Ülke bir karanlıktan diğerine sürüklenirken, toplumdaki gerginlik ve kamplaşma akıl almaz boyutlara erişti. Gerek art arda patlayan bombaların, gerekse ekonomik sorunların bunalttığı vatandaşlar, sözcüğün tam anlamıyla burnundan soluyor… Kimsenin kimseyi dinlemediği çok kötü toplumsal bir tablo çıktı ortaya… Dün ak dediğine bugün kara demekte hiçbir beis göremeyen siyasetçiler, ne yazık ki, hâlâ sorumsuz davranıyor… Zehirli bir dil kullanarak yangına körükle gitmek, siyasetçiliğin şanından oldu adeta… Devletin başı olarak gerilimi azaltması gereken Erdoğan, herkese nal toplatıyor maşallah bu konuda… Tansiyonu düşürme yerine, daha da tırmandıracak için, bir toplantıdan diğerine koşuyor…
 
Dün yaptığı konuşma ile yeni bir tartışma başladı şimdi de… "Tüm vatandaşlarıma çağrı yapıyorum” diyerek başladığı konuşmasında, “anayasamızın 104. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti devletinin başı olarak PKK'sıyla FETO'suyla, DEAŞ ile adı söylemi yöntemi ne olursa olsun tüm terör örgütlerine karşı milli bir seferberlik ilan ediyorum. Her kim bu örgütlerin çalışmalarına ilişkin bir şey duyarsa, malumat duyarsa hemen güvenlik güçlerimize bilgi vermelidir.” Toplumda kamplaşma bu kadar büyük olmasa, kimi çevrelerin hükümetin güvenlik politikalarına en küçük eleştiri yönetenleri bile teröristlikle suçladığı bir alacakaranlık kuşağı içinde olmasak, normal sayacağım konuştuklarını.
 
HİÇ Mİ RAHATSIZ OLUNMUYOR BU TABLODAN
Ancak kazın ayağı hiç de öyle değil. Geçmişte de çokça örneği olan bu müessesesinin nasıl kötüye kullanıldığını yaşayarak gördük. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta muhbir vatandaşların, ikna odalarının, toplumda nasıl bir travma yarattığının canlı tanığıyız her birimiz… Ortaya çıkan trajikomik görüntüler, pek çok yazara esin kaynağı oldu, bolca da kitap çıktı bu konuda… O ara dönemlerde yaşananlar, olağanlaştırılıyor şimdi… Siz şimdi seyredin olacakları… Oslo süreçlerini, Şivan Perver ile birlikte söylenen türküleri, çadırda kurulan mahkemeleri unutan muhbir yurttaşlar, vazgeçtim HDP’lilerden, CHP’lilerin bile en küçük muhalefetini “teröre destek verdiği” gerekçesiyle ihbar edecek ilgili yerlere… Toplumsal muhalefet, bu ihbarlar yüzünden tümden işlevsizleşecek...
 
Kendilerini yanılmaz güç ilan edip “Kimsenin gözyaşına bakmayacağız, milletimize acımayanlara biz de acımayacağız” diyenler, ne kadar da yanılıyorlar aslında… Olağanüstü hal döneminde işinden gücünden edilen on binlerce kamu çalışanı, görevine iade edildi örneğin. Daha onun belki de on katı suçsuz insan var geride… Daha dün, darbeci olduğu iddiasıyla vatan hainleri mezarlığına gömülen bir askerin, gerçekte darbe ile mücadele eden bir kahraman olduğu haberi yer aldı gazetelerde… Yanılmaz güçler, hiç mi rahatsız olmuyor bu tablodan… O insanlarla, ailelerinin çektiği eziyet, yaşadıkları dram yüreklerini hiç mi burkmuyor… Bunlara yeni hikâyeler ekleyerek yeni trajediler ortaya çıkarmak, toplumda adalete olan güveni daha da sarsmaktan başka neye yarayacak ki?
 
YALANDAN VATANSEVERLİK YAPAN TAŞERONLAR
Hep yazıyorum, PKK strateji değiştirdi son yıllarda… Patlattığı bombalarla bölgedeki çatışmaları tüm ülkeye yaymak istiyor. Kaosu derinleştirip, Türkiye’yi Mısır, Irak, Suriye gibi istikrarsızlaştırmayı da amaçlayan bu stratejinin senaristleri arasında, çok daha büyük güçler olduğunu söylemem gereksiz elbette… Bunun strateji değişikliğinin tek nedeni var. Türkiye Cumhuriyeti, verili koşullarda, çatışmaları, tüm dünyaya, terör unsurlarıyla verilen mücadele olarak anlatıyor... Bu da diplomatik olarak, çok büyük avantaj sağlıyor ülkemize… PKK’nin, tüm dünyaca terör örgütü sayılmasının gerekçesi de bu zaten… Yaşananların siviller arasındaki çatışmaya dönmesi durumundaysa durum değişecek, PKK, kimi ülkelerce, “halkı için mücadele eden örgüt” kimliğiyle tanınacak…
 
Halklar arasında nefret söylemi yayıp, “asalım, keselim” naralarıyla oraya buraya saldıranlar, bu politikaya hizmet ediyor kesinlikle… Güvenlik zafiyetini görüp, hükümetin politikalarını eleştiren herkesi terörist diye hedef gösteren aymazlar, bana sorarsanız, PKK taşeronluğu yapıyor resmen. Ülkemizin bütünlüğünü koruyup, binlerce yıldır bir arada yaşayan, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı birlikte veren Türk-Kürt halkının kardeşliğini yeniden tesis etmek, terörle mücadele kadar, bu anlayışların da bertaraf edilmesinden geçiyor… Bildiği yanıldığına yetmeyen, vatandaşa ve devlete attığı binlerce kazık ortada dururken yalandan vatanseverlik yapan taşeronların tehditleri pahasına bunları anlatmaya devam edeceğiz bizse… Torunlarımıza barış ve özgürlük dünya bırakmak gibi bir görevimiz var çünkü…