Eksildiğim, hem de çok eksildiğim günlerin içinden geçiyorum. İleride neler olur bilinmez ama hayat maceramın en zor zamanlarını yaşıyorum belki de… Pazar günü bir başka cehennemin ateşinde yanarken, gözümden süzülen yaşlar biraz da Hasan ağabey içinmiş meğer… Sosyal paylaşım sitelerinde kötü haber dolaşırken, içimde büyüyen bir başka hüzünle boğuşuyordum ben de… Telefona bakmak da âdetim olmadığından birkaç saat geç haberim olabildi… Kolum kanadım zaten kırıktı, haberi duyunca tümden koptu… “Vay Hasan ağabey vay” diyebildim yalnızca… Boğazıma düğümlenen hıçkırıklarla, ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette evin yolunu tuttum…
 
Ani bir kalp kriziyle kaybettiğimiz Hasan Ataman bir dostun çok ilerisinde bir şeydi benim için… Evvela yoldaştık onunla… 70’li yılların sonundan bu yana, sınıfsız sömürüsüz bir dünya için çok düş biriktirdik birlikte. O yıllarda, ben bıyıkları yeni terlemeye başlamış genç bir militanken, o karizmasını çoktan oluşturmuş, birikimli bir sosyalistti… Daha iyi görüşmemizse 90’lı yılların ikinci yarısından itibarendir... Bölge ve memleket sorunları üzerine çok uzun sohbetler ettik onunla. O her şeye dünya ölçeğinden bakmayı becerebilen bir entelektüeldi. Çeviri yapacak kadar iyi İngilizce biliyordu… Dünyada olan biteni birinci elden takip ediyordu bu yüzden…
 
SOLCULUĞU HÜCREDE TEST EDİLİP ONAYLANMIŞ BİR DEVRİMCİYDİ
Yoldaştık diyerek solculuğuna vurgu yaptım, o nasıl bir solcu olduğunu ise ilk ağızdan nakledeyim… Şu sıralar BirGün’de dil yazıları yazan Attila Aşut, Facebook paylaşımında, “Hasan, 1981 yılındaki TKP Ankara operasyonunda, Emniyet Müdürlüğü'nün DAL adı verilen işkence merkezinde, soğuk ve daracık bir hücreyi Nuri Gazibeyoğlu ile birlikte paylaştığımız, gencecik, dal gibi bir delikanlıydı. Cezaevi sonrası izini yitirmiş, uzun yıllar haberleşememiştik. Çok sonraları sevgili Ahmet Öztürk'ün yardımıyla yeniden iletişim kurmayı başarmıştım” diyordu. Attila ağabey, Hasan Ataman’ı “Çok dirençli bir yoldaştı” diye anlatmış, bu nedenle, görüşmek istediğini belirtmişti ısrarla…
 
Sözün kısası solculuğu hücrede test edilip onaylanmış bir devrimciydi o… Yoldaşlığın ötesinde sarsılmaz bir ağabey kardeş ilişkisi kurmayı becermiştik ayrıca… Bir kez bile birbirimizi yan bakmadığımız gibi, beni, esen yelden bile korurdu… Kimseye laf söyletmez, kimi küçük hatalarımı “Sen bizim çocuksun” diye bağışlardı… Ne zaman başım sıkışsa hep yanımda olurdu… Bilen bilir, bilgi-belge konusunda ketum bir adamdı Hasan ağabey… Kolayına zırnık koklatmazdı kimseye… Bu konudaki ilkelerini bile defalarca aşmayı becerdim… Tanıyanlar bilir mutlaka, çok güzel gülen bir insandı… Birlikte en çok ne yaptınız denirse, “Çok güldük” derim kesinlikle…
 
HER ŞEYİ ÇAYCUMA OLAN BİR İNSANDI
ÖDP’nin yayın organı olarak çıkardığımız Gökkuşağı gazetesinin mizanpajını Hasan ağabey yapardı… Zonguldak’a döneceğimiz için bir akşamda gazeteyi bitirirdik mutlaka… Geç saatlere kadar çalıştığımız o akşamlarda öylesine şaka şamata yapardık ki, saatlerin nasıl geçtiğini anlayamazdık bile… O zamanları nasıl da özlüyorum şimdi… Hiç abartısız, çok şey öğrendim ondan… Bölgenin tarihi kültürü, arkeolojik birikimi, solun gelişimi ona en çok sorduğum konular arasındaydı… Türkçenin düzgün kullanımı takıntı düzeyinde önemliydi ikimiz için de… Epey iddialaştığımız da oldu bu konuda… Ne yala söyleyeyim çoğunda o haklı çıktı…
 
O bir Çaycuma aşığıydı desem çok beylik bir söz olur, her şeyi Çaycuma olan bir insandı çünkü… Son zamanlarındaki tüm çabaları bunun üzerineydi… Ülkeyle yetinmemiş, dünyanın tüm kütüphanelerini taramıştı… Arşivinde birçok dilden kitap vardı bu yüzden… Son olarak 1700’lü yıllarda bölgeye gelen bir gezginin İtalyanca yazdığı kitabı İngilizceye çevirtmeye çalışıyordu… Çalışmaları bittiğinde bölge tarihini yeniden konuşacaktık belki de… Her şey yarım kaldı şimdi... “Nasıl tamamlayacağız” sorusu aklıma geldikçe uykularım kaçıyor… İnanın, tüm kent çok şey kaybetti, bizi biz yapan değerlerin bileşkesinde duran az sayıdaki insandan biriydi çünkü… Ah be Hasan ağabey… Zamanı mıydı şimdi…  Nasıl kalkacağız bu işlerin altından biz şimdi…