Onu ilk gördüğümde filmin en başında “Titanik efsanesi”ni anlatan ve “batmaz denilen gemi”den sağ kurtulan Gloria Stuart’a, filmdeki adıyla yaşlı kadın Rose’ya benzetmiştim…

İlerlemiş yaşına rağmen okyanus mavisi gözleri bir nazar boncuğu gibi yorgun duruyordu bakışlarında…

Titanik’teki mavi elmas “okyanusun kalbi” kadar masmaviydi gözleri…

Kim bilir kaç gönlü hapsetmişti gözünün ferinde…

İlk kez Amerikan filmlerinde gördüğümüz pizzayı, sosisli sandviçi ergenlik çağlarımızda burnumuz sızlayarak geçerdik Mavi Köşe Pastanesi’nin önünden…

İçeri girmek bir yana dursun, vitrinine bile yan gözle bakmaya korkardık…

80’lerin başlarında koleji kızların, kaçak aşıkların, varlıklı insanların en popüler buluşma noktasıydı Mavi Köşe…

Gazipaşa Caddesi üzerinde Ulu Cami’nin hemen yanında 1939 yılında Kadir Öner tarafından kurulan Mavi Köşe, Ölkebaş ailesiyle taaa 2010’a kadar aralıksız kepenk açtı her sabah…

Misss gibi poğaça kokularıyla selamladı Zonguldaklıları gün ağarırken…

Gazipaşa’daki yaşlı çınar ağaçlarından bile yaşlıydı Mavi Köşe…

Ve en az o çınarlar kadar köklü geçmişiyle ışık tuttu yakın tarihimize…

Kim bilir kaç greve, bayram sevincine, düğün alayına, cenaze törenine şahitlik etti?

Mavi Köşe’nin son sahipleri Arif-Gülgün Ölkebaş kardeşlerle röportaj yapma şansına erişmiş bir gazeteci olarak onları tanımakla onur duydum hep…

Çocuklarımın Mavi Köşe efsanesinin sonuna yetişmiş olması, Arif Ağabey ve Gülgün abla gibi yüreği sevgi dolu iki insanı tanıyabilmiş olmaları, ikram ettikleri şekerlemeler ve dondurmaların lezzetini tatmak da onların şansıydı…

Dile kolay 71 sene bir markayı koruyabilmek için “iyi” olmak yetmezdi…

Ölkebaş kardeşlerin “iyi insan” olmaları her şeyden daha önemliydi Mavi Köşe müşterileri için…

Ve tabi eşsiz sohbetleri…

Aynı zamanda iyi bir terzi olan Gülgün Abla, her yeni gün maskeli baloya hazırlanır gibi ilk kez diktiği kıyafetiyle gelirdi pastaneye…  

Arif-Gülgün kardeşlerin aile bağına, birbirlerine olan sevgilerine, bağlılıklarına hayran olmuşumdur hep… Kim bilir, belki de “kardeş sevgisi” böylesine yürekten olduğu için, kalplerinde başka aşklara yer kalmamıştı Arif Ağabey ve Gülgün Abla’nın… Bana göre birbirlerini yalnız bırakmaktan korktukları için zincir vurdular yüreklerine… 

Geçtiğimiz Cuma gecesi birbirine yaslanmış o iki çınardan biri sessiz sedasız yığıldı sonsuzluğa…

Mavi Köşe’nin mavi gözlü, güler yüzlü kadını uzun zamandır verdiği amansız mücadeleye yenik düşütü…

Siyah beyaz Zonguldak fotoğraflarından kalan son renk de soldu…

Yaşamını kardeşine hem annelik hem ablalık yapmaya adayan Gülgün Ölkebaş, yine kardeşinin kollarında son bir kez bakıp yumdu mavi gözlerini…

Ölüm haberini duyduğumda ciğerim cız etti…

Ama onun adına da sevinmedim değil, sırf o zalım ağrılarından kurtuldu diye…

Cenazesini duyup gelen 100-150 kişi ya vardı ya yoktu avluda belki…

Ama bilselerdi sevenleri, onu tanıyan, onun elinden eşsiz lezzetleri tadanlar…

Eminim avlusu almazdı cemaati Acılık Camii’nin…

Seni tanımak, seninle konuşmak onurdu Gülgün Abla…

Biraz önce aradım, kardeşin evde “başsağlığı için gelenler şimdi çıktı” diyor…

Ev biraz soğukmuş, katalitik de kar etmez olmuş…

Belki üzerini örtecek bir ablası yok ama, üzülme benim gibi yüzlerce seven bıraktın ardında…

Hatırası önünde saygıyla eğiliyorum...

Güle güle Gülgün Abla…