RESET

Abone Ol

Bugün kendimi resetlemeye niyet ettim. Aslında geceden kurdum niyetimi, hani başımızı yastığa koyduğumuzda muhasebesini yaparız ya hayatın. Hatalarımız, yanlışlarımız(!) vardır başkalarından çok  kendimize  zarar verdiğimiz….Ola ki bu sözünü ettiğim hataları yanlışları   art niyetli kötü hatalar olarak değerlendirmeyiniz, onlarda vardır mutlaka, sütten çıkmış ak kaşık olamaz hiçbir insan evladı. Muhasebe okumadım ama anlarım bu işten, en azından hiçbir şey değilsem de adilimdir kendimden çok çevreme.

Son zamanlarda yaşadığım ya da şöyle söyleyeyim “yaşatılan” çirkinliklerin üzerime düşen ağırlığıyla mücadele ederken en yakınımda bulunanların fikrine başvurmuşluğum var elbette. İyi analiz yapacaklarını düşündüğüm birkaç görmüş geçirmiş dostların fikirlerini hayat kullanma kılavuzu gibi başucuma koysam da yeterli bulmadığımı söylemek isterim. Nedeni ise herkesin bakış açısı ve öncelikleri ve değerleri farklı birbirinden, sanırım en bariz sebep bu. Görmüş geçirmiş olarak nitelendirdiğim güzel gözlü dostların en büyük eleştirisi, kendime haksızlık yaptığımla alakalıydı çoğunlukla, çok ayrıntıcı ve çok hassas olduğumu da ekleyiveriyorlardı peşine.

Bırak hayatın akışına o nereye götürürse oraya.  Olur mu hiç öyle şey, uçurum kenarından çok defa dönmüş biri olarak, yok öyle gözü kapalı güvenmek, bunun adı hayat da olsa temkinli olmak artık kaçınılmaz..Bıraksalar kendi halime sokmasalar burunlarını  ben kendi çapımda, kendi dünyamda,   çuvaldızla muhatap yuvarlanıp gidiyordum.  Yinede kulak verdim, bir bildikleri vardır dedim, geçmişe, olaylara, yaşananlara bir sünger çekiver hadi kızım,  sonrada ediver niyetini. İşte öyle doğdu bu niyet işi ta geceden.

Nasıl olacak, nasıl olur bilmiyorum ama elimde kapı gibi niyetim var.  Bu niyetle sabahı öyle güzel bir coşkuyla,  özenle karşıladım ki sormayın gitsin. İnsanız ya hani, ağlarken gülen, düşünürken düşüncesizlik eden, içinde olduğumuz aynı anda  sadece bize has olan, iyi ve kötüyü beraberce hisseden, düşünen  insanız ya(!) olur, neden olmasın insanda kendini resetleyebilir değil mi?

Bunun için ruhumu iyi gelecek dünyevi nesnelerin dokümanını yaptı hafızam. Bir bir eksi artı serdim önüme, elde neler var bilirsem işim daha kolay olur diye düşündüm. Takılma dedim ota çöpe, eğriye kirliye, bak ne güzel bahar gelmiş, kuşlar cıvıl cıvıl ötüyor ne detone oluyorlar ne sürtene, kuzular falan serpişmiş   göğe  yere, mevsimde hakkını veriyor hani,  nereye baksan çiçeğinden doğan yaprak ışıldıyor dallarda, akasyalar açmış, menekşeler, papatyalar, daha ne olsun yok yok.

Unut dedim unut, el âlem ne demiş, ne dememiş, demişse niye demiş, kim dedirtmiş unut. Mademki niyet ettin başla bir yerden. Başladım  önce geceden, sonrada sabahtan, bir iki saat her şey güzeldi, güllük gülistanlık anlayacağınız, olacak dedim bu iş olacak. Kendime telkinler, gaz vermeler,  amaaaaan  boş ver kızım, dünyayı sen mi değiştireceksin, böyle işte hayat, bir gün iyi, bir gün kötü, sırası gelene vuruyor piyango, kabul edeceğiz başka çaresi yok. Zaman adam kayırma zamanı, sorma sebebini olağan şeyler bunlar,  birilerinin borusu daha çok ses çıkartıyor bu ara o kadar.

Hay demez olaydım, hay dilimi eşek arısı sokaydı, piyango lafını duydu ya şeytan, beni hiç mağdur eder mi? Bu, bugün çok havalandı, reset falan, haddine mi düşmüş senin,  geldi en paşa piyango.

Kabahat bende, kapasana telefonunu, çiçek böcek takılacaksın madem. Kes irtibatı dünyayla, ne işin olur sosyal medyayla, borazanla. İyi düşün iyi olsun denir ya hani, bende bir polyaanna havası belki dedim övgülerini söyleyecekler, hayran olduklarını bildiğimden kendileri, belki itiraf edecekler. O kadar da değil, uçma kızım uçma, dön merkeze. Bunca zamandır birikmiş bir önyargı ordusu varken peşinde, senin o küçücük beyninle karar verdiğin, iyi niyetini kandırıp peşine taktığın, yeniden başlama olumlamalarının ne hükmü kalır.  Oysa ki niyet ve başlangıçlar hayata dair kişilere değil, istisnalar hariç.

Dünya harbiden de dönüyormuş hem de ne dönme,olsun dedim bak niyetin var sen sakın sözünden dönme olur böyle yol kazaları takılma. İyide sabır taşı olsa çatlar  benim etim budum ne ki almış birileri kınaları tefleri düşmüş yola, boy seviyeleri de aynı, çığırtkanlık yapıp yandaş topluyorken el âlem, sen resetleme peşinde.  Sen anca geceden düş yola, onlar hep o yolda, vallahi şaşkınlıktan dilim tutuldu, bu kadarı da olmaz ki dediğim o kadar çok gereksizlikle, kirlilikle uğraştım ki şimdiye değin, bu kadarına ben bile hazırlıklı değildim.  Ah şu ata sözleri ah, onlara eğilmekten hiç gocunmadım bir kez daha eğildim an itibarıyla.

Onlar, Atalar  derdi ki: “Suyun ağır akanından insanın kıçı yere yakın olanından korkacaksın” Kıçı yere yakın olanlar boşuna dolanmazlar  etrafta.

Şimdi telefon çaldı da alo dedim ya hani, demez olaydım o ayrı da. Eee sosyal medyaya falan göz atmayınca teyit etmeyince de olmaz, hani sabah sabah  niyet etmiştim ya o ne olacak. Dinledim, dinledim, aaa inanamıyorum  şak diye kapadım telefonu, niyet etmeden önceki ben olsaydım, zırıl zırıl ağlıyordum şimdi. Niyet etmişim değil mi? Yakışmaz pes etmek, nede olsa azimli kadınım, örnek kadınım,  tuttuğunu koparan, yaparım dediğini yapan, he valla öyleyim. Bu gazla geçtim aynanın karşısına, şöyle baştan aşağıya süzdüm kendimi, güya kendime moral vereceğim yolundan dönme diyeceğim, sakın pes etme diyeceğim. Aman Allah’ım o ne? Bir mucize duruyor karşımda, dallarımda meyveler en güzel çiçekler ışıl ışılım.

İşte daha o an benim resetleme niyetim dank ediyor, eee kızım baksana ara sıra kendi aynana, görsene dallarını çiçeklerini, ben olsam, bende atardım taşları, göz kamaştırıyorsun ışıl ışıl valla, tü tü nazarlardan korusun yaradan.

Okudum üfledim kendimi, Allahın kudretinden sual olunmaz dedim, cömert davranmış çok şükür.  Ezilsen de üzülsen de senin dışın kadar içinde ışıl ışıl, durma yola devam keramet yaratandan ötürü sende.

Kınaları hazır bekleyenlerde yakıversinler artık onları müsait biyerlerine.

 

 

Duracaksın
Acı,
Ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
Kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
Yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
Durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
Sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan
Alaycı kargaların sesini
Dinleyeceksin,
Çiçeklerini koklayıp derin bir soluk
alacaksın.

Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.
Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
Bir zaman, ?dinlenin biraz? diyeceksin.

Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün
İstiridyeleri açarak,
Bir sevinç arayacaksın.
Hayaller kuracaksın.
Hatıralarını bir daha gözden geçireceksin.
Sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri.
Özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri.
Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan
tenleri.
Seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına
gülenleri.
Sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını,
Sevdalarını, sevişmelerini,
Özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine,
Hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları
sıkıca kucaklayacaksın.

Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında,
Tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.

Güzel bir haber gelecek belki yarın sabah.
Belki bir mektup alacaksın.
Sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana.
Serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde
kaybolduğunda,
Tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin.
Gözcünün ?kara göründü? diye bağırdığını hayal
edeceksin.
Kara, hiç görünmese bile,
Hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini
bileceksin,
Çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu
hedefle mana kazandığını anlayacaksın.

Her şeyini kaybetsen de hayallerini
kaybetmeyeceksin.
Neyi aradığını hiç unutmayacaksın.
Sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini
O kadar kavrayacaksın.
Yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar
çok düşünürsen
Öfken o kadar keskinleşecek.
Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın.
Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı
Bir uçurum koyduklarında,
Nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce,
Geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın.

Sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin.
Bir çiçek iliştireceksin yakana.
Ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini...
En çılgın hayallerini...
En çağıltılı kahkahalarını...

Acı,
Ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
Kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
Yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
Durup gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
Sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı
Kargaların sesini dinleyeceksin,
Çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın.
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.

Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.
Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
Bir zaman,
dinlenin biraz? diyeceksin.
Onları, şefkatle dinlendireceksin.
Çünkü onlara yine ihtiyacın olacak.

Ahmet Altan