“Al birini vur ötekine” döngüsünde seyran eden siyaset sahnesinde; Özlenen, beklenen bir başrol oyuncusunun bulunmuş olmasından dolayı, sanırım kendini taraf olarak bu menzile konuşlandıranların tümü ortaya çıkan bu sonuçtan mutludur diye düşünüyorum.

Çağdaşlık kavramının, insanlık olgusuyla yana yana durmasından sizi bilmem; ama ben çok hoşnudum.
Birleştirici kucaklayıcı bir lisanın var olduğunu duymak, katranlaşan kalbime, yarına, insana dönük beklentiler anlamında şifa oldu.

Evimizin, ailemizin sanki yıllardır bir ferdi gibi birkaç günlük yolculukta bile, böylesi özlemle sahiplenebilen kişilere çok rastlamıyoruz doğrusu. Kıymet bilmek için bir bahanemiz oldu diye düşünüyorum.

Değerlerine, ülkesine, davasına, bu denli sahip çıkabilenlerin çoğalmasını diliyorum. Aynaya ne yansırsa özden, ona döner zaman yüzünü. Kırmadan, üslubunu bozmadan, emeğe sahip çıkma duruşunun asilliğine tanıklık etmek de varmış kaderde.
Zamanın gerisinde kalmışlığımızın telaşıyla belki gereğinden fazla bel bağlıyor izlenimi uyandırabiliriz ancak açlığımızın yanında geç kalınmışlığın aceleciliği, hoş görülür kanaatindeyim.

Şu içinden geçmekte olduğumuz günlerde, bir kişinin dünyayı değiştirebilecek olasılığına inancımız bir hayli yükseldi sanırım. İlk defa ekranlarda bir siyasetçinin yazılı ve görsel basında ağzından çıkan her sözünü duymak için “kendi adıma” heyecan duyuyorum.

Ekrem İmamoğlu’nu bu duruşundan dolayı ve mensup olduğu partinin tabanından tavanına kadar dava insanı nasıl olunuru ortaya koyduğu için ve kazandığı zafer için kutluyorum. Şifa oldu yıllardır bir girdabın içinde kendimizi kurtaramadığımız hastalıklı yanımıza. Saf tutmak zorunda bırakılmaktan kim bilir var olan sistemden kaynaklı yılgınlığımız.
Siyaset sahnesinde boy göstermenin ve şovdan uzak bir üslubun, dahası ötekileştirmeden bir bütün olabilmenin satır başlarını dizdi gündeme, insanlığı güncelledi bir nevi.

Deneme yanılma yöntemiyle ulaşılan her doğrunun, zamanın canını yaktığı aşikâr. Olumsuz sonuçlar üzerinden kaybedilen değerlerin tekrar kazanılması imkânsız oluyor bu bağlamda.
Kirli ve kaba bir dil üzerinden iletişim kurma ilkelliğini de bu vesileyle güncesinden çıkartır umarım bu yolla ezici güç peşinde koşanlar.

Ortak akıl arayışındaki kaybolmuşluğumuz “bencilik” üzerinden liderlik egolarını ortadan kaldırabildiğimizde amacına hizmet edecek.

Kazanmak kadar kaybetmesini de bilmek, erdemli insan genetiğinde çığır açacak düşüncesindeyim.
Siyasi aktörlerin gündemin dışına itildikleri her devir teslim törenleri sancılı olmuştur. Duayen siyasetçilerin, birbirlerinden farklı bakış açılarıyla tarihe not düşmelerinin, günümüzde tecrübe öğretisiyle yeniden gözden geçirilmesinde fayda var.
Toplumları, top yekûn aynı düşünce ve aynı ideolojiyle bir ara da tutabilmek elbette günümüzde imkânsız. Ancak kullanılan lisanlar üzerinden, kendini değersiz hissettirme aşamasında, dışlayan yaptırımlarında bir gün mutlaka hesabı kesiliyor. Bu da kazanan yanın tarafı olduğunuzda anlam buluyor.

Hizmet etme noktasından pusulasını şaşıranların, kendi güruhlarını yüceltme yanılgısıyla toplumu ayrıştırma özentilerinin son bulması gerekmekte. Yerel ya da genel seçim tablolarından istenmeyen sonuçları da kabullenebilmek esas. Bu olgunluğa erişilebildiğinde Vatana ve vatandaşa hizmet etme anlayışı yola koyuluyor. İçime az da olsa yaşama sevinci eken siyasi aktörlerin en günceline Ekrem İmamoğlu’na başarılar diliyorum bu yolculukta. Umarım süreç elde edileni hiç etmez.

BİR BAŞKA PENCEREDEN ZONGULDAK

Yeryüzünde ki her insanın, bireyin, özgür düşünme ve sınırları ihlal etmeden, özgür yaşama hakkı vardır. Hiç kimsenin bir başkası üzerinde, kendi düşünceleri, öncelikleri üzerinden hüküm koyma hakkı yoktur. Doğru, yanlış, kişinin kendi donanımıyla şekillenir ve sorumluluk kişinin kendisine aittir ta ki toplumsal düzene, yaşama zarar verene kadar. Toplumun çıkarları doğrultusunda esas olan doğrular esnemez, kişilerin güdümüne boyun eğmez.

Ülkenin gündemi malum siyaset, yerel seçimler neticesinde kaynamaya devam eden kazanların, buharlaşmış sıcağından nasipleniyoruz.

Savunucusu olduğumuz inançların hepsinin vebali var üzerimizde. Dini inanç ve dünyevi saflarda şikâyet ettiğimiz ne varsa bizim de bir parça payımız var mutlaka. Yaptırım uygulamaya hevesli olanlara, duvar olabilme cesareti gösteremediğimizde, iç kalenizin kapısı aralanacaktır muhtemel. İçinize sızanlar kirlenişinizin, kaybedişinizin, zayıflığınızın iplerini eline geçirenler olacaktır. Dirayet göstermek, kahramanlığın onurunu korumaktır.

Zonguldak yerel yönetiminde yıllardır yer işgal edenlerin, ileriye dönük elle tutulur gözle görülür bir hizmeti yoksa bunda yönetime seçtiklerimizin suçu kadar, biz her şeye göz yuman, boyun eğen seçmenlerin de vebali büyük.

Yönetici sıfatı verdiğimiz her kademede, kendi tasını doldurma gafletinde olanları yazdı çizdi on yıllardır yazılı ve görsel basın. Hiç bir şey zamanın sorgusunda kapalı kapılar ardında kalmadı elbette. Vaktinde ortaya dökülemeyenler günün birinde çıktı gün yüzüne mutlaka. Fakat küpünü dolduran da vicdanını toprağa gömmekten dolayı hiç utanmadı.

Ziyan olup giden onca yıl, kendi kaderine terk edilen değil, terk ettiğimiz bir şehir, yaralı bereli şifa bekliyor. Kimden mi(?) İnanın seçilmişlerden ya da atanmışlardan değil, yine bizlerden, kent sakinlerinden bir uyanış gerçekleşmezse değişen sadece zaman olacaktır.

Sorgulayıcı ve denetleyici olamadık hiçbir zaman, hizmet için yola düşenler, önce kendilerini kaybettiler kendi hırslarında. Kaba dil, arkalarında sokak kabadayılarıyla şov yaptılar on yıllardır.
 
Kurdele kesmenin, hizmet anlayışı olduğuyla yetinen zihniyetlerin, mesai saatini doldurmayı vicdan katığı yapanların, bu kente yaptıkları kötülüğün faturası elbette çok ağır. Kral çıplak diyemediğimiz sürece daha çok düğümleniriz bir birimize. Sus payına razı olanlar bu kente en büyük kötülüğü yapanlar.

Kirlendiklerini kabul etmeyenler, kendi pisliklerini başkaları üzerinden yıkamayı adet edinenler, akçenin gücüyle saltanat sürüyorlar. Kimseye kalmayan, kalmayacak olan bu dünya, birilerine dönemsel de olsa kar kalıyor. Koltuklar, mevkiler, makamlar ortak servetimizken, kişiye tahsis edilen bir saltanatın zırhı oluyor.

Gözden çıkarttıklarımız milli servetimizin ta kendisi, yani toprak. Herkes kendi coğrafyasından totalinde de vatanından sorumlu. Saltanat sürdürdüklerimizin vebali var boynumuzda, suçluyuz her birimiz bu günün düzeninden. Faturayı ağır ödemek de kaçınılmaz şu durumda.