Kendinden olmayanı yok sayarak günahlarından arınabilir mi insan, ya da vicdanını rahatlatabilir mi insan?” Sadece soruyorum. Zira ötekileştirmenin dibine vurduk bu günlerde.
Dürüst olmayı erdem sayarak sarıldım yıllarca ve bedelini de her daim ağır ödedim." Hiç matah bir şey değilmiş hem kabul de görmüyor biliyor musunuz?". Fırıldaklıklar in dürüstlük out, dünyadaki en zor iş, dürüst olabilmekten ziyade dürüst kalabilmekmiş, bunu çakallarla dans ettiğimiz bu günlerde daha iyi tahlil edebiliyor insan.
Bahaneler üretmekte üstümüze yok diye düşünüyorum, köşeye sıkıştığımız zamanlarda bir sistem vesvesesi tutturmuş gidiyoruz, sistem kurbanları her geçen gün çoğalıyor, izlerini çok ağır taşıyarak üstelik.
Kime inanıp kime güveneceğimizi şaşırdık, inancımızın bile kodlarıyla oynuyor birileri. Taşın altına milletçe elimizi koymadığımız sürece sorgulayamadığımız sürece, uzaktan ve yahut yakından kumanda aletlerinin denekleri olarak bitecek ömür.
Sorumluluk alınacaksa hakkını vermek gerekir, birileri mücadele ederken birileri küpünü doldurmamalı.
Rahmetli babaannem çok özlü söz söylerdi, yaşamın merdivenlerinde yoruldukça, yoğruldukça, kulağa küpe olsun tecrübe olsun diye dilinden düşürmezdi. Bunlardan biride örneğin "çamura batan da bir, yan yatan da bir" derdi, akışın olurun önüne hiç bir güç duramaz.
Malum ülkenin içinde tuhaf şeyler oluyor, gün geçmiyor ki akla hayale gelmeyecek gerçeklerle yüzleşmeyelim.
Aklın almadığı, mazeretlerin arka arkaya sıralandığı ama birçoğunun inandırıcı olması bir yana, komik olarak nitelendirildiği bir sürü mazeret listeleri asılıyor algılara.
İnanmadığımız, kabul etmediğimiz, edemediğimiz ve bütün hiddetimizle reddettiğimiz yanlışların altına, farkına dahi varamadan imza atıveriyoruz bir anda.
Milliyetçi yanımızı kaybetmekten korktuğumuz şu günlerde, öylesine çok çaba sarf ediyoruz ki nereyle mücadele edeceğimizi şaşırdık işin doğrusu.
Beraber yürünen yollarda bir bakıyorsunuz birbirini arkasından vuran bencilik egosu, bir bakıyorsunuz en yakınınızdakinin sizin gözünüzün içine baka baka sinsi planlar yapması, neresinden tutsanız iki ucu bir olan değnek misali şapşallaşıyorsunuz.
Sorumluluk almanın ve alınan sorumluluğun hakkını verebilmenin hiç kolay olmadığıyla yüzleşiyorsunuz. Nereye doğru yolculuk yapıyoruz belli değil, kaç parçaya bölündüğümüzü sayamaz olduk, öteki, beriki, ondan şundan bundan derken birlik olgusunu şutlayan cehaletin piyonları gibiyiz.
Biz bu toprakların bekçileri olmaktan ziyade sahibiyiz aynı zamanda. Bir istiklal savaşının gazisi olan büyükbabamın ceketinin yakasında sayısından ve ağırlığından ziyada şan ile taşıdığı madalyalarına gösterdiği özeni, saygıyı gözlemleyerek geçti çocukluğum.Köy evlerinde gaz lambalarının ışığında ocakta yanan ve odayı gaz lambasından çok aydınlatan ateşlerin, közlerin ışığında, ısısında gözleri dolan ve bu vatanın savunucusu olmaktan onur duyan bir ak sakallı dedenin torunu olmakla bende övündüm ta ki bugünüme kadar.
Günlerdir evimden, yaşadığım yerden uzaktayım, anlamaya algılamaya çalışıyorum. Yürüdüğüm her caddede, sokakta, dünyanın dört bir yanından gelmiş ve benim vatanımda topraklarımda özgürce insanca dolaşan başka milliyetten uyruktan insanlarla yürüyor ve hatta aynı araçta aynı sokakta sırt sırta geliyoruz çoğu kez.
Biz başkalarına karşı bu kadar sevecenken neden birbirimizin kuyusunu kazıyor tahammül edemiyor ve bizden olmayan diye bir algı yaratmaya çalışıyoruz anlayabilmiş değilim, anlayan varsa da anlatmasını isterim.
Küpleri doldurmaksa maksat hiç özenmesin kimse zira bakın kırılıveriyor küpler. Birbirimizin sözüne kulak verelim, astığı astık kestiği kestik bir zihniyet gün geçmiyor ki kendini kurban etmesin. Bedelini hep beraber ödüyorsak ortaya çıkan sonuçların o halde birlik ve beraberlik olgusuna sarılmak tek çare. Konuşalım tartışalım, düşüncelerimize gem vurulmasın, fikirlerimiz çatışsın insanlığımız değil, zira insansak konuşa konuşa...