Ta çocuk yaşlarımdan beri yazı hevesi var içimde. Okumak, bilgiye ulaşmak, yanıtını bulduğum bir sorunun yerine onlarca soru koyup hayatı çoğaltmak en büyük amacım oldu zamanla… Hiç usanmadan sorularımın peşinden koşup durdum. Hamurumdan mı ne, vicdan terazim hep hassas tarttı nedense, insanlara haksızlık yapmamak için, olaylara kılı kırk yaran bir titizlikle yaklaştım. Pek çok açıdan bedeli ağır olsa da, kendimi vicdan terazisinin hep özveri kefesine koydum, beni ben yapan en önemli değer de bu oldu zaten. Sorularım çoğaldıkça duyarlılığım arttı, insana, doğaya değil yalnızca, canlı cansız tüm varlıklara karşı büyük bir sorumluluk birikti içimde. Ve doğal olarak dünyadaki her şey bana dert olmaya başladı.

 

Çok şükür ki yalnız değilim bu hususta… Koca Usta’nın dediği gibi tıpkı: “…Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar / her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var. / Dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık / aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz…” Bir araya geldiğimizde hep bunları konuşuruz onlarla. Şehir, memleket derken bir bakmışız evren konuk olmuş masamıza… Oradan kültür sanat konularına dönmüşüz… Fener – Galatasaray muhabbetinin en koyu yerinde bile bir insani mesele ansızın çengelleniverir ortama… Çok eğlenip, kahkahanın birini diğerinin peşine eklesek de, pek çokları için epeyce sıkıcıdır muhabbetimiz… İster rakının huzurunda olsun, ister bambaşka bir mekânda, her sohbetin ardından, hayata dair yeni görevler sırtlanarak ayrılırız birbirimizden… Bundan da hiç de gocunmayız…

 

HOLDİNG MUHİBİ YAZARLAR

Hal böyle olunca iş gelip gidip siyasete dayanır elbette. Doğrusunu söylemek gerekirse, siyasi tartışmalar epey hararetlendirir bizi… Yok, hayır, kimi öngörülerimiz olsa, sohbetlerimizde bazı olasılıklar değerlendirilse de, “Hangimiz nereden aday olalım”, “Kimi nereye taşıyalım”, “Kimin ayağını nasıl kaydıralım”, “Bilmem neredeki seçimi kazanmak için hangi kumpası çevirelim” gibi konuların sözü bile olmaz aramızda… O taraklarda hiç bezimiz yok çünkü… Günümüzde, “Al takke ver külah hokkabazlığının diğer adı” olan politikacılığı becerecek hüner olmadığı gibi, düşünsel birikimini siyasi ikbale tahvil edecek akıl da yok hiçbirimizde…

 

Bir de cahil muhabbeti çok güldürür bizi. İsimlerini vermeyeyim şimdi, tüm cehaletlerine karşın köşe yazarlığına soyunmuş Pişekâr’lar yakın takibimiz altındadır örneğin. Fikri hiçbir çabanın ürünü olmadığı ilk sözcüğünden anlaşılan yazılarını yüksek sesle okuruz birbirimize… Katledilen Türkçe içimizi yaksa da, delibozuk cümlelere göz yaşartan kahkahalar eşlik eder çoğu zaman… Kimi siyasetçiler için kurdukları içtenliksiz övgülerin altındaki akçeli ilişkiler çarpıverir gözümüze, o vakitlerde daha çok güleriz… Ya da durduk yerde holding muhibi kesilip, insanlığın kirli teknoloji diye bir kenara koyduğu santralleri öven dehşetengiz yazıların altındaki niyet tüm çirkinliğiyle sırıtırken, “Bunca cehalet ancak yazar olmakla mümkün” der, hepten koyuveririz makaraları…

 

AZİZ NESİN PİRİMİZ, “ZÜBÜK” BAŞYAPITIMIZDIR

Söylemeye gerek yok belki, üstadımız, pir-i mugan’ımız, kanaat önderimiz, ağır abimiz Aziz Nesin’dir bizim. Bu toplumu ondan daha iyi anlayıp mizahın yakıcı diliyle anlatmayı beceren bir başka yazar yoktur çünkü… Hele “Zübük” başyapıtımızdır. Hâşâ huzurdan onu kutsal kitap sayan zındıklar bile vardır aramızda… Bizdeki kimi köşelerin yazarları gibi, cahil cesaretine utanmazlığını da ekleyen arsız siyasetçilerin bilginin, erdemin, ahlâkın karşısında nasıl galip geldiğini, toplumun yalanlarla nasıl uyutulduğunu anlatan olağanüstü güzellikteki kitap edebiyatımızdaki en başarılı kara mizah örneklerinden biridir de aynı zamanda… Bu fakirin yazarıyla aynı masada rakı içmek gibi, torunlarına miras bırakacağı bir anısı da mevcuttur.

 

Evet, bir kavga veriyor Zonguldak. Tarihi, kültürel olduğu kadar doğal dokusu yok ediliyor. Emin olun her zamankinden daha büyük bir tehlike var kapımızda… Ağzımıza çalınan “enerji üssü” balıyla termik cehenneme çeviriyorlar kentimizi. Holding muhibi kalemşorlarsa, “Kömür kentinde santral normal” diyerek dezenformasyon yayıyorlar ortalığa. En açık şekliyle yazıyorum: Ya art niyetli, ya da cahil bunlar… Kireçlik’te, Çatalağzı’nda, Muslu’da, Filyos’ta Saltukova’da planlanan onlarca santralin tamamı ithal kömüre dayalı olarak projelendiriliyor. Nasıl benzinli araçlarda mazot kullanma olanağınız yoksa, üretim bandı ithal kömüre dayalı olarak oluşturulan santralde Zonguldak kömürünü yakmanız mümkün değil. Olay şu: Kolombiya’dan gelen kömür, Çinlilerin kurduğu santrallerde yakılacak, çocuklarına kapıcılık, bekçilik, çaycılık yapmak düşen Zonguldaklılarsa zehrini yutacak… Holding muhibi yazar müsveddeleri de avantasını yiyecek… “Zıkkımın Kökü” pirimin diğer bir kitabının adı değil miydi?