SEÇİLMİŞLER VE ATANMIŞLAR VE SİYASET… ZONGULDAK’ A MESLEKDAŞ VALİ

Abone Ol

“Devleti idare etme sanatına siyaset deniliyor” diyor tanımlamasında google.
Daha yazının başında ki tanımlamada, siyasetin de bir sanat dalı olduğunu öğrenince şöyle bir duruyor insan. Allah Allah diyor, siyaset ve sanat yan yana, iç içe, ilginç …“Siyaset denildiğinde benim hissettiğim ise soğuk ve kasvetli bir kulvarolduğu ve tam manasıyla şimdiyedeğin kavrayamadığım içine giremediğim garip bir yolculuk.”
Eğer siyaset sahiden de bir sanat dalıysa, sanatla uğraşmak, sanatçı ruhunda işler yapabilmek herkesin harcı değil o zaman… Değil ki yerine oturmayan yanlış giden birçok tecrübesizliğin faturalarını ödüyor milletler ve devletler. Kendilerini sanatçı naifliğinde, duyarlılığında pekiştiremeyenler bocalıyor ve diktatörlük gibi hiçbir sanat dalında yeri olmayan bir anlayışa yöneliyorlar ve tarih sayfalarına kalemlerin ucundan kanlı bir mürekkeple damlıyorlar. Dünya liderleri arasında geçmişte bunun birçok örneği var.
Yaşadığımız gezegende, ülkeler arası tüm insanların kendilerine lider seçmeleri ve o liderlerin peşinden tam bir teslimiyetle gitmeleri, tarihler boyunca süregelen bir alışkanlık ve belki de gereksinim belki de zorunluluk olmuştur. Bu vesileyle yaptıkları seçimlerle devletler ve milletler birbirlerine fark yaratabilmişler, başarı ve başarısızlık gibi kavramların savaşını vermişlerdir. Siyaset mademki bir sanat dalı, içine ve içeriğine savaş kelimesi, ne yakışıyor ne de anlam katıyor. Sanatta savaşmak değil, rekabet olmalıydı, daha iyisine ve daha anlamlısına erişebilmek adına.
Sanatçı ruhunda olamayanlar o ruhla doğmayanlar bir sanat dalı olan siyasetin içine girdiklerinde ve kendilerine verilen yetkiyle söz sahibi olduklarında, daha da ötesi karar mercilerine yerleştiklerinde, attıkları adımların, söyledikleri sözlerin ağırlığını çok iyi kavramaları gerekiyor. Çünkü sanat, ayrıştırıcı değil, birleştirici öğelerin totalinde anlam kazanıyor ve kitlelere anlam katıyor.
Ama sanmıyorum ki seçilmişler ve atanmışlar her zaman sanatçı duyarlılığında ve ruhunda olsun.Her ne kadar siyaset bir sanat dalı olsa da sanatçı güdüleriyle doğmadıysanız yaptığınız işle örtüşmüyorsunuzdur, kendinizi ne kadar zorlarsanız zorlayın, başarısızlık kaçınılmaz oluyor mutlaka...
Yönetici sıfatıyla seçilmiş olanların, kendilerine yakın olanları kayırdıklarını düşünürsek” buna da Google politika diyor” bu ayrıştırmadan dolayı bile seçilmişlerin hakkaniyetle ve duyarlılıkla davranmadığını düşünebiliyorsunuz. Aslında durduk yerde bunları düşünmüyorsunuz, size bu somut olarak sunulduğunda, yaşatıldığında mecburi düşündürülüyorsunuz.
Seçilmişlerin kendilerine yakın olarak dizayn ettiği kadrolarını”bu güven duygusu açısından elbette önemli bir detaydır mutlaka, hele ki günümüz koşullarında” ve onların önceliklerini kol içe bükülür mantığıyla oluşturduklarını gördüğünüzde de hayal kırıklıklarınız daha çok artıyor. İyi ki içine girmemiş im demeniz için bu bile caydırıcı olabiliyor.
 Eğer siz zaten bir sanat dalında kendinizi var edebilme savaşı veriyorsanız benim gibi, yaşamsal sancılarınızı da uğraştığınız sanat dalında hayata geçiriyorsunuz. Öfkelerinizi, can kırıklıklarınızı, sevinçlerinizi kendi bakış açınıza göre kaydediyorsunuz hayata. .
Seçilmişleri seçenler olduğunuzda yaşadığınız herhangi bir yerde, ayrıcalıklı olmak gibi bir beklentiye de giriyorsunuz siyaset arenasında doğal olarak. Çünkü emek veriyorsunuz, gece gündüz birlik oluyorsunuz, dolayısıyla da bütün bunların bir karşılığı olmalı diye düşünüyorsunuz, bu kuşaklar boyunca böyle süregelmiş, sanırım böylede sürüp gidecek. Doğru mudur hakkaniyetli midir işte burası tartışmaya açık ve sağlam bir vicdan gerektiriyor.“Vicdan meselesini de Google soracak değiliz zaten onun cevabını Google bile “kişiler” üzerinden veremeyecektir, o bile böyle bir sorumluluğu alamayacak kadar haddini bilir…”
Sanatçı ruhunda, sorumluluğunda, ağırlığında, duyarlılığında verilen görevi yerine getirebilmek her seçilmişin ve her atanmışın harcı değilmiş, bunu zaman ve ilişkiler öğretiyor insana. Tabii ki öğrenmesi gerekenler hırslarına ve egolarına yenilmezlerse, kadrolarını iyi seçebilmişlerse ve en önemlisi empati yapabilecek olgunluğa erişmişlerse öğrenebiliyorlar. Yoksa seçilmişler ve atanmışlar dört dörtlük insanlar ve her şeyi bilenler değiller, biz gözümüzde zaman zaman bazılarını çok büyütüyoruz.
Hizmet etmek için seçildiklerinive atandıklarını unutup, unutturup, onların egolarını besleyen zavallılar oluyoruz… Aslolan her daim insana ve insanlığa hizmet olmalı ve bundan hiç kimse gocunmamalı…
Seçilmişlerle özellikle kendi coğrafyanızda kilerle bir zaman diliminden sonra yüz göz olunuyor zaten, bu kaçınılmaz. Sizin saygı duyduğunuza takdir ettiğinize örneğin; bir başkası aralarındaki hak ve hukuk laçkalığında seviyesiz üslup takındıklarında siz de gözünüzde gereksiz büyüttüğünüzü düşünüp,zaman içinde gözden düşürüyorsunuz haliyle…
Atanmışlar ise daha farklı hisler ve çok daha farklı bakış açıları gerektiriyor mevkilere. Hizmetin vatandaşa ve yaşanılan yere eşit olarak verilmesi ve bunun hakkaniyetle yapılması gerekiyor.İdeolojik ayrıştırmalara yer verilmemesi eşit tavır sergilemek önemli. Atananlar hizmet için geliyor ve ettikleri hizmet oranında da iyi veya kötü olarak anılıyorlar görevlerini tamamladıklarında. Arkalarından öfkeyle anılanlar, saygıyla anılanlardan çok daha fazla, bu konunun üzerinde hassasiyetle durulması gerekiyor sanırım. Seçilmişler ve atanmışlar vatandaşına, halkına hizmet etmek için seçiliyor ve atanıyorlar. Nasıl ince nüans var görevlerinin içeriğinde “hizmetetmek” için var olmaları gerekiyor, “hizmetettirmek” için değil…
Neden böyle bir konuyu kaleme aldığıma gelince ise,  atanmış bir hizmet adamına ilk kez hem bir hoş geldin demek hem de sanatın en meşakkatli dalında “yazmak” gibi önemli bir kulvarda bıraktığı eserlerinin olduğunu öğrendiğimden dolayı  diyebiliriz.. Kulislerde gıyabında kitaplarının olduğu ve galiba bu Kültür ve Sanat Kentine duyarlı davranacağı konusunda top yekûn beklentilerimiz olduğundan olsa gerek, bir yazar olması bile kendisini bizlerin nazarında ayrıcalıklı kıldı. Yazar olunca mı ayrıcalıklı olunuyor acaba yoksa  Vali olup kitap yazınca mı bunu merak ediyorum doğrusu , belki de kendime pay çıkartmak adınadır bu merakım…
 Niye atanıp günün birinde gidiverecek olana umut bağlarız onu da anlayabilmiş değilim. Çünkü her görev değişikliklerinde hoş geldin ziyaretlerine gittiklerimiz giderlerken hiç gelmemiş ve burada olmamış gibi davranıyorlar. Belki de bu soğuk sistem bunu gerektiriyordur.
Sözün özü; Atanmış olarak İlimize gelen ve yazar olarak aynı kulvarda olduğunu bildiğim SAYIN VALİMİZE, SAYIN MESLEKDAŞIMA, ZONGULDAK’A hoş geldin demek ve ayrıca bir yazar olarak kitaplarımızın kardeşliğinde samimi duygularla kendilerine yeni görev yerinde başarılar dilemek isteğim. Sanat kelimesi siyasetin de tanımıya aynı zaman da. Kültür ve Sanat dolu günlerde kendilerinin de katılımlarıyla,duyarlılığıyla umarım sanat adına daha anlamlı yarınlara çoğalırız. Dileğim ve isteğim ise meslekleri ve insanları sınıflarına göre değil emeklerine göre değerlendirelim. Yoksa seçilenler ve atananlar gidip geliyor ve biz sonunda hep biz bize kalıyoruz…