Ah bu klavye kahramanlığı! Frensiz kontrolsüz esip gürlerken yolunuz ota da düşer dışkıya da! Sürter durursunuz oraya buraya! Küçük dağları da büyük dağları da siz yaratmışsınızdır! Nasılsa gören bilen yok! Che Guevara bile yanınızda “solda sıfır” kalır! Asar keser, biçer dikersiniz; dur diyen yok, sus diyen yok! Hele bir de üç otuz kuruşluk toplumsal bir güç devşirdiyseniz, Allah’ın izniyle kuyrukçularınız da bitmez! Koronavirüs gibi gününe ve zamana göre türleri değişse de sayıları azalmaz! Dürttükçe dürterler, itelerler sizi! “Vay be, ben neymişim!” demekten alamazsınız kendinizi! Egonuz şiştikçe şişer, kendi çevrenizde fırgam dönersiniz! Ver ha edersiniz klavyeye! Girmediğiniz sulara dalar, hiç olmadığınız yerlerde düş evleri kurarsınız!  
...
Halkın Sesi Gazetesinde yazacağım yazılar için bir “köşe adı” düşünürken hiç ikirciklenmeden “Bizim Çizgi” adı oluştu. Bu köşeyi düzenli izleyenler farkınadır, olay, olgu ve objelere genel geçer bir çizgiden değil, emek eksenli ve halktan yana bir çizgiden bakıyorum. “Bizim Çizgi”, ciğeri üç otuz kuruş etmeyen kişilerin yaptığı düz mantık ürünü klavye kahramanlığı çizgisi değildir!
Ben ve bizim kuşak, yürüyeceği yaşam çizgisini oluştururken öncüllerimiz 68 Kuşağından aldığı güçle çıkmıştır yola. Para, pul, mal, mülk, ayrıcalıklı statü, makam mevki vs. yoktur içinde. Kimisi gözünü kırpmadan ölümlere yürümüş, kimisi sermayenin pespaye zindanlarında işkencelerden geçmiştir! Sürgünler, ihraçlar, hapisler bize çalışmıştır!
Biz birbirimizle konuşurken yürek sıcaklığıyla “Yoldaş!” deriz. Karşılaştığımızda birbirimize sarılırız! Sesimiz de birdir, sessizliğimiz de!
Bizi, babalarımız iteleyip kakalamamış, aşağılayıp onun bunun yanında küçük düşürmemiştir! Babalarımız, analarımız, kardeşlerimiz, kız kardeşlerimiz, oğullarımız, kızlarımız, eşimiz dostumuz bizimle gurur duyar! Her zaman yanımızdadır onlar!
Bizim parayla satın alınmış yandaşlarımız, kuyrukçularımız yoktur! Çalmamız, çırpmamız, sahtekârlığımız yoktur! Dik yürür, dik durur; ayakta ölürüz! Biz Enternasyonal Marşını da 1 Mayıs Marşını da söyleriz. Polis korkusuyla İstiklal Marşını bile söyleyemeyenler, yürekli davranıp iki cümle konuşamayanlar bizi anlayamaz! Toplumsal mücadelenin hiçbir yerinde yer almayanların Kırmızı Başlıklı Kız masalında olduğu gibi ‘kuzu postuna’ girmeleri ancak onları gülünç duruma düşürür ve öyledir!
...
Kendi mecranızda neler yapıp ettiğiniz bizi çok da ilgilendirmiyor. Yanınız, yöreniz, çeriniz çöpünüz, itiniz kopuğunuz, oranız buranız vız gelip tırıs gider! Size orada mutluluklar dileriz! Lütfen orada kalınız!
Kirli elinizi hiç olmadığınız, olamayacağınız, bulunmadığınız bulunamayacağınız yerlere sokmayın! O ortamlar size dört numara bol gelir; içinde kaybolursunuz!
Söz uzadıkça ağırlaşır! Kestirmeden bitireyim; “Höst!
 
KEMAL KIRNAPCI
On dört yaşından bu yana Almanya’da yaşayan ağabeyimdir. Ortaokul sonrası öğrenci olarak gidip “Yüksek Maden Mühendisi” diplomasını alıncaya kadar eğitimini ve çalışmayı sürdürmüştür. Emeklidir. Evi oradadır ve ölünce oraya gömülecektir! Anadili Almanca mı, Türkçe mi o da bilemez! İki ara bir deredir! Öyle ki kimi zaman konuşurken zorlanırız!
Alman SPD üyesidir. Sosyal demokratlığı 1974’te Ecevit sevgisiyle başlamıştır! Hobisi olta balıkçılığıdır. Hatta Balıkçılar Derneği Başkanlığı bile yapmıştır. Bilmem kaç katlı, kaç kamaralı geminin abonesidir. Tur gemisiyle dünyayı gezmek yaşamının bir parçasıdır. Sosyal medya kullanmaz. WhatsApp üzerinden görüntülü görüşür ya da yazışırız.
Geçen günkü görüşmemiz sırasında, “Senin yazını okuyabilmek için Çarşamba günlerini iple çekiyorum!” dedi.
Yahu, bu söz beni çok etkiledi, sevindirdi, hüzünlendirdi!
O zaman ben de bu haftaki köşemde sana yer vereceğim!” dedim.
Meşe’de İnecek Var!” romanını okuyanlara küçük bir not; bu Kemal, romanda okuduğunuz o Kemal!
Zonguldak’tan, Halkın Sesi Gazetesi sayfalarından selamlıyorum Kemal Ağabeyimi...
 
KORONAVİRÜS İSYANLARI!
Eğitim, kültür, sanat, edebiyat, müzik ve insanı yaşama bağlayan yaratıcı hobilere ne kadar uzak olduğumuzu yazıp duruyorduk. Şimdi yaşayarak görüyoruz! Çöküntülerdeyiz!
Virüs taşıma riski ve olasılığı olan kişilerin evde kalmaları sürekli isteniyorken, özellikle belirli yaşın üzerindeki yurttaşlarımızın Kurban Bayramında kaçan kurbanlık manzarası çizdiklerini buruk bir gülümsemeyle izliyoruz!
Ölüm olgusunun kendisi dışında herkes için var olduğu sanısıyla mı yoksa tutsaklığın çaresizliği midir bilmem, insanlar kıyı köşe evden sokağa kaçıyor! Gerekçe hazır; “Evde sıkılıyorum!” ya da “Bize bir şey olmaz abi!
Sistemin etkin goygoycularına derim ki “Buyurun, istediğiniz insan tipini yaratmış bulunuyorsunuz!
...
Devletin ilgili birimleri koronavirüs salgınını bertaraf etme toplantıları yapıyor; Türk Tabipler Birliği yok! DİSK, KESK, TMMOB yok!Yandaş sendikalar var, diğerleri yok!
Katılmamışlar değil; çağrılmamışlar! Devlet ayrımcılık yapmış!
...
Bir de o önlemler bildirisinin içine sokuşturulan dört yüz bilmem kaç bin liralık ev alacak olanların bilmem ne oranlarının düşürülmesi...
İnsan söyleyecek söz bulamıyor! Yok zaten...
 
YENECEĞİZ!
İnsanlık bu koronavirüs belasını yenecektir! Kuşkunuz olmasın bundan. Hurafe değil; bilim kazanacaktır! Bu günler geçtiğinde birçok şeyi öğrenerek bilinçlenmiş olacağız.
Kapitalizmin para tuzakları kimin için çalışıyor, kimler kimleri insan yerine koymuyor, kimler sömürüden kimler halktan yana! Yaşayıp görerek bilinçleneceğiz. Bütün bunlar ne işe yarar bilmiyorum ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Enseyi karartmayın! İnsan aklı, bütün ‘akılların’ üstündedir!