Bazı insanlar vardır ki; asırlık ulu bir çınara benzerler. Gerek tarihe tanıklık eden uzun ve tecrübeli yaşamları, gerekse  bilge kişilikleri ile, tıpkı ulu bir çınar gibi, toplumda görkemli bir yer edinirler.
   Bu insanlar aynı zamanda yaşadıkları şehrin değerleridirler. İsimleri o şehirde simgeleşmiş ve adeta o şehirle özdeşleşmiştir. Onların ismi ile o şehrin ismi birbirini çağrıştırır. Tıpkı Yusuf Çebi ve Zonguldak gibi!
   Yusuf Çebi'yi -ki ben ona Yusuf Abi derim- Zonguldak'da tanımayan pek azdır. Hele TTK'da, eski ismiyle EKİ'de çalışmış eski nesiller arasında sanıyorum tanımayan hiç kimse yoktur. Ama ben yine de henüz tanıma şansı bulamamış olanlara kısaca tanıtayım.
   Yusuf Abi şu an itibariyle 90 yaşındadır. Zamanın ticaret lisesi mezunlarındandır. Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın babası, ve benimde çok sevdiğim rahmetli Yaşar Haberal'ın da sınıf arkadaşıdır.
   Trabzon'dan Zonguldak'a 1943 tarihinde gelmiş ve kömür işletmelerinde memur olarak işe başlamıştır. Ne tesadüftür ki, aynı yıl kömür işletmeleri Mahdut Mesuliyetli Ereğli Kömürleri İşletmesi Müessesesi (EKİ) adıyla müesseseye dönüştürülmüştür. Bu demektir ki, Yusuf Abi Zonguldak konusunda olduğu gibi  EKİ ile ilgili konularda da canlı bir tarihtir.
  Yusuf Abi'nin kişiliğine gelince; aslında 80'li yaşlarında bile motosikletle dolaşan sıra dışı bir insan olduğunu söylemek bile çok şey ifade eder. Bir kere ömrümde gördüğüm en zeki insanlardan biridir. Son derece hazırcevap ve nüktedandır. Bir zamanlar onun yaşadığı fıkra gibi anekdotlar, ve özellikle en yakın arkadaşı rahmetli Rüstem Yazıcı ile olan maceraları EKİ camiasında fenomen olmuştu.
   Karadon Müessesesi Müdürlüğü yaptığım sırada, 1991 yılında görevden alınarak danışman kadrosuyla kızağa alınmıştım. Yine aynı tarihte görevden alınan Merkez Müessesi müdürü Yusuf Çelik ile ikimizi Beyaz Saray denilen genel müdürlük binasının en alt katında bir odaya koymuşlardı. Oda en alt katta olduğu için bazen de pencereden girip çıktığımız da olurdu. Bu odada tekrar görevlerimize iade edilinceye kadar, takriben 10 ay kalmıştık.
  İşte bu 10 aylık sürede Yusuf Abi'yi daha yakından tanıma fırsatı buldum. İyi ki de bu fırsatı buldum. Çünkü bu arada ondan çok şey öğrendim. Bu öğrendiklerimin bana ilerideki gerek iş hayatımda ve gerekse yaşam felsefemin gelişmesinde çok önemli faydaları oldu.
   Örneğin, bir konuya bodoslama girmeden önce; onun tabiriyle peyzaç (peyzaj) yapmayı ondan öğrendim. Hatta ''Eşekten Uçağa'' isimli kitabımın giriş bölümünü onunla olan bir anekdotla açtım. Bu anekdotu sizinle de paylaşmak isterim.
   Yusuf Çelikle bize hiçbir görev verilmediği için vakit geçmek bilmiyordu; canımız çok sıkılıyordu. İşte canımızın çok sıkıldığı bu zamanlarda Yusuf Abi imdadımıza yetişiyordu.
   Yusuf Abi o sıralarda TTK Direk İşleri Müdürlüğünden yeni emekli olmuştu. Herhalde onun da canı sıkılıyordu ki, sık sık bizi ziyarete gelir, çok zevkli ve tatlı sohbetleri ile bize hem hoşça vakit geçirtir, hem de hayat dersleri verirdi. 
   Yusuf Abi bir konuya gireceği zaman, hiç ilgisi olmadığını sandığımız bir yerden başlardı. Bir seferinde yine laf uzayınca; ''Yusuf Abi, şimdi bu anlattıklarının konu ile ne ilgisi var, sadede gelelim!'' diye takıldım. Kendine has Trabzon şivesiyle;
   -Oğlum peyzaç yapiyruk, dedi.
   -Abi, nedir bu peyzaç?
   -Yahu, mesela şimdi bir ördek resmi yapacağiz; kağıdın ortasına tek başına bir ördek yapmak olur mi? Olmaz! Önce bir dere yapacağiz; sonra ağaçlar, çimen, çiçek v.s. yapacağiz. Ondan sonra ördeği oturtacağiz. İşte peyzaç bu!
   Geçen hafta Yusuf Abi'nin hasta olduğunu ve hastanede yattığını duydum. Tabii ki aradım ve geçmiş olsun dileklerimi sundum. Hatta kendisi ile ilgili bir yazı yazmak istediğimi söyledim. Yazmazsan memnun olurum,dedi. Nedenini sorduğumda da ''Bilirsin ben reklamdan hoşlanmam. Ayrıca beni sevmeyenler de olabilir'' diye beni ikna etmeye çalıştı.
   Ama gördüğünüz gibi yine de yazıyorum. Zira bu gibi insanlar, yukarıda da da vurguladığım gibi, yaşadıkları şehrin değerleridir. Ve bir şehir değerleri ile anlam kazanır. O şehrin insanları da bu gibi değerlerine sahip çıkmalı ve vefa göstermelidir, diye düşünüyorum.
   Yusuf Abi'de, gerek entelektüel kişiliği ve  engin tecrübesi, ve gerekse Zonguldak tarihine tanıklık eden en eski Zonguldaklı olması sıfatıyla; bu şehrin değeri olma unvanını en çok hak eden kişilerden biridir.
    Bu nedenle, Yusuf Abi'nin sağlığında kıymetini bilmeli ve kendisinden  Zonguldak, ve özellikle TTK tarihi konularında yararlanmalıyız.