Doğum günü, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, yıl başı, öğretmeler günü gibi şeylerin tümü kapitalist (tüketimci, küreselleşmeci, yağmacı, hırsız, arsız, hedonist, israfçı) anlayışın ürünlerdir.
 
Bu tuzaklara düşmeyiniz. İnsanlar çok az eşya kullanarak, çok az sayıda gıda ile beslenerek ömür sürebilir. Son 10-10 yıldır "Azla Mutlu Olmak" (Yazan: Francine Jay) felsefesi geniş kitleler tarafından kabul görmeye başladı.
 
Yaşadığımız mekanları kendimiz yaşanamaz hale getiriyoruz. Bazı evler görüyorum. Bunlar, incik-boncuk ve aşırı eşyadan ötürü belediye çöplüğü gibi gelir bana. Duvarların tümünde çerçeveler, her odada onlarca biblo, hiç okunmayan dergiler, kitaplar...
 
2020 yılında sade yaşama geçmeyi deneyin derim. Abartılı mobilyalar, onlarca ayakkabı, onlarca elbise ile huzurlu bir hayat sürdüremezsiniz. Aldığınız her gereksiz eşya dünyanın ham madde kaynaklarının biraz daha tükenmesi demektir.
 
80-100 sene önce Anadolu'daki insanlar günlük yaşamlarında 20-30 eşyaya sahiptiler. 1980'lerden sonra ipin ucunu iyice kaçırdık. Gördüğümüz her şeyi satın alıp evlere yığmaya başladık. Her sene kaban değiştirdik. Sıklıkla  mobilya yeniledik.
 
Dünyanın en zengin insanları 20 yıllık otomobil kullanırken, 15 yıllık palto giyerken bizler iyice hedonist olduk. Sonuçta geldiğimiz yer 460 milyar dolar kadar dış borç, 300 milyar dolar kadar iç borç (finans kurumlarına olan kredi borcumuz). 
 
Sadece 80-100 çeşit kişisel eşya ile ömür sürmek mümkündür. Buna minimalizm diyenler de var. Fazla eşyalarınızı fakirlere verebilirsiniz. Dünyada hala 5-6 milyar kadar fakir insan var.
 
Dijital çağı yanlış anladık…

Her gün onlarca safra e-posta, SMS, WhatsApp, Messenger iletisi alıyoruz. Bunlar inanın çok zaman kaybettirmekte. Bu salgına bir çok kişinin maruz kaldığına eminim…
Hayat koşullarının zorluğu nedeniyle bir çok insan günde 12-16 saat çalışıyor... Bunu “hastalık, takıntı” olarak niteleyenler olabilir. Ama bu durum o insanların kişisel tercihidir.
Kahvehanede uzun süre boş boş oturmak, saatlerce balık oltası beklemek, dağlarda saatlerce yürümek, tüm dizileri izlemek gibi hasletleri olmayan insanlar az da olsa var.
Sürekli olarak dijital mesajlar geldikçe iş üreten insanların verimi düşüyor. Boş yere gelen mesajları spam (çöp) olarak işaretleseler de yeni adreslerden abuk-subuk iletiler gelmeye devam ediyor. 
Amerikan kökenli, tıp şarlatanı ilaç (?) firmaları son 100 yıl içinde 400 civarı ruhsal hastalık “icat” ettiler. Bunu yapmalarının tek amacı insanların antidepresan ilaçlarını daha çok kullanmaya itmektir. Ülkemizde de ne yazık ki son 40-50 yıldır milyarlarca kutu uyduruk ruhsal tedavi edici olduğu söylenen sahte ilaç kakışlandı.
Yakında dijital yolla faydasız mesaj gönderenler için de bir hastalık adı icat edecekler gibi...
İnterneti, sosyal medyayı; bilgilenmek, öğrendiklerimizi; değerli gördüğümüz insanlara iletmek dışında bir amaç için kullanmaktan imtina etmeye çalışalım.
Saygın din bilginleri (Mehmet Okuyan, Mustafa Öztürk, Abdülaziz Bayındır, Süleyman Ateş vb.) şunu söylüyor: “Kandil, bayram ve Cuma günleri sağa-sola birbirinin tıpkısı mesajlar göndermek telefon ve web şirketlerini zengin etmekten başka bir işe yaramıyor… Bunların dinde yeri yok.”
Devletin resmi yayın organının (TRT) bir kaç istasyonunu şarkı, türkü vb. için dinleriz. Sunucular (!) sabahtan akşama kadar şunu tekrar edip dururlar: “Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edin. Bize mesaj atın. Facebook, Instagram, Twitter kanallarımızı sürekli takip edin vb. Bundan TRT’nin ne kazancı var anlamış değilim. Devletin resmi organı insanları abuk-subuk işlerle meşgul olmaya itiyor.
Bu tatsız durumu TRT’ye e-posta ve faks ile ben de ilettim. Hiçbir değişiklik olmadı. Bu işten sadece ABD merkezli web siteleri; reklam gelirlerini artırarak kazanç sağlamaktalar...
Gereksiz mesajları yollamaktan bıkmayan kişilerin belki işi-gücü olmayabilir... Ama şunu düşünsünler: Belli bir işi, meşgaliyesi, mesaisi olan insanları SMS, WhatsApp, BİP, Viber, Messenger gibi araçlarla uyduruk / kaydırık / dandik şeyleri yayarak rahatsız etmek ahlaki bir davranış değildir.
İnternette yer alan bilgilerin yüzde 88’i yalandır. Ticari amaçlıdır. Aldatmaya yöneliktir. Sosyal medyada okuduğunuz her şey doğru değildir.
Hiçbir bilimsel titri (unvanı) olmayan kişiler yalan makaleler (?) yazıyor. En alta da tanınan birinin adını koyuyor. Buna milyonlarca insan inanıyor.
Dijital çağın araçlarını faydalı işler için kullanalım.