İçinden geçtiğimizpandemi günleri üçte birini ancak yaşadığımız 2020’yi daha şimdiden kayıp yıl ilan etti… Çocuklarımızın eğitim hayatında bir yıl heba olduğu gibi, ekonomide de telafisi zor zararlar ortaya çıktı… “Bilim Kurulu”ile süreci yönetmeye çalışan AKP iktidarıbugünlerden güçlenerek çıkmak istiyor… Hastanelere olağanüstü bir yığılma olmaması, “Sürü bağışıklığı” yöntemiyle salgını yenmeye çalışan iktidarın belli oranda başarı sağladığını gösteriyor… Bugünkü rakamlar, vaka sayısına göreölüm oranının, ülkemizde İtalya, İspanya ve Fransa’dan düşük seyrettiğini gösteriyor…
 
Salgından olabilen en az kayıpla çıkmak en büyük dileğimiz elbette… Bu karabasan günleri muhakkak bitecek… Zaman gelecek, birbirimize,bitmek bilmeyen kâbusun yüreğimizdeki tortusuyla anlatacağız yaşadığımız günleri… Sohbetlerimizefırsatı ganimet bilen yüzsüzlerin vicdansızlıkları da elbettekonu olacak… Bu bapta Salda Gölü’nden çokça söz edeceğiz mesela… Hani “salgına karşı tedbir alındı” denilerek insanların giriş çıkışına yasaklandıktan sonra, iş makineleriyle hunharca dalınarak, benzersiz kumsalı acımasızca tahrip edilen Türkiye’nin Maldivleri denen Salda’dan…
 
PARAGÖZLERİN HIRSI HİÇ BİTMİYOR
Doğaya karşı işlenen vicdansız suçlara örnek olarak burnumuzun dibindeki Çayır köyünde olan biteni devereceğizmuhakkak… Malumunuz paragöz şirketin biri tebelleş oldu Çayır’a… Hem ekolojik değeri, hem de ilimiz için önemi tartışılmaz olan mağaranın hemen üstünde yıllardır taşocağı açmak istiyor… Hatırlarsınız, köylülerle doğa gönüllülerinin el ele vererek defalarca durdurduğu proje için, Karabük Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu mümkün olamayacağına dair karar çıkarmıştı… İnceleme Değerlendirme Kurulu Toplantısında, defterin açılmamak üzere kapandığı söylenmişti hatta…
 
Ama paragözlerin hırsı bitmedi ne yazık ki… Saman altından su yürüten şirket, tam da pandemi günlerinde Ankara’dan uydurduğu bir izinle yeniden çalışmaya başladı… Sondaj yapıp rezerv tespit edeceklermiş sözde… Köylüler tesadüfen görüp müdahil olmasa, kim bilir kaç ağaç devrilmişti orada… Sondaj boruları, mağaradaki benzersiz ekosistemi oluşturan akifer yapıya, içerideki sarkıt dikitlerin oluşumunu sağlayan arazi çatlaklarına kim bilir ne büyük zarar vermişti… Bu paragözler kadar, bunlara izin veren, göz yuman bürokratların kulaklarını epey çınlatacağız virüs sonrası günlerde…
 
VİCDANSIZLIĞIN ÜSTÜNE TÜY DİKMEK
Kamuoyunun can telaşında olduğu sırada, çıkarılan yasayla, mafya baronlarını, uyuşturucu satıcılarını, çocuk tacizcilerini, hırsızları, dolandırıcıları cezaevlerinden tereyağından kıl çeker gibi çıkarıp, yalnızca yazı yazdı, fikir açıkladı diye yüzlerce muhalifi içeride bırakan vicdansızlık da çok özel bir yer tutacak o sohbetlerde… AİHM kararı ile suçsuzluğu tespit edilmiş Ahmet Altan gibi bir yazarı, Osman Kavala gibi bir sivil toplum gönüllüsünü,iddianame bile düzenlenmeden,suç uydurup uydurup içerde tutan vicdansızlığa diyecek laf bulamayız da, yüksek sesle“yuh”çekeriz herhalde…
 
Ya şu zor günlerde muhalif belediyelerin halkla dayanışma içinde olmalarını, sağlık tesisi kurmalarını, hatta halka ucuz ekmek dağıtmalarını engelleyen vicdansızlığa ne demeli? Tek adam yönetimi, kendinden olmayan belediyelere “düşman” muamelesi yapıyorneredeyse… Ta Osmanlı’dan beri “merkezi idare”, “yerel yönetim” taksimatı varken, belediyelerinyasa gereği yaptığı işleri“paralel yapı” olarak yorumlamak vicdansızlığın üstüne tüy dikmektir bir de... Yaşanan akıl tutulmasına paralel bir vicdan tutulmasıdır ki, bunun da, hukuk önünde bir karşılığı olacaktır bence…