10 yaşımdan beri sadece okuyup yazıyorum. Başka hiç bir iş bana bu uğraş (hobi) kadar keyif vermiyor. Genlerim sanırım arızalı. Depik saçmalıkları, Acun adlı canlının programları, alık zekalı diziler hiç bir zaman ilgi alanımın merkezinde olmadı.
 
Ortaokula giderken Milliyet Çocuk, Türkiye Çocuk, Diyanet Çocuk, Tercüman Çocuk gibi haftalık dergileri para buldukça alıyordum. Kıbrıscık İlk ve Ortaokulunun çok yetersiz, sade, gariban bir kitaplığı (kütüphanesi) vardı. Buraya girince çıkmak istemezdim.
 
Sanırım ilk yazım da Milliyet Çocuk dergisinde basıldı. Ne yazdığımı şimdi hatırlamıyorum. O zamanlar e-posta, telefon, faks yok. Gazetelere mektup ile yazı yollanıyordu.
 
Lisede okurken de Milliyet, Tercüman, Türkiye, Hürriyet, Güneş gibi gazeteleri alıp okumaya çalışıyordum. Tabiki hepsini birden almak imkanım yoktu. Hangisi kupon biriktirenlere bir şey veriyorsa o gazeteye geçiş yapıyordum.
 
Sanırım lise yıllarında benden başka okula gazete, dergi getiren de yoktu. Toplum olarak okumak eylemiyle pek / hiç ilgimiz yok. Başımıza ne geliyorsa da az bilmekten geliyor. Osmanlı Devleti neden yıkıldı diye soranlara artık “Bilgi eksikliğinden” demeyi yeterli görüyorum.
 
Bilgiye, bilime, teknolojiye, sanata, edebiyata, sosyolojiye, ekonomiye, üretime sırtını dönen toplumlar yok oluyor ya da köle olarak kalıyorlar.
 
Sözü çok uzattım. Sadede geleyim. Aynı zamanda öğetmenlik, bir yandan da gazetecilik yapan Sayın Metin Ferah Bey’i taa 1980’li yıllarda tanıdım. Ulusal çapta yayın yapan gazetelerde Bolu, Abant, Gölcük, Yedi Göller ile ilgili bir haber okuduğumda mutlaka mahreçte onun adını görürdüm. Gazetede adı çıktığı için de O’na pek imrenirdim.
 
Üniversitede okurken de Metin Hoca’nın yaptığı faydalı, olumlu haberleri hep takip ettim. 80 ve 90’lı yıllarda sanırım Anadolu Ajansı ve Doğan Haber Ajansı’nın Bolu temsilciliğinde muhabir olarak görev yaptı. (Kendisine öz geçmişini sormadan, gizlice bu yazıyı yazıyorum.)
 
1992 yılında çıkmaya Başlayan Bolu’nun Sesi gazetesinde de haberlerini görmeye başladığım Metin Ferah Bey Metin Münir, Taha Akyol, Saygı Öztürk, Rahmi Turan, İlber Ortaylı vb. Çapında / evsafında bir eğitimci / gazetecidir. Bunu abartılı görenler olabilir.
 
Ben insanların iyi yanlarının önplana çıkarılmasından yana olan bir kişiyim. Görüşlerimi beğenmeyenler kendi görüşlerini yazarak medyaya iletebilirler. Ancak bir önerim var: Türkçeyi doğru kullanmalılar. Kötü Türkçe ile yazılan makaleleri kimse okumaz. Yazmayı bilmeyen insandan hiç bir şey olmaz. Evet belki karın doyuracak kadar para kazanabilirler ancak tarihin parlak sayfalarında yer alamazlar.
 
Bolu’nun Sesi gazetesi yerel medya tarihinde önemli bir konumdadır. Bu itibarın oluşmasında Sayın Ferah’ın da çok katkısı olmuştur.
 
Neyse... Metin Ferah Bey ilimizin değerli insanlarındandır. Ağzından kötü söz çıktığını hiç duymadım. Sürekli olarak haber peşinde koşar. Çok güzel fotoğraflar çeker. Bolu’nun en iyi resim çeken 5 insanından biri olduğunu söyleyebilirim. Bir diğeri de Hamza Canbaş Bey’dir. Onu da bir yazıda sizlere anlatmak isterim...
 
Metin Bey ile çok uzun süreli bir dostluğumuz olmuş değildir. Ayrı okullarda, ayrı illerde, ayrı mekanlardan çalışmaktan ötürü birbirimizi uzaktan takip ettik. Kendisi benim idolüm olan bir öğretmendir. 30 yıldır eğitimcilik yapıyorum. 10 ayrı okulda (Edirne, Tokat, Manisa, Bolu, Artvin, Lefkoşa, Zonguldak) çalıştım. Üretici, projeci, yazmayı / okumayı seven öğretmen oranının yüzde 1 bile olmadığını gözleyerek fark ettim. Bu topraklarda yazı ile uğraşanlara dengesiz gözüyle bakıldı hep... 20 milyon aile var. Ancak evine gazete, dergi giren aile sayısı 2 milyonu geçmiyor. “Her şey internette var” deniyor. Lakin bilgi sunan web sitelerine girenlerin oranı binde 3 nispetinde...
 
Son bir kaç yıldır değerli Metin Ferah Bey’in haberlerine medyada rastlayamaz oldum. Sanırım emeklilik günlerinin keyfini sürüyor. Sadece bilge insanların yaptığı doğa yürüyüşlerinde çektiği güzel resimleri sosyal medya sayfalarında görüyorum.
 
Biraz boş vaktim olsa Bolu’nun faydalı / pozitif portrelerinin bir çoğunu kaleme alacağım. Ama günde 24 saat yetmiyor bana.
 
İlerleyen günlerde M. Nevzat Özdemir (öğretmen-fotoğrafçı), Mete Akgöz (grafiker-web master), Hamza Canbaş (gazeteci-köşe yazarı-fotoğrafçı) gibi portreleri de sizlere birkaç kelam ile tanıtmaya çalışacağım.
 
Şişik egolu, narsist, asalak, parazit, sülük, hırsız, yalaka, oportünist tipleri de yazmak istiyorum ama isim vermeden... Bunda amaç kim rol modeli, kim utanç vesikası bilinsin isterim. 
 
Not: Bu yazıda güncel politik eleştiri kesinlikle yoktur. Yazıya sosyolojik perspektiften bakılmalıdır.