Aslında emekli olmadan önce çok yazmak istedim bu konuyu. Kalemimi hep tuttum, yönetim kurulu üyelerinin tamamı çalıştığım kurumun üst düzey yöneticilerinden oluşan bir dernek hakkında yazmayı etik bulmadım çünkü. Çok kötü örnekler vardı hatıramda. Gazetelerde köşe tutmuş zevatın büyük bölümü bu pozisyonunu kullanarak kurumda ayrıcalık kazanmıştı kendine… Üst düzey yöneticileriyle ilgili eleştirel bir cümle kurmadıkları gibi kırık dökük Türkçe ile yazdıklarının büyük kısmı da övgüden ibaretti. Körlerin sağırları ağırladığı garabet düzen içinde adı gazeteciye çıkmış muhteremler işe gitmeden tıkır tıkır maaş alıyordu… Ne yalan söyleyeyim, onlardan birine benzetilme korkusunu hep taşıdım içimde. Çok genel konular dışında kurumla ilgili hiç yazmadım. Tek-Der yazısı da bugüne kaldı.

 

Tek-Der üyelerine bir iftar yemeği verdi dün akşam. Bunda bir beis yok da can sıkıcı olan yapıldığı yer. İftar tüm gözlerin üzerine çevirdiği Memurlar Lokali’nde yapılınca başta Pusula olmak üzere kimi gazeteler Sami Aydın’ın pervasızlığının bu ilişkilerde yattığını iddia etti. Dinleri son derece bütün olan Tek-Der yöneticilerinin yağmalanmasına göz yummakla suçlandıkları bir yerde etkinlik yapmayı düşünebildiklerine göre gözleri oldukça kara demek ki… Dinen ne kadar caiz bilemem ama bana sorarsanız yaptıkları resmen yüzsüzlük… TTK’ye ait bir mülkün bahçesinde, devlete meydan okuyup insanların aklıyla dalga geçer gibi dikilen kaçak yapıyı meşru kılma çabasının ürünü. İddia edilen al takke ver külah ilişkilerin de en büyük kanıtı da ayrıca.

 

HESABI SORUMAYACAK MI ZANNEDİLİYOR?

Günaha girmemek için yiyecek paketlerinde helal gıda sertifikası arayıp her tuğlası haram olan bir işletmede iftar açanları Allah bildiği gibi yapsın deyip bu bahsi geçiyorum. Ama kaçak yapı hakkında “kendini sütten çıkan ak kaşık” sayan TTK üst yönetimine yanıt alamayacağımı bile bile soruyorum: Kendinizi bunca zora sokan kuruluş ya da kişilerle kira sözleşmesini hâlâ neden sürdürüyorsunuz? Sami Aydın’la kamuoyuna açıklanamayacak bir ilişkiniz yoksa bunca zillete neden katlanıyorsunuz? Akıl alacak gibi değil, bir yönetim kurulu kararıyla tüm tartışmaları bitirmeniz mümkünken bunca riske neden giriyorsunuz? Kuruma ait bir yapının bahçesinde bin türlü hile ile kaçak inşaat yapılması kira kontratının hangi maddesinde yazıyor? İptali için başka hangi gerekçe aranıyor? Burası sizin kendi mülkünüz olsaydı, Sami Aydın’ın bu yapıyı yapmasına göz yumar mıydınız? Bunun hesabının sorulmayacağını mı sanıyorsunuz?

 

Farkında mısınız Tek-Der’i yazacağım diye yola çıktım, söz dönüp dolaşmaya bile gerek görmeden TTK’ye geldi. İkisi tümüyle iç içe geçmiş durumda çünkü… Doğru düzgün bir internet sitesi bile olmayan Tek-Der, özellikle Çiller - Erbakan hükümetleri sonrasında üye kazanmaya başladı. “Paralel kavgası” dengeleri nasıl değiştirdi bilmiyorum ama AKP iktidarları sırasındaysa üye olmak, terfi etmenin temel koşullarından biri haline dönüştü. Tek-Der (ve elbette Memur-Sen) üyesi bir bekçi, nöbet kulübesinden çıkarılıp birkaç yıl içinde daire başkanlığına füzelendi örneğin. Hiçbir niteliği olmayan mühendisler şube müdürü olurken, şef pozisyonundaki kişiler onca kademeyi atlayarak müessese müdür yardımcısı oldu. Bu arada da TTK battıkça battı…

 

KİMSE RAHATSIZ OLMUYOR

Açılımı Teknik Elemanlar Derneği olan Tek-Der, üyelerinin mesleki gelişimi için birkaç yılda bir gerçekleştirilen bir-iki konferans ya da geziler dışında hiçbir şey yapmıyor. Ciddi bir üye potansiyeline sahip olmasına karşın kentsel arayışlara girmiyor, çabalara öncülük yapmıyor. Terfi ve tayinler dışında hiçbir meseleyle ilgilenmiyor. Yılda bir iftar yapıyor, yılbaşlarında da tüm üyelerine ajanda dağıtıyor. Ajanda ücretsiz, içi reklam dolu çünkü. Reklam verenlerin büyük çoğunluğunu redevansçı maden şirketleriyle TTK’ye iş yapan firmalar oluşturuyor. Son derece mide bulandırıcı olan bu reklam işinden ne hikmetse, necip Tek-Der üyeleri hiç rahatsız olmuyor. Hiçbir üye “Bu Müslüman’a yakışmaz” demiyor. Pek çoğu elinde havalı havalı taşıyıp ayrıcalık sağlama aracı olarak kullanıyor…

 

Çalışırken onlarcasına tanığım. Yalnızca mühendis ya da teknikerler değil işçi arkadaşlarım da üyeydi Tek-Der’e… Kimi din, iman muhabbeti, kimiyse işini görme umuduyla üye olmuştu. İstedikleri her şeyin yapıldığını söylememek mümkün değildi elbette ama hatır, gönül işi için üye olanlar dışında her birinin beklentisi olduğu da bir gerçekti. Zonguldak ve İstanbul dışında şubesi var mı anlayamadım ama İstanbul Şubesi yöneticilerinin önemli bölümünün büyükşehir belediyesinde çalışıyor olması dikkatimi çekti doğrusu… İsteyen önyargı olarak kabul etsin kim bilir oralarda neler dönüyor? Belediyeye iş yapan müteahhitlerden hangi bağışlar alınıyor… Ah, onların da bir ajandasını görebilsek, dernekten daha çok bir atama şebekesine dönüşen dernek hakkında çok daha fazla bilgi verebilirdim sizlere…