Tarih: 14 Nisan’da 2015. Tüm gazetelerde yayımlanan haberin başlığı şöyle: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Rosatom Genel Müdürü Sergey Kiriyenko ile birlikte Akkuyu Nükleer Güç Santralinin temelini attı… Tarih: 10 Aralık 2017…  Yine tüm gazeteler: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Fatih Dönmez ve Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu Başkanı Aleksey Lihaçev'in katılımıyla Akkuyu NGS’nin temel atma töreni yapıldı… Tarih: 3 Nisan 2018… Yine tüm gazeteler, yine aynı temel atma töreni… Bu kez buton başındaki başrol oyuncuları Erdoğan ve Putin…

 

Kırk gün kırk gece yapılan paşa çocuğu düğünü gibi, aynı santrale, üç yılda üç kez temel atılmasının hikmetinin inanın hiç anlamadım… “Görmemişim çocuğu” ucuzluğuna düşmek de istemem… Dünyadaki yansımaları iyi olsa, kabul edeceğim ama öyle bir durum da yok ortada… AKP elebaşları “Türkiye’nin güçlenmesini istemeye düşmanlar” tezviratını yaymaya çalışsa da, daha çok hükümet dışı çevreler tepkili duruma… Yapılmak istenenin yalnızca ülkeyi değil tüm dünyayı nasıl bir felakete sürüklediğinin Türk insanı olmasa da Çernobil, Fukuşima’yı unutmayan dünya çok farkında çünkü…

 

SANTRALİ KURAN RUS ŞİRKET İŞLETİMİNİ DE YAPACAK

Üstelik temeli atılan santral, tıpkı Sinop ve İğneada’ya planlananlar gibi yalanların üzerine inşa ediliyor… Şu yalana bakın… Proje, teknoloji, kredi hatta tesisin bizzat kendisi tümüyle yabancıların… İşletmesini Rus devlet kuruluşu Rosatom yapacak… Bize de, yalnızca, tesisle dünya durdukça tehdit olmayı sürdürecek nükleer atıkları depolayacak alanı bulmak kalacak… İşin özeti şu: Rus devlet şirketi Rosatom, Türkiye’de nükleer santral kuruyor… Türkiye de burada elde edilen elektriği en pahalı fiyattan alım garantisi veriyor… Biz de “yerli ve milli nükleer santralimiz oluyor” diye şişiniyoruz…

 

Neymiş efendim, Türkiye’nin acil elektrik gereksinimi varmış… Yalanın dik alası… Büyük bir kapasite fazlası var… EPDDK verilerine göre, Türkiye’nin Kasım 2017 itibariyle kurulu gücü 83.138,9 megavat… Tüketimimizse 40 bin megavat civarında seyrediyor… Anlık en yüksek tüketim Temmuz 2017’de 47.6 megavat olmuş… Bunun da özeti şu: Kurulu kapasitemizin ancak %50’sini kullanıyoruz… Şayet bunu akılcı bir şekilde yönetebilir, Avrupa’nın 2 katından fazla olan kayıp kaçak oranını kabul edilebilir düzeye düşürebilirsek, hiç santral yapmasak bile uzun yıllar ihtiyacımızı karşılayacak durumdayız…

 

ÖZELLİKLE BATI ÜLKELERİ NÜKLEERDEN RESMEN VAZ GEÇTİ

Yapımına başlanan santrale gerekçe olarak söylenen dünyanın nükleer enerjiye yöneldiği iddiası da kocaman bir palavradan ibaret kesinlikle… Yapılan tüm çalışmalar, 1970’lerden başlayan yoğun nükleer santral yapımının daha sonra durağanlaştığını, son 20 yılda, daha önceki 20 yılda yapılanın ancak %10’u kadar santral yapıldığını gösteriyor... Bu alandaki görünümü de şu şekilde özetlemek mümkün: 1995’ten sonra Batı’daki gelişmiş kapitalist ülkelerde nükleerin payı azalmakla kalmadı, resmen durdu… Asya ülkelerindeyse yeni yatırımlar yapılıyor... Ancak bu genel eğilimi değiştirmiyor…

 

Dünyanın en büyük nükleer kullanıcısı ABD, son 19 yıldır yeni tek reaktörü bile sokmadı… Japonya Fukuşima’dan sonra nükleer faaliyetleri neredeyse sonlandırdı… Tüm AB ülkelerinde 1990 yılından bu yana kapatılan nükleer santral sayısı, kurulandan çok fazla… Almanya nükleerden elektrik elde etmeyeceğini resmen ilan eden ülke olarak bu konuda başı çekiyor… Bu yatırımların 30-40 yıl ömrü olduğunu, dünyadaki 438 santralin 250’sinin 30 yaşını geçtiğini ve yerlerine henüz bir planlama yapılmadığını söylersek, geleceğin nükleer enerjide olduğu yalanını da çürütmüş oluruz herhalde…