültürel ilişki” ile kurduğunu hepimiz biliyoruz artık… Bildiğimiz bir diğer şey de, bu ilişkinin, çözülmesi en zor ilişki biçimi olduğudur; dokusal bir yanı bulunmaktadır çünkü… Buna, bir de inanılmaz propaganda gücü ile havuz medyası aracılığıyla yayılan dezenformasyonu da eklersek, durumu daha iyi açıklamış oluruz… AKP elebaşlarının toplumda kutuplaşmayı artıran dili, gözü kara şekilde kullanmasının kendi kitlesini diri tutabilmek için tercih ettiğini de söylemek gerekiyor…
 
AKP’nin “millet”, “milletin değerleri” gibi kavramlar üzerinden geliştirdiği dil, iyi kurgulanmış bir laf cambazlığından öte bir şey değil bence… Bana sorarsanız, var olan partiler içinde milletin değerlerine en uzak parti AKP… Onlarla kucaklaşmak yerine bal gibi algıyı yönetiyor… 14 yaşında evladı öldürülmüş bir anayı, on binlere yuhalatmak toplumun hangi değerine karşılık geliyor mesela? 40 küsur çocuğa tasallut eden bir sapığın içinde olduğu yapıyı, “Bir kerecikle bir şey olmaz” diyerek korumak, hangi kitapta yazıyor… Örnekleri çoğaltmak mümkün…
 
NE MİLLET UMURUNDA ERDOĞAN’IN NE DE DEĞERLERİ
İzlediği politikalarla Özal’ın rüyasını gerçekleştirip bir ucuz işçi cenneti yaratan AKP, yoksulu daha yoksul, varsılı daha varsıl yapan adaletsizliği de körükledi yıllarca… Yabancı finans kaynaklarından alınan borçla sağlanan büyüme, AKP’ye oy veren geniş kitlenin hayatına hiç yansımadı… Hepimiz izledik, gelir adaletinde uçurum büyüdükçe büyürken, ekonomi yönetimi, yarım ağızla da olsa bunun sürdürülebilir olmadığını söylemeye kalktı… Gerçekleri ters yüz etmesi ustası Erdoğan, doğruyu söyleyen herkes gibi onları susturdu hiddetle…
 
Ne Erdoğan’ın ne de diğer AKP elebaşlarının “millet” diye bir derdi var... Öyle bir derdi olan parti, halkın dişinden tırnağından artırarak var ettiği kamu mallarını haraç mezat satar mı Allah aşkına? Milyonlarca insanı işsiz, aşsız, geleceksiz bırakan politikaları fütursuzca uygular mı? Aynı ülkede yan yana yaşadığı insanları salt kendi gibi düşünmüyor diye bir nefret objesi olarak sunar mı topluma… Milli iradeye değer verse, ülke nüfusunun yarısını temsil eden belediyelerin atanmış başkanlarca yönetilmesini sindirebilir mi içine? Onlar için her şey bahane, iktidar şahane… Gerisi lafı güzaf…