Eniştem, bizi öper mi

Eniştem, bizi öper mi
 
Bizim gazetenin sekiz sütuna yaydığı başlık güzeldi doğrusu: “Madenler Enişte’ye emanet!”
Okuyunca çocukluğumuzdaki bir tekerleme geldi aklıma: “Eniştem, eniştem, on parmağı gümüşten…”
Berat Albayrak, namı diğer Enişte, kırk yaşına basmadan,büyümek ne kelime, son on yılda füze hızıyla azmanlaşan bir holdingin CEO’luğunun yanısıra enerji bakanlığı gibi önemli bir makamın da sahibi oldu…
Aynı zamanda Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet müdafaa ve muhafaza etmekle görevlendirilmiş necip Türk gençliğine verilen önemin de ifadesi olan bu atama bizim için de çok önemli…
Türkiye Taşkömürü Kurumunun kaderi,bağlı olduğu bakan olarak onun elinde bundan sonra çünkü…
Bu dolaysız olarak Zonguldak’ın kaderinin de Enişte’nin iki dudağı arasında olduğu anlamına geliyor…
Enişte bu konularda ne yapar bilinmez ama daha şimdiden iyi bir sonucu olduğunu söylemek mümkün galiba…
Görevi sırasında bakanlıktan daha çok cenaze levazımatçılığı yapan Taner Yıldız’ın mekanik sesiyle, mahkeme duvarını andıran donuk yüzünden kurtulmuş olduk en azından…
Enişte’nin yüzü güler mi, yoksa o da halefi gibi ocak başlarında devlet adamına yaraşır bir ciddiyet ve somurtuk bir yüzle cenazeleri beklermi, bilmiyoruz şimdilik…
Bir de termik santralmeselesi var tabii…
Halefi döneminde neredeyse dilekçe yazmasını bilen herkes başvurduğu EPDK’den bir santral lisansıyla dönüyordu Zonguldak’a…
Sayelerinde Çatalağzı – Muslu bölgesinde ciddi bir termik bloğu da oluştu...
Enişte santral heveskarlarına,“Ya bi durun azcık” mı der, yoksa birazcık da olsun nefes alabilmek içinablamıza başvurup gönlünü almamız mı gerekecek onu da zaman gösterecek elbette…
Ama şurası kesin ki, birun heveslileri mutlu olsun, en azından saray eskisinden çok daha yakın artık bize…
 
BU KENTTE FİKİRLER DEĞİL DE EGOLAR YARIŞIYOR
Kabine açıklandı, kamuoyunda durduk yerde Zonguldak için bakanlık beklentisi oluşturan erbabı kalemin tüm hevesi kursaklarında kaldı…
Yanlış anlaşılmamak için peşinen söyleyeyim, kimseye laf sokmak ya da polemik yapmak derdinde değilim…
Az sayıda da olsa okurlarım bilir, o türden kısır tartışmalar, fikirden daha çok egoların yarıştığı münazara tadı bile olmayan münakaşalar bana göre değil kesinlikle…
Kente dair tüm meseleleri enine boyuna tartışmak istiyorum, bu konuda da açıkça söylemek gerekirse muarız bulamıyorum kendime…
Lafı eğip bükmeden yazan, meseleleri kendi bağıntıları içinde derinlikli olarak ele alıp çözümler sunan fikir adamları bizlerin cahilliğinden tırstığından olacak, hiç ortaya çıkmıyor ne yazık ki…
Her şey karşıtlıklar üzerinden ifade ediliyor, en sıradan tartışmalar bile küskünlükle sonuçlanıyor bu yüzden…
Hazret, bir siyaset adamı ya da gazeteci olarak değil de sankipeygamber olarak görüyor kendini, yarı buçuk aklıyla kendini dokunulmaz ilan edip, farklı bir şey söyleyene anında taarruza geçiyor…
Bu işin bir de dostluk, düşmanlık tarafı var tabii ki…
Dostluklar daha çok nemalanılan çevreye göre oluşuyor, bu da, üç günde bir görüş değiştirmesine neden oluyor mübareğin…
Dün tam karşısında yer alınan bir insanla bugün dost olunabiliyor, bugünkü dostlarla yarın yollar ayrılabiliyor çünkü…
 
BAKAN OLSA NE OLUR, OLMASA NE OLUR
Evet, son derece komik bulduğum bakanlık beklentisinin saçmalığından söz ediyordum…
Çok açık yazıyorum, kentsel bir vizyon ortaya konmadıkça, kabinede bakanın olsa ne yazar, olmasa ne yazar…
Son birkaç yıl hariç her dönem etkili bir yerde bir Zonguldaklı oldu mutlaka…
Bakanları aymaya kalksam, köşemde yer kalmaz mesela…
Yalnızca bakan mı, başbakan, meclis başkanı, iktidar ya da muhalefet partilerinde sürüsüne bereket grup başkanvekili çıkardı bu memleket…
Meclis katibi, yazmanı, saymanı, genel idare kurulu üyesi, genel müdürü, müsteşarı, falanı, feşmekanı olarak bir dolu insan zaman zaman ülkenin kaderine hükmetti de Zonguldak’a iğne ucu kadar faydası olmadı…
Olamazdı da…
Çünkü bu kent ne istediğini bile bilmiyor daha…
21. yüzyıldan beklentilerinin ne olduğu, ülkede hangi görevleri üstleneceği, nelere talip olunması gerektiği konusunda en küçük bir tartışma bile yapılmıyor…
Gazetecisinden bürokratına, sivil toplum örgütü yöneticisinden sıradan vatandaşına kadar kimsenin umurunda da değil zaten…
Herkes pozisyon kapmaya, günün önemli ismi olmaya, cukkayı kapıp buralardan kaçmaya çalışıyor…
Hal böyle olunca kötü son kaçınılmaz oluyor…
Felaket tellallığı gibi olacak ama bir süre sonra“Enişte bizi neden öptü…”manşetleri gazeteleri kaplayacak…