“Bu seçimlerde ne olur Abi?”

Abone Ol
Son günlerde en çok karşılaştığım sorulardan birisi de bu soru!
“Abi bu seçimlerde ne olur?”
Bu “ne olur” un “ne” sini de, o kadar hafife almamak gerekiyor…
O “ne” ki; Uçsuz bucaksız sonsuzluğa uzanan, barındırdığı iki harfle her şeyi kapsayan bir kelime…
Evet, gerçekten bu seçimlerde “ne” olur?
Bu sorunlu soruya yanıt ararken karşı karşıya kalacağımız birçok sorun da, verilecek yanıtın hemen yanında hazır bekliyor!
Birinci sırayı kapmaya çalışan ve bence en önemli sorunlardan birisi; sorulan soruya yanıt verirken kullanacağın tercih meselesi oluyor haliyle…
Sorulan soruya; soruyu soranı kırmamaya, gönlünü hoş tutmaya ve yüzündeki gülümsemenin, gözlerindeki ışıltının sönüp gitmemesine özen göstererek mi yanıt vereceksin?
Söze; dünya ve ülke koşullarını dikkate alan kısa bir değerlendirmeyle mi başlayacaksın, ya da doğrudan Zonguldak meselesine mi gireceksin?
Yoksa bu muhtemel olasılıkları dikkate almadan, gördüğün gerçekler ve inandığın düşünceler doğrultusunda bir yanıt mı vereceksin?
Bakın şimdi okurların çoğu ve belki de siz dahi;“Bu adam lafı dolandırıp, dolandırıp kıvırmaya mı çalışıyor acaba?” gibi bir hisse kapıldınız bile…
Neyse, bu “hissi” hemen uzaklaştırın kafanızdan!
Yazıya böyle bir giriş yapmamın asıl nedeni; sık sık yaşadığı krizlerden kurtulamayan kapitalist dünyanın, bölgemizin ve ülkemizin kaotik durumudur.
Kaotik durum ise; her an her köşede hazır bekleyen “Kaos” demektir!
Burjuva demokrasilerinde “egemenlik” kayıtsız ve şartsız sermaye sınıfınındır!
Bu egemenlik de “Paranın Padişahlığına” dayanır.
7 Haziran Genel Seçimlerinde bu durum değişmeyecek…
Çünkü parlamenter sistemde, bu egemenlik kapitalist devletin diğer üstyapı kurumlarıyla birlikte parlamento vasıtasıyla yürütülür.
Ülkemiz de yaşanan “kaos” ortamında, bu egemenliğin (güç kullanımı ve sermayenin paylaşımı açısından) kimler tarafından ve ne şekilde kullanılacağı belirlenecektir.
Siyasi arenayı toz duman kaplamıştır.
Bu toz duman arasında, gerçekte kimin ne olduğunu anlamak da oldukça zorlaşmaktadır.
Vatandaş, büyük çaplı bir “algı” operasyonuyla kuşatılmıştır.
Fakat bu karmaşık durum, 7 Haziran genel seçimi ve milletvekili seçimlerinin önemini azaltmamakta, aksine daha da artırmaktadır.
Bu seçimlerin “PİN Kodu” AKP iktidarından ve padişah adayından kurtulmaya kilitlenmiştir.
Sermaye sınıfı ve emekçiler açısından çok farklı nedenleri olsa da, yeni bir umut arayışına açılan kapının (aranan) anahtarı olmuştur.
Bu seçimlerde aranan anahtarın adresi CHP ve HDP olarak şekillenmiştir.
Umuda açılacak kapının anahtarı; CHP oylarının %30’u geçmesi, HDP oylarının da %10’u aşması uçkuruna bağlanmıştır.
CHP ve HDP’nin parti programları, benim siyasi programlarım değildir.
Ancak bu genel seçimde, hiçbir kimseye de “CHP ve HDP’ye oy vermeyin” demiyorum, demeyeceğim.
Sonuç olarak; “Umuda açılan kapıyı” arayan kitleler, bu genel seçimde yüzlerini CHP ve HDP’ ye dönmüşlerdir.
Bunun en önemli nedenlerinden birisi de; sosyalistlerin böylesi bir önerme de bulunmanın örgütsel ayaklarını kuramamış olmalarıdır…
Ve bu sınıfsal ayaklardan yükselecek örgütlü siyasal hareketlenmeyi yakalayamamış olmalarıdır bu ülkede!
Fakat ulaşabildiğim herkese “AKP’ye oy vermeyin” diyorum…
“Diktatöre boyun eğmeyin”  diyorum, diyeceğim!
Demek oluyor ki; 7 Haziran günü, kapitalist çemberin sınırları içindeki herkes, kendi “umut anahtarını” arayacaktır…
Bizler de; “Çemberin sınırları dışına açılan kapıyı bulmak ve o kapıya uygun anahtarı üretmenin yollarını arıyor olacağız.”
Kapitalist sömürü çemberinin sınırları, sürekli kriz basıncıyla zorlanmakta ve geçen her gün yıpranmaktadır.
Sömürü çemberinin içinde insana yakışır bir yaşam alanı bulamayan bedenimiz, çemberin dışında ki “En güzel ülke ve dünya” hayallerinin ardındadır hala…
Umuda açılan kapının anahtarı, kapitalist sömürü çemberinin dışındadır.
Asıl temel mesele de budur!