Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesinde Hasta ve Refakatçi olmak…

İnsanın kendini anlatmasını pek sevmem ama bazen her nedense sanki ihtiyaç da duymuyoruz değil. Bu gün biraz kendimden bahsetmek istiyorum. 35-40 yıldır Hastaneleri ve Huzurevlerini ziyarete giderim. Giderken genellikle birkaç Karanfil, su veya kâğıt peçete getiririm. Bunları vermek için illaki bir tanıdık aramam. Ziyaret günleri ziyaretçisi gelmeyenleri özellikle çok yaşlıları önce gözlerim sonra gider vereceklerimi verir biraz sohbet ettikten sonra oradan ayrılırım. Bu ziyaret ettiklerimin bir kısmıyla köylere arkadaşlarımı ziyarete gittiğimde tesadüfen karşılaşırım. Çok farklı tarifsiz duyguları bu sayede yaşamış olurum. Bunun iki faydası oluyor birincisi iç huzuru daha hazlı yaşamak ikincisi ise insan ilişkilerini geliştirmek.

Köy insanımızın hastanede yatan hastasını yalnız bırakmamak için ne sıkıntılar çektiğini bilenlerdenim. İnsanımız ne kadar bilinçli olursa olsun kendisini evinden uzakta özellikle hastanede olduğu zamanlarda yanında kimse yoksa hep Garip hisseder. Çevresinde onunla ilgilenen güler yüzlü insanlar görmek ister. Yanında birinin olması ona huzur verir. Hastaya bu huzuru sadece refakatçisi sağlayamaz, daha doğrusu refakatçinin verdiği huzur hastaya yetmez. İşte hastanın bu zayıf anlarında yardımına hemen Doktorundan hemşiresine ve hatta temizlik görevlilerinin de içinde bulunduğu sağlık emekçileri koşar. Düşünün, bir Ürolog veya bir Ortopedist Doktor günde yüz-yüz yirmi beş hastayı poliklinikte muayene edecek sonra Ameliyata girecek, sonra haftada iki gün nöbet tutacak, sonra ailesi ve çocuğu ile ilgilenecek evde istirahatte iken her an hastaneden çağrı bekleyecek, sonra mesleği ile ilgili bilimsel gelişmeleri takip edecek ve bu arada hastasına da ilgi gösterecek. Bu durum hemşireler hatta tüm sağlık personeli içinde geçerli. Sağlık personelinin bu kadar sorun ve telaşı arasında hastasına karşı güleç yüzlü olmasına aklım ermiyor. Sağlık emekçilerinin her bölümünden dostlarım var, onların sorunlarını yakından takip etmeye çalışan biriyim. Hayretim birazda o yüzden. Hastaları ziyarete gittiğimde veya refakatçi olarak hastanelerde kaldığımda genel olarak hastaneden taburcu olana kadar hastane personelinden hiç kimse benim gazeteci-yazar olduğumu bilmez. Bilmeleri de gereksiz. Böylesi daha doğal görünümlü oluyor hem hastamı bekliyorum hem hasta –sağlık personeli ilişkilerini gözlüyorum. Tabi bunu yaparken sağlık personelini kesinlikle şimdiye kadar sorgulamadım ve sorgulamamda, çünkü benim –bizlerin felsefesinde olumsuzluklar bireylerden değil sistemin kendisinden kaynaklanır. Hasta ve sağlık personeli arasında bazen hiç mi sürtüşme olmaz? Tabii ki olur, hepimiz insanız ve duygusal yanlarımız var, tabii ki zaaflarımızda olacak ama bunlar çok az ve temelinde yöneticilerin hastayı sağlık personeli üzerine kışkırtmasıyla olan şeyler, hiç yaşanmaması en güzeli.  

Bu yazıyı, Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesinde yatmakta olan  iyi bir dostumun yanında refakatçi kaldığım anlarda yazdım. Tabii bu arada aynı serviste tedavi gören eski dostlarım; Eğitim-Sen Zonguldak Şube Yöneticilerinden Orhan Yılmaz, Çaycuma Örmeci Köyünden Cemal Tavukçu, TTK Kilimli Bölümünden iş ve mücadele  arkadaşım Mustafa Sarıoğlu ile karşılaştım. İnsan böylesi anlarda daha birHüzünlü-sevinçli karışık duygular içinde oluyor.

Kaldığım yer Üroloji servisiydi, hastam idrar yollarından Kangrenli bir hastaydı. Doktorumuz Atatürk Devlet hastanesinin özverili doktorlarından ve hastalarına karşı yüzünden gülücüğü eksik olmayan Op. Dr. Okan Biçgi idi. Okan Hoca ve Ameliyathane ekibinin başarılı operasyonu sonucu hastam sağlığına kavuştu. Hasta evraklarını çabuklaştıran kat  Sekreteri Engin Sarıoğlu’na ve  hastaların gözbebeği sayılan ve en önemli işlerden birini, pansumanları yapan Nevzat Er’e  katkılarından ötürü teşekkür ederim. Üroloji servis Pansumancısı Nevzat Er’i 5 yıldır hastanedeki görevinden tanırım.  Bazı hastalar onun için, “Çok acımasız” diyorlar. Doğrudur,   acımasız  olabilir. Ama bu iş’te başka türlü olmaz ki? Ben olsam yaraya hiç bakamam ama Pansumancı Nevzat hiç oralı değil pansuman yaparken dikkat ettim yüzü hiç gülmüyor ama pansuman işi bittikten sonra işini başarıyla tamamlamış olmanın huzuruyla yüzünde hafif tebessüm beliriyor.

Hele Kat hemşireleri. Sanırsınız ki onların Ailevi-kişisel hiçbir sorunları yok. Hepsinin de hastalara yaklaşımı sanki bir Anne şefkatinde, onların arasında da, hastaya iğne-serum gibi şiddet içeren ilaç zerk ediş anlarında yüzü hiç gülmeyenler var ama onlarda işleri bittikten sonra tebessümü eksik etmiyorlar. Üroloji Servis Hemşireleri; Mine Emral, Güner Kurt, Sibel Fato, Emine Coşkun, Şenay Kara, Fatma Kar, Hülya Kaya Hemşirelere, hiç kendi özel sorunları yokmuş gibi hastalara karşı özverili davranışlarından ötürü şahsım ve hastalar adına teşekkür ederim. 

Tabii ki Temizlik görevlisi emekçiler; İdris Çokadar, Yıldıray Kar, İsmail Aydın, Sema Bayraktar ve Birol Can kardeşlerime de İşlerine ve hastalara gösterdikleri yakın ilgi nedeniyle teşekkür ederim…