İşte o yazı: Yapılan açıklamalara göre, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) tarafından Karadeniz’de yürütülen hidrokarbon arama faaliyetleri kapsamında, Sakarya Gaz Sahasının batısında açılan Göktepe 3 kuyusunda yeni bir gaz alanının keşfinin yapılmış. Her ne kadar bulunan gaz Çaycuma ilçemize bağlı Filyos’da karaya çıkarılsa da söz konusu alan Sakarya Havzası açıklarında olduğundan Sakarya Gaz Sahası olarak isimlendirilmiştir. Bu yazı söz konusu haber üzerine bana sorulan Sakarya Gaz Sahasında bulunan gazların bölgedeki kömür damarları ile bir ilişkisi var mı? Sorusunu yanıtlamak üzere mesleki birikimim ve açık kaynaklardan edindiğim bilgiler doğrultusunda yazılmıştır. Yazının amacı birilerini aklamak, karalamak, politik bir amaca hizmet veya gaz vardır-yoktur polemiği oluşturmak değil konuyu daha anlaşılır kılmaktır.
Sakarya Gaz Sahası; Batı Karadeniz içinde, Romanya-Türkiye sınırına yakın bir konumda, ülkemizin Münhasır Ekonomik Bölgesinde (MEB) ve Zonguldak ili Filyos ilçesinin yaklaşık 170 km açığında su derinliğinin yaklaşık 2.100 metre olduğu bir bölgedir. Karadeniz havzası, jeolojik olarak Paleozoyik, Mezozoyik ve Tersiyer dönemlerine ait formasyonların bir arada bulunduğu karmaşık bir tektonik yapıya sahiptir. Hidrokarbon yataklarının oluşumu için uygun jeolojik koşullara sahip olan Sakarya bloğu da bu havzanın önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Kömür ve kömür kökenli gazlarla petrol ve petrol kökenli gazların oluşum ortamları ve oluşma süreçleri birbirlerinden farklıdır. Kömür damarları ile bünyelerindeki gazlar, karasal ortamlarda gelişen bitkilerin akarsular tarafından taşınan kırıntılı kayaç parçalarının arasında kalarak gömülmelerinden itibaren, belirli bir zaman diliminde ısı ve basınç altında kalmalarına bağlı olarak kimyasal süreçlerle oluşurlar. Petrol ve petrol kökenli gazlar ise (doğal gaz), organik malzemelerin biriktikleri (ana) kayaç içinde belirli bir zaman diliminde ısı ile basınç altında kalmalarıyla oluşurlar. Ancak oluşan petrol ve gazın bir kısmı yeterli olgunluğa ulaştıktan sonra ana kayayı terk ederek geçirimsiz kayaçlarda sınırlandırılmış olan gözenekli (hazne) kayaçlarda birikir. Bu açıdan değerlendirildiğinde petrol ve gaz ana kayalarının daha yaşlı gözenekli çökellerden oluşan hazne kayaçların ise çok daha genç kayaçlardan olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada bugüne kadar tüketilen petrol ve doğal gazın çok büyük bir kısmı kapanlanmış (geçirimsiz kayaçlarla sınırlandırılmış) gözenekli hazne kayaçlardan elde edilmektedir. Kaya gazı ise oluştuğu ana kayayı terk etmeyen ve oluştuğu kayacın gözeneklerinde petrolle birlikte kalan gazlardır. Söz konusu gazların (kaya gazı) üretim maliyeti gözenekli kayaçlardan elde edilen gazlara daha yüksek olmasına karşın son yıllarda gelişen çatlatma teknolojileri yardımıyla özellikle gaz ve petrolün günlük fiyat artışlarına bağlı olarak zaman zaman çıkarılmaları ekonomik olabilmektedir.
Günümüzde Karadeniz’in kuzeyinde ve batısında bulunan şelf alanları (karaları çevreleyen 200 metre derinliğe kadar olan sığ deniz alanları) jeolojik olarak yakın sayılabilecek dönemlere kadar karasal alanlardı (Soldaki harita). O dönemde karasal ortamda akan Tuna nehrinin deltasının bir bölümü de Karadeniz’in genişlemesiyle birlikte bugün deniz içinde ülkemizin münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarında kalan ve Sakarya Gaz Sahası olarak isimlendirdiğimiz alandır. Dolayısıyla Sakarya Gaz Sahasından üretilen gazların bölgedeki kömür damarlarıyla değil de Tuna nehri deltasının Karadeniz içinde ülkemiz sınırlarında kalan bölümüyle ilişkisi vardır. Bu nedenle de gazın bulunduğu ilk sondaj kuyusuna Tuna 1 ismi verilmiştir.
Deniz içinde bu…
SAKARYA GAZ SAHASININ KÖMÜRLE İLGİSİ VAR MI?
Jeoloji Yüksek Mühendisi Ali Baltaş, Sakarya gaz sahasından çıkarılan gazların bölgemizdeki kömürlerle ilgisi var mı? Sorusunu kaleme aldı.
Bunlar da ilginizi çekebilir