Vallahi de billahi de içim şişti ülke gündeminden, üzerime üzerime gelen sözcüklerden sıdkım sıyrıldı.
Kayıtsız kalınmayacak kadar önemli bir sürecin içinden geçiyoruz farkındayım.
Hayır, elimde sihirli bir değneğimde yok ki bize iyi gelecek olanı hemen devreye sokabileyim, mecburen sürecin bir an evvel bitip huzura kavuşabileceğimiz bir sonuç diliyorum.
 Biliyor musunuz yine de umutluyum her şeye rağmen, umudumu hiç yitirmedim, inanıyorum aklıselim insanların sanıldığından çok olduğuna. Küçük bir mola sadece bugünlük istediğim ruh haliyle alakalı…
İşte bu yüzden bambaşka bir iki satır yazmak istedim, başka pencerelerden biraz nefes üflemek istedim kendimce. Belki yine yazının sonunda nefesimiz yine sıkışacak bilemiyorum.
Biraz havayı değiştirmek birazda melankolik takılmak niyetiyle bu haftaki satırlar. Malum bahar geldi kapıya dayandı, biz   kasvetli bir sürecin içinde debeleniyoruz diye, ne yani açmasın mı çiçekler, doğmasın mı kuzular, olmasın mı kimse aşık.
Olur mu öyle şey hiç!  Hayat, yaşam, binyıllardır nasıl devam etmişse yine edecek kaçarı yok. Süremiz dolana kadar öyle ya da böyle yaşamak zorundayız. Öyleyse iyi yaşayabilmek için çaba sarf etmek gerektiğini de unutmamamız lazım, tabi ki ne kadar iyi yaşayabiliyorsak, iyi ve cesaretli yaşamak…
Hepimizin bir yerinden tutmaya çalıştığı hayatın zorlukları elbette yok değil.
Bazen, dibe vurmuş olsak da yaralarımızla, acılarımızla yeniden doğrulmak zorundayız. Kimse, güllük gülistanlık bir cennette yaşadığımızı iddia edemez öyle değil mi?
Yaşamın gerçekleri çok ağır sınavlara tabi tutuyor insanı, kimsenin derdi bir diğerininkine uymuyor. Bu kadar karamsarlığın olduğu yerde, mucizelerin peşine düşmekten başka şansımız var mı bilmiyorum, sanırım yok.
Öyleyse ruhumuzu ne besliyorsa, bize ne iyi geliyorsa, onun peşinden gitmenin hiçbir sakıncası yok diye düşünüyorum. Sakıncalı güzergâhlarda yolculuk yapılmadığı sürece geçerli söz konusu olan beslenme elbette.
Kendimize iyi gelen yolculukların içinde kaybolmak, aşkı sevgiyi yeryüzündeki her şeyin içinde bulmak biraz cesaret ve birazda sarf edeceğiniz çabaya enerjiye bağlı diye düşünüyorum.
Birilerinin yaşamınız üstüne bencilce koyacağı kuralların canı cehenneme diyemediğiniz sürece, cehennem azabıyla erkenden tanışmış oluyorsunuz aman dikkat.
Yasaklı kelimeler olarak mimlense de birileri tarafından, aşka dokunmaktan korkmasın kimse çünkü yaşamın temelini sevgi ve aşk kelimeleri oluşturuyor.
Yenilikler yeni bakış açıları süregelen monoton bir hayatın panzehri adeta.
Hayatımıza yeni eklediğimiz deneyimlerimizin, yeni tanıştığımız insanların samimiyetlerinin ölçüsünü almak için bu anlamda biraz zaman gerekiyor, ruhumuzu beslemek iyi bir girişim olsa da sonunda ruhumuzun kararma ihtimalide var, hem de büyük olasılıkla diye düşünüyorum. Göze alabilenler koyulsun yola o halde. Tecrübe ederken de kör balta dalmadan aklıselim davranacağız elbette, bu demek değil ki hadi huğla bahara ve aşka teslim olalım.
Hava değişikliği deneyimlemek isterken, başka türlü deneyimlerin kurbanı olmak istemez kimse her halde…
Bahar en çok aşkı hatırlatır insana, tazelenmeyi tepeden tırnağa. Aklı bir karış havada, ergen gençliğin özentisine sokar insanları.
 “Yaşı geçmemiştir bu anlamda kimsenin, yaşı mesele edip kalkan olarak kullanır sadece, ruhu yaş almaz insanın o hep ve her zaman ergendir.”
Kimliğinden uzaklaştırır, bambaşka bir kimlikle takas eder içinizdeki eskileri, yenileriyle değiştirir sizi. Bunu kabul etmeyen itiraz eden kim varsa bilsin ki ilk önce kendisi kapılmıştır bu melankolik havaya.
Bütün bitkilerin içine yeşermesi için yürüyen yaşam sıvıları, insanların ruhuna doğruda uzanır ve her insan kendinde gözlemlediği değişikliklerin altını kendi bakış açısına göre doldurur. Kimyasını ölçer tartar ve mutlaka bir bahaneyle, aslında gerçeğe uzak bir tanımla sadece kendini rahatlatmak için bir gerekçe bulur. Cesaretsizliğini başkalarının cesareti üzerinden kurtarmaya çalışır.
Hiçbir zaman kendine dürüst olamayan insanların çokluğunu göz ardı etmeden konuya devam.
Kimimiz yorgun olduğumuzu söyleriz ama bahar çarptı deriz.
Kimimiz enerji ve mutluluk hislerimizi ileri süreriz, bahardan deriz.
Kimimiz de bal gibi âşık oluruz, içimiz kıpırdanır ama yüklerimizin ağırlığından dolayı yok sayarız.
Biz yapmayız diyenler en çok yapanlardır her zaman.
(Cesaret edebilenler için her mevsim bahar olur o da ayrı.)
Bazen bir güzel söz iyi gelir ruhumuza, bazen bir demet çiçek, sıcak hava, güneş, mavi, yeşil, hepsi ruhumuzun içine içine girer ve içine sıkışmış ruha iyi gelmeyen ne varsa yer değiştirmek ister.
Tutucu olunmayacak kadar özel ve güzel fırsatların şu ipotekli yaşam süreci içinde kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Sevmek için her zaman bir bahanesi olur canlıların ama bahara yakışır en çok. O halde birbirimizi hangi sıfatla olursa olsun sevmekten yana olsun tüm baharlar, içeriğini içini kim nasıl doldurmak istiyorsa buyursun, neye ihtiyacı varsa ve kime ihtiyacı varsa onun peşine doğru yolcu olsun.
Ruhunu besleyemeyen insanların arasında kalmak hatırı sayılı bir işkenceye dönüşüyor bunu deneyimlemiş biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Sevmenin kategorize edildiği zamanların dışında kalabilmek, herkesin becerebileceği bir şey değil sanırım. Mutlaka bir taraf mı olmalı insan yoksa özgür mü?
Aşkı tanımlamaktan deneyimlemekten korkarız ya biz, her şeyin zamanında olması gerektiğini düşünürüz ya. Peki, zamanını kaçıranların belki de o duyguya yeniden ihtiyacı olanları nasıl yok sayarız. Kuralları koyan toplum hiç düşündünüz mü kendi çıkarları söz konusu olduğunda defalarca nasıl bozmuştur ve çiğnemiştir o katı kuralları. On beş, on altı, hadi yirmi yaşında âşık olunur ve ömrünün sonuna kadar bir daha âşık olmak yasak, yanlış deme hakkına kim sahiptir ki yeryüzünde. Hiç kimse bir diğerinin ruhuna sınır çizemez ve asla ne kadar özgürdür bilemez.
Ve yeryüzündeki canlıların hangi yaşta hangi zamanda kaç kez âşık olduğunun şeceresini de kimse tutamaz. Sahtekârlar kendine dürüst olmayanlar hariç.
Ben etimle kemiğimle ruhumla bedenimle sadece sana aitim diyebilen olduğunu düşünmüyorum ilişkilerde. Ben yanında olduğumla huzurluyum, mutluyum, gözüm gönlüm kapalı diyenlere de inanmıyorum.
Toplum soytarılığının kılıflarını görüyorum ve emanet gibi duran bağlılık telaşlarının altında yatan koca bir aldanışı da hissedebiliyorum. Ahlaki değerlerin yanlış kodlandığını düşünüyorum. Birbirini uzun süre aynı aşkla aynı sevgiyle sevebilmenin cesaretini keşfedenlerin olasılığı yok bana göre. Kimse kimseye karşı dürüst değil bu konuda ve daha fazlası, kendine bile dürüst değil.
Ruhunu esir etmeyenlerimiz o kadar çok ki bedenimizin üstünden geçiniyoruz yalan zamanlarda.