“Sahipsiz Zonguldakspor” sloganını son zamanlarda çok duyuyoruz. Hemen her kesimden insan bu şehrin ileri gelenleri ve siyasiler neden bu takıma sahip çıkmıyor diye serzenişte bulunuyorlar. Elbette haksız değiller. Birçok siyasi liderin memleketi ya da seçildiği ilin takımına yaptıkları göz önüne alındığında ister istemez halkın böyle bir beklentisi ortaya çıkması yadırganamaz. Maalesef ilimizin geçmişini incelediğimizde çok fazla siyasetçinin Zonguldakspor için mücadele etmediğini görürüz. Sanırım bu bizim kaderimiz. Eski Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy ve eski belediye başkanımız Hüseyin Öztek başta olmak üzere elbette Zonguldakspor’a hizmet etmiş siyasiler mevcut ama Başbakan, Meclis Başkanı ve bakanlar çıkarmış bu şehir çok daha fazlasını hak etmiştir.
Öyle isimler var ki adıyla seçildiği ili her anlamda kalkındıran ve şehrin takımının üst liglerde mücadele etmesini sağlayan. Bizim de 70’lerin sonu ve 80’li yıllarda Türk siyasi hayatında fırtınalar estiren, Zonguldakspor tribünlerinde posterleri açılan, sokakta oynayan çocukların dahi yüzünün kömür karasına değdiği Zonguldak ilinden defalarca milletvekili olarak meclise yolladığımız Karaoğlan merhum Bülent Ecevit’imiz var. Var olmasına var elbet ama kulübe başarı dileme faksı çekmenin dışında çok fazla bir getirisi olmamış maalesef. Futbola karşı mesafeli bir duruşu olduğu bilinen Bülent Ecevit aynı duruşu Zonguldakspor’a karşı da sergilemiş ve Zonguldakspor maçlarında boy göstermemiş. Bunun nedenlerini araştırmak zorunda hissettim kendimi. Ve sonuç olarak çok entresan donelere ulaştım. Merhum Ecevit’in gazetecilik yaptığı yıllara ait bir futbol yazısı geçti elime. Ne yalan söyleyeyim içten içe sitemliydim Halkçı Ecevit’e yazıyı okumadan önce. Ancak yazıyı okuyunca küçük bir duraksadım. Ve Ecevit’in neden Zonguldakspor’a beklentilerden daha az destek olduğunun cevabını buldum. Yazıyı siz değerli okuyucularım ile paylaşıyor ve yorumunuza bırakıyorum.
Türkiye 1954’te ilk kez katıldığı Dünya Kupası’na 7-2’lik Batı Almanya mağlubiyeti ile veda etti. Bülent Ecevit, birçokları için hezimet olarak görülen maçı, kendi bakış açısıyla değerlendirmişti: ‘İsviçre’de futbol takımımızın 7 gol yiyerek Almanlara yenilmesi bir milli felaket oldu. Milli takımımızın şerefi daha iyi korunmalıdır falan filan. Ne kadar garip karşılarsanız karşılayın, ben böyle yenilgilere üzüldüğüm kadar seviniyorum da. Çünkü bir de aksini düşünün. Ya futbolcularımız Almanlara 7 gol atıp da yurda dönselerdi, o zaman nasıl sevinecektik! Yalnız küçük dağları değil, sıra dağları da biz yaratmış olacaktık. Ne kadar aşağılık duygumuz varsa bir anda ortadan silinecek, kendimizi büyük devletlerle bir hizada görecektik. Bir millet ne futbolda ne de güreşte dünya şampiyonu olmakla büyük, ne de sonuncu gelmekle küçük millet olur. Futbolda küçücük Uruguay, kocaman Amerika’yı da, haşmetli İngiliz İmparatorluğunu da temizler. Ama Uruguay, adı maçtan maça duyulan bir zavallı memlekettir. Uruguay’a yenilmekle ne Birleşik Amerika, ne İngiltere ne Fransa ne de Batı Almanya şanından kaybeder. Ne gururları incinir ne şerefleri eksilir, ne de kimsenin aklına bu memleketlerin büyüklüğünden şüphe girer. Uruguay yahut Macaristan’dan bir futbol sahasında kaç gol yerlerse yesinler, Amerika gene dünyanın en büyük devleti, İngiltere gene dünyanın en olgun cemiyeti, Fransa gene dünyanın kültür merkezi ve Almanlar gene dünyanın en başarılı milletidir. Bize 7 gol atmakla Almanların şeref ve itibar hanesine tek bir not bile ilave edilmiş değildir. Milli itibarımızı bağlıya bağlıya bir topa ve güreş minderine bağlamışız. Oysa ki bunlar spordur. Biz yüzyıllardan beri başka sahalarda, mesela bilim, mesela fen, mesela kültür sahalarında yediğimiz golleri hesaplayıp, eğer döğüneceksek onlar için döğünelim!’
Ayrıca Ecevit 1954 yılında ABD gezisi sırasında gittiği bir Amerikan futbolu maçına dair izlenimlerini şöyle paylaşır. Salem'e geldiğinin ikinci günü, bir dâvette yeni tanıştığım bir Amerikalı kendisine futbol maçına gittiniz mi diye sorar. Ecevit, gitmedim cevabını verir. Ne zaman gideceksiniz diye sorduğunda ise ben futbol maçına gitmem diye yanıtlar. Buradan Ecevit’in futbola karşı olan duruşunu anlayabiliriz. Oysa Yazı işleri müdürü onun maç biletini almış ve kendisinden karşılaşma üzerine bir yazı yazmasını istemiştir. Mavi Şeytanlar lakaplı Üniversite takımı ile Süvariler lakaplı Ordu takımı arasında oynanan bir Amerikan Futbolu karşılaşmasını yerinde takip ederek karşılaşma ile ilgili düşüncelerini kaleme alır. Hem de Amerikan futbolunun ayakla oynanmadığını bilmediği halde. Oyuncuların birbirlerinin üzerine çullanmalarını da ilk başta anlayamaz. Zamanla oyunun kurallarını ve nasıl skor elde edildiğini kavrar. Bu acayip futbolu görmesi için Amerikalıların neden ısrar ettiklerini ancak zamanla anlayabilir. Maçın kendisi bir itişip kakışmadan, bir kavgadan ibarettir, ama oyuncular hemen hemen zırhlı olduğu için kimsenin burnu bile kanamaz. Görüldüğü üzere Ecevit her türlü futbol oyunu ile içli dışlı değildir.
Bülent Ecevit konusunda bir diğer önemli bilinmesi gereken husus daha mevcut. 1980 Moskova Olimpiyat Oyunları öncesinde ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Sovyetlerin Afganistan’ı işgali sona ermezse, oyunları boykot edeceğini açıklamasına rağmen Sovyetler askerlerini geri çekmez. Amerika’nın başını çektiği 65 ülke olimpiyatları boykot eder. Bu ülkelerin arasında Türkiye de vardır. Başbakan Süleyman Demirel bakanlar kurulu toplantısının ardından ‘Afganistan işgal edilmiştir. Bu olaya reaksiyonumuzu, olimpiyatlara katılmayarak gösteriyoruz’ açıklamasını yaparak boykotu desteklediğini açıklar. Bülent Ecevit ise ‘Sporu, sanatı ve bilimi siyasetle birbirine karıştırmama kanısındayım’ açıklamasında bulunur. Olimpiyata katılıp katılmamaktan çok bir ülkenin başka ülkeler üzerinde hegemonya kurmaya çalışması onun için çok anlamsızdır.
Merhum Ecevit’in futbola bakış açısına tam anlamıyla katılmasam da kafamdaki soruların cevabını öğrenme açısından çok faydalı bir araştırma oldu. Bülent Ecevit, diğer siyasiler gibi olsaydı eminim Zonguldakspor, 80 öncesi dönemde şampiyonluklar yaşar ve merhum Hüseyin Öztek Başkanımızın hayalini kurduğu Avrupa kupalarında ülkemizi temsil ederdi. Ama o başkaydı. Maden işçileri haftalık ve yıllık izin haklarına Bülent Ecevit’in 1961 yılında Çalışma Bakanı olarak görev yaptığı dönemde kavuştuklarından Ecevit’e karşı şartlar ne olursa olsun günümüzde dahi şükran dolular. Maden İşçileri demek Zonguldakspor demektir.
Özlem ve Hasretle…