Dümenine her geçenin kafasına göre bir şeyler yapmaya çalıştığı Zonguldak acınacak hale düştü gerçekten… Uzun vadeli planlama nedir bilmeyen yöneticiler yüzünden yazboz tahtası gibi çok uzun zamandan beri… Ömrümü kentte olan biteni anlamaya vakfettim sözüm ona. İlgili, ilgisiz pek çok tartışmanın içine girdim bu yüzden, pek çoğunu da yakından takip ettim. Hiçbir maddi talebim, herhangi bir beklentim olmadığı halde, salt kendimce doğruları savundun diye pek çok bela açtım başıma… Son zamanlarda, dosttan çok düşman biriktirmeye başladım, ilkeli durmaya çalışmaktan başka hiçbir suçum yoktu oysa... Saf bir yanım var, bir yerde “Z” harfi görsem Zonguldak’tan söz ediliyor sanırım. Mevzu başkaysa bir hayal kırıklığı kaplar içimi… Sözün kısası, sabah akşam kentle doluyum ama vazgeçtim uzunu, kısa vade de bile nerenin ne şekilde planlandığını bilmiyorum… “Burası ileride şöyle olacak” diyemiyorum kentin hiçbir yeri için…

 

Ben yazmaktan, siz de okumaktan bıktınız, Zonguldak plansızlığın şahikasına ulaşmış bir kent ne yazık ki. Türkiye’nin kentleşme adına yüz karası olan bu kenti yöneten zevatın bütünlüklü düşünme yetisi hep eksik oldu nedense… Onun için tüm sokaklar Çingene donu gibi, rengârenk mesela… Kaç tür olduğunu saymaktan usandıracak kadar çok malzeme ile kaplı olduğu için, sokaklar gibi insanın kafası da bulamaca dönüyor… Kimi yer kırmızı tuğla, kimi kırmızı-beyaz parlak karo, kimi kilitli parke, kimi Arnavut kaldırımı süsü verilmiş beton, kimi çıplak beton, kimi Çin mermeri, kimi… say say bitmiyor… Kent mobilyalarıysa anamın güzel deyişiyle “deli kızın saçağı gibi” adeta… Bir tarafta başka bir malzeme var, diğer tarafta bambaşka…

 

LAVUAR ALANI NE OLDU?

Biri bir şey koyuyor bir yere, öbürü parasını babası vermiş gibi kaldırıp atıyor, yerine bir başkasını dikiyor... Daha görev süresi dolmadan hadi sil baştan… Anımsayacaksınız Secaatin Gonca zamanında kentin en ortalık yerine yapay palmiye bile konmuştu, ledli lambalarıyla tıpkı terminal yoluna yeni dikilen armatürler gibi ne kadar da rüküş duruyordu… Allah’tan söküldü de kent bir garabetten kurtuldu; “darısı yeni dikilen lambaların başına” demek geliyor içimden… Bir de bu coğrafyanın ürünü doğal ağaçları kesip, üç beş yıl sonra söküleceği kesin olan bodur fidanları saksılara ya da taşın, betonun içine dikme adetleri yok mu, düşündükçe gülsem mi, küfretsem mi bilemiyorum çok zaman… Ulu Cami’nin önündeki kavşağa yeni trafik ışıkları kondu. Fena da olmadı doğrusu…  Peki ya kentteki diğer trafik ışıkları ne halde? Onların da aynı malzeme ile değişip, bir bütünlük içinde olması gerekmiyor mu sizce? Yönetenlere göre gerekmiyor, deli kızın saçağına bizden çok onlar teşne çünkü…

 

Lavuar alanı kentin en ortalık yerinde çözümsüzlük sarmalı içinde bekliyor öylece… Oradan yükselen toz-toprak herkesi bıktırırken, devletli efendilerin üzerine hiç bulaşmıyor nedense… Hepsi kulağının üstüne yatmış, konuyu adeta unutturmaya çalışıyor… AKP, CHP’li belediye prim yapmasın diye alanın mülkiyet sorunu çözmüyor; CHP, kendi beceriksizliğini gizlemek için sesini çıkarmıyor, her şeyden habersiz Zonguldaklılarsa küfrediyor yalnızca… Telaşa gerek yok, yalan gemisi yüzüyor ne de olsa… Görün bakın; yarın seçim meydanlarında oylarımızı çalmak için ne vaatlerle çıkacaklar ortaya… Kimse de “O alan için yüz milyarlarca lira verilerek yapılan yarışma ne oldu?” diye sormayacak. Siyasetçilerin yazboz yapma hakları vardır, harcadıkları babalarının parasıdır çünkü…

 

ŞARJÖMAN RAPİD YAPISI

“Hafıza-i beşer nisyan ile malul” gerçekten… Çok çabuk unutuyoruz. İşçi Müdürlüğü binası “Aynı mimari proje ile yerine yenisi yapılmak” koşulu ile yıkıldı. Açıkça suç işlenmekten vaz geçilip de yapılsaydı, yokluğunu çok hissettiğimiz “etnografya müzesi” için yer hazırdı çoktan. Anımsayın, Dedeman Oteli yapılırken Uzun Mehmet Anıtı’nın görünümü hiç kapanmayacaktı sözüm ona… CHP’li Zonguldak Belediyesi Gazipaşa Caddesi’ni alttan geçecek, üstü yaya yolu olacaktı… Ali Bektaş, Kozlu’ya süper bir hastane kurmuş, profesörlerini bile getirmişti hatta. Dahası, Kozlu’dan çıkan sandallar İhsaniye’ye kadar gidiyordu… Hamdi Uçar’a kalsa, otel hastane çoktan yapılmış, memleketin dört bir yanından şifa bulmak isteyen hastalar akmaya başlamıştı… Acil eylem planı içindeki duble yollar, yüz gün içinde bitiyordu… Yalanlarını seveyim hepsinin…

 

Kent Konseyi Başkanı Yesari Sezgin tarafından önerilen proje ile liman içinde bulunan “Şarjöman rapid” yapısı, seyir terası haline getirilecekmiş şimdi de. Kafeterya ve satış amaçlı dükkânların da yer aldığı çalışma bittiğinde, kentimiz yeni bir kentsel mekân kazanacakmış… Buyur buradan yak desem yeri… Tam da o bölgedeki adliye binasına ana binadan daha büyük bir ek bina yapılıyor. Hemen yanındaki Maden Şehitleri Anıtı yapımı süren Maden Müzesi’ne taşınıyor. Belediyenin bir de dolgu planı var. Yesari Sezgin TMMOB Şehir Plancıları Odası Başkanı da aynı zamanda. Zonguldak’ı yapı bazında değil, kentsel ölçekte düşünmesi gereken kişilerin başında geliyor sözüm ona. Tam bir kakofonin yaşandığı bölgeyi Maden Mühendisleri Odası önünden başlayan ve liman arkasını da içine alacak,  hatta oradan mevcut varagel vasıtası ile Fener’e kadar uzanacak bir rekreasyon alanı olarak bütünlüklü bir şekilde planlamayı aklına getirmiyor nedense. Tıpkı siyaset esnafının akşam lakırdısı sırasında akıllarına getirip, uygulamaya koyduğu nevzuhur fikirler gibi, tek bir yapıyı modernize ederek kente değer kattığını sanıyor. Yapılacak bir seyir terası ile bize adeta keyif bağışlıyor… Projede bir sergi rampası da varmış, nostaljik malzemeler sergilenecekmiş orada. Bana sorarsanız eski meclis başkanının galerinin üst katına sığmayan incik boncuğu konsun oraya da, kutlu efendimize yapılan görev tam anlamıyla ifa edilmiş olsun…