Yalan üzerine cami bina edilir mi?
Aslında, en başından belliydi Vehbi’nin kerrakesi… Takip edenler bilir, Valiliğin Karakum’da alelacele çekekleri yıkmaya başlaması üzerine yazdığım yazıda, “Yıkım kararı alınmış ve mülkiyet açısından Karakum’daki çekeklere benzer durumdaki sahildeki kafeler, Memurlar Lokali gibi pek çok yer, kamuoyunda kopan kızılca kıyamete rağmen yıkılmazken, Karakum’da, apar topar yıkım yapılması bir parça tuhaf geldi bana… Bir de şöyle bir soru geliyor aklıma: Uygulamayı esas yapması gereken yerel yönetimi devre dışı bırakarak ne yapmak istiyor Sayın Vali? ‘Onlara bıraksam bu yıkım yüzyıl gerçekleşmez’ mi demek istiyor, yoksa başka niyet mi var işin içinde?” diye sormuştum…
Oraya büyük bir cami yapılacağı duyumunu almış, ancak resmi açıklama yapılmadığı için üstü kapalı geçmek zorunda kalmıştım… Birilerini zan altında bırakmayı kendime yakıştıramıyordum ayrıca… Yazımın devamındaki, “Bu zamana değin hiç alışık olmadığımız görüntüleri ortaya çıkaran uygulama, neresinden baksanız pek çok garabete işaret ediyor. Çok merak ediyorum, herkesten sır gibi saklanan projenin içinde ne var acaba? Herhangi bir maksada yönelik bir yapı var mı örneğin?” sorusu da bu yüzdendi zaten… Zaman içinde takke düştü, kel göründü… Devletin yerleşik tüm kuralları hiçe sayılarak, Üsküdar’dan gelen bir imamın peşine tüm devlet erkânı takıldı, zat-ı şahanenin mübarek eliyle işaret ettiği yere cami yapma kararı alındı…
ALLAH’IN ŞEFAATİNE NAİL OLAMAYACAK HİÇBİRİ
Dileyen, popülizmin en cıvığına kaçıp, “Din düşmanı” ilan edebilir beni… Sosyal medyada linç kampanyaları düzenleyebilir isterse… İhbarcılığa soyunup, devlete gammazlayabilir hatta… Açık söyleyeyim, umurumda bile değil hiç birisi, korku çağım çoktan geçti çünkü… Kentime sahip çıktığım için ödediğim her bedelin, yarınlara bırakacağım en değerli miras olduğunu düşünüyorum ayrıca… Çok net yazıyorum bu nedenle: YAPILACAK CAMİYE VÜCUDUMUN HER ZERRESİYLE KARŞIYIMALTINDA İMZASI OLAN HERKESİ KINIYOR, KENTE KARŞI SUÇ İŞLEMEKLE İTHAM EDİYORUM. Haddim değil biliyorum, ama yazacağım yine de: Yapımından dolayı Allah’ın şefaatine nail olamayacak hiçbiri… Yalnızca bu dünyada değil, ulu divanda da işledikleri suçun hesabı sorulacak…
Aloborina’ya, Diamond Center’a, Demirpark’a, Dedeman’a, sahilde kafe adı altındaki yapıların azmanlaşmasına karşı çıkarken ileri sürdüğüm gerekçelerin hepsinin burada da geçerli olduğunu düşünüyorum… İNSANLARLA DENİZ ARASINA GİRİP, SAHİL ŞERİDİNİ SIRADAN BULVARA ÇEVİRECEK HER TÜRLÜ YAPI, KENTE KARŞI İŞLENMİŞ SUÇTUR. Şehirle deniz arasına bu kadar büyük bir kütlenin sokulması, hangi amaçla olursa kabul edilemez… Bu cami, şehircilik esaslarına ve planlama ilkelerine tümüyle aykırıdır… Yanında yapılacağı söylenen park ile bağlamsal bir bütünlük içermediği, yakın çevresindeki yerleşim dokusuyla ilintisiz olduğu gibi, kent siluetini bozmaktadır. Kıyı kenar çizgisi içinde da kalması muhtemel bu alandaki yapılaşma, koruma kullanma dengesini de açıkça ihlal etmektedir. 
BURAYA HARCANAN HER KURUŞ İSRAFTIR
En önemlisi de böyle bir camiye kesinlikle ihtiyaç yoktur. Olmadığı için, şehir planında da yok zaten. Gerek de yok, 500’er metre uzağında, belirli vakitler dışında bomboş duran, dört tane cami var çünkü. Uzmanlar, ibadethanelerin, yerleşim bölgelerinde yapılmasının bir şehircilik ilkesi olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Yürüme mesafesinin dışında planlanması,  işlevsiz olmasını da beraber getirecek.  Bu nedenle buraya harcanan her kuruş israftır.” İsraf, İslam dinince, en büyük günahlar arasında sayılmaktadır. Öte yandan, ilimizde otoparkı ve konferans salonu bulunan bir cami olmadığı söylemi, tümüyle aldatmacadır. Acılık’taki, Hazreti Ali Camisi’nin altındaki bu alanlar, fonksiyonlarından arındırılarak, bir yapı markete kiraya verilmiştir. Sormak hakkım: Yalan üzerine cami bina edilir mi?
Şu tuhaflığa bakın, şehirleşme ilkeleri açısından, kamuoyunun, belediye meclis üyeleri arasında en güvendiği isim olan Turan Demirtaş’ın oyu ile işlendi kent suçu... 40 yıllık siyasi geçmişini bir oyla silen Turan ağabey, orada, büyük bir parkın yapılıyor olmasını verdiği oy için yeterli sayarak, karşı çıkanları, “şarlatan” olarak suçlamış… “Şarlatan sayılma” pahasına sormak isterim: Kentle deniz arasına bunca büyük bir kütlenin sokulmasını, hangi şehircilik ilkeleriyle bağdaştırıyorsun?  Alamet-i farikası başefendiyle aynı köyden olmaktan ibaret bir imamın, 40 yıldır belediyecilik yaptığını söylediğin kentte, cami yeri belirlemesi zoruna gitmedi mi hiç? En önemlisi de kent halkının rızasını aldın mı bu oyu kullanırken?  “Halk bu konuda ne diyor” diye düşündün mü? Bir de, haydi valiyi anladık da, emniyet müdürü ne arıyor cami yeri seçen kalabalığın içinde?