Çanakkale, bir Ülke’nin Kurtuluş /Kuruluş Savaşı’nın adı olmanın ötesinde, birçok milletin ölerek; özgürlüğe adım attığı, konum itibarıyla stratejik bir bölgenin adıdır.
Deniz Savaşlarının 100. Yılı münasebetiyle(18 Mart 2015), gezerken gördüm ki: Askeri, arkeoloji, doğal güzelliği ötesinde; sakladığı sır, beslediği öfke kadar dünya ya verdiği mesaj kadar büyüktür Çanakkale...
Çanakkale’den feribotla Eceabat’a geçişte, alnımı rüzgârdan kollamak için sardığım, bandana’da yazılı ‘Çanakkale Geçilmez’ sloganı etrafına kurdum tüm hayallerimi.
Sıradan bir ‘Çanakkale’den Eceabat’a’ geçiş değildi o
Asya’dan Avrupa’ya, Anadolu’dan Rumeli’ye de geçişti
Mihmandarımız, kadim dostum Kadir Yerli, Boğazın en dar yeri (1800 mil)olan Çimenlik Kalesi - Kilit Bayır’ı anlatırken ‘Fatih Çimenlik Kalesi’ni yaptırdı, Kanuni’de içine cami…’ deyince, tüylerim diken diken oldu.
Demek ki, olayın bir geçmişi var.
Bu gün, Çanakkale’den Eceabad’a yapılması plânlanan Köprü’nün ayakları: Çimenlik’te Fatih’le(1452), İlk çıkarma’nın yapıldığı yer olan Seddülbahir’de (25 Nisan 1915)metrekareye düşen 3 bin mermi ile atılmış
Sıradan bir savaş değil Çanakkale…
Tam da: İngiliz -Napolyon Savaşlarına katılmış Prusyalı Subay Clausewitz’in dediği gibi.
- ‘Savaş; politik temasların, diğer araçların katılımıyla oluşan devamıdır.’
Orta Doğu’da ‘harita’nın yeniden çizilmesi, Rusya’nın tahıl ihracının planlanması, İtilaf Devletleri ‘İngiltere - Fransa - Rusya’nın Jeo-politik Boğazlara hâkimiyetin organizesi anlamındadır. İttifak Devletleri ‘Almanya – Avusturya - Macaristan’ın Rusya’yı kuşatması, Orta Doğu’ya el atma gayretidir.
ORTADOĞU HARİTASI
Bakın 1914 Orta Doğu haritasına… Çanakkale’den sonra, ‘yenen ve yenilenler’ yeniden bir arayışa girmişler. Biz ‘Osmanlı’nın son sözü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ön sözü’ olarak Çanakkale’de Yeni Bir Kale inşasına girişirken, onlar Fırsat-ı Ganimet bilmişler
Barışa Son Veren Barış’ta Davit Fromkin bakın ne diyor.
-“Örneğin: Irak ve Ürdün İngiliz Buluşudur. Birinci Dünya Savaşından sonra, boş bir harita da sınırları İngiliz politikacılar tarafından çizilmiştir. Suudi Arabistan, Irak ve Kuveyt sınırları, 1922’de İngiliz Devlet Memurları tarafından belirlenmiştir. Suriye -Lübnan da Müslüman ile Hıristiyanlar arasındaki sınırlar Fransa: Ermenistan ve Sovyet Azerbaycan’ı arasındaki sınırlar ise Sovyetler Birliği tarafından çizilmiştir.”
Kolay mı kanı toprağa, toprağı vatan’a dönüştürmek!..
Bir Destanı, kayırma ve abartıları ile de olsa anlatabilmek!
Toplumun hafızası var ortada… Gerçeklerin bazıları maddi olarak ortada olsa da…
Peş peşe darbeler yemişiz…
Osmanlı - Rus Savaşında (1768 – 1774), 93 Harbinde (24 Nisan1877 – 78).
Tarihin gözetleme kulesine çıkıp, başımıza gelecekleri düşünürken
1911-12 - Osmanlı olarak son Afrika toprağını(Trablusgarp ve Bingazi)
İtalya’ya terk etmişiz.
1912-13 - Balkan hezimeti ile Rumeli’de son Türk Hâkimiyeti olarak silinmişiz.
Bulgar ordusu İstanbul kapılarına gelmiş, Boğazların güvenliği tehlikeye girmiş.
1 Kasım 1914 - Ruslar Kafkasya’dan sınırı geçip, sıcak savaşı başlatmış.
CHURCHİLL ve TRUVA ATI
Bitaraf olan bertaraf olur’ sözü gereği…
Avusturya- Macaristan Veliahdının bir Sırplı tarafından öldürülmesi ile başlayan 1. Dünya Savaşı’nda (10 Ağustos 1914): Parasını (500 bin altın)verip yaptırdığımız Reşadiye ve Sultan Osman muhriplerini bize teslim etmeyen İngilizlere (Winston Churchill) inat: Yavuz (Goeben)ve Midilli (Braslau) kruvazörlerini boğazlardan içeri alıp, Almanlar tarafında savaşa girdiğimizi ilan ettik.
İngilizlere iki gemi yaptırmamızın nedeni, Yunanistan ve Rusya’ya denizlerde kafa tutabilmekti.
Girmeseydik Diğer tarafta olsaydık
Spor olsun diye tartışmak mümkün.
Ancak; yapılacak olan ‘Çanakkale’nin bize ve Dünya’ya anlattığı, bıraktıklarını iyi analiz edebilmek olmalı.
Zafer Sarhoşu olmanın ötesinde, Trablusgarp - Bingazi, Balkan ve Sarıkamış hezimetlerinden de dersler çıkartabilmeli…
Face’de bir arkadaş bana “Amerika da çevrilen ‘Çanakkale’ filminde kullanılan ‘Truva Atı’ neden Çanakkale meydanında sergileniyor?’ demiş.
Savaş sadece top, tüfek, şehit demek mi? Savaş’ın edebiyatında, teknik ve taktikleri açısından gelişimi yok mu?
Truva Atı da Savaş Sanatı açısından önemli bir taktik varyasyon (siper kazma, mayın döşeme, tünel açma) gibi tecrübe alınacak Olay/ Hatıra değil mi?
TANITIM SIFIR
Bence eleştirilmesi gereken, Amerikan yapımı Truva atı değil:
1960’larda Büyük Projeksiyon (yansıtım) olarak lanse edilen ‘Çanakkale Destanı’ndan sonra akılda kalan film yapamadık.
100. Yıl dolayısıyla Vizyona giren ve yönetmenliğini Özhan Eren, başrollerini Tansel Öngel, Nesrin Cevadzade, Hüseyin Avni Danyal, Burak Save’nin yaptığı ‘Son Mektup’ta beklenen ilgiyi çekmedi(!). Bu eksiği görmek lâzım…
Daha da önemlisi: Çanakkale harbine katılan savaş gemilerimizi sergilemek yerine parçalatıp jilet yaptırdık.
Maalesef; kazanmak ve kaybetmeyi sindirmenin yolu; şartları akl-ı selim yorumlamak ve yeniden ileriye bakmak olmalı.
Çanakkale Boğazı ve Ege Denizi’nin aynı anda görüldüğü yer olan Conk Bayırı’ndan; manzara seyretmenin ötesine geçip, yaşanan sefalet, rezalet ve dramları düşünmemiz hep bu yüzden… Destan olmasının nedeni de bu…
Müslüman- Milliyetçi- Solcu demeden, Emperyalizm’e dikilmenin matematiği, coğrafyası, tarihi de…
Dünya’nın yazılı tarihi, genel de bir savaş tarihidir” diyen Savaş Sanatı Tarihi yazarı John Keegan haklı. Savaşa karşı olmak yetmiyor. Siyasetin olduğu yer de savaş bitmiyor.
‘Gelecekte barışı koruyacak ve kuracak olanlarında sadece yakın değil, ilkel dünyanın askeri kültürlerinden öğrenecek çok şeyleri var’. Diyen Keegan’a kulak vermek gerekir.
100. yıl da Çanakkale’yi ‘Savaş Sanatı’ açısından yorumlamak elbette ki beni aşar.
Ancak; İngilizlerin iyi profesyonelliklerini, Avustralyalıların seri inisiyatif (öncelik)alma özelliklerini bildiğimizden…
Önce Seddülbahir (Ertuğrul Koyu.3 Kasım 1914) sonra Arıburnu/ Kabatepe’ye (25 Nisan 1915) çıkmayı düşünmeseler… Yani, saldırıda taktik hata yapmasalar
Seyit Onbaşı 270 kiloluk mermiyi kaldırıp, top’a sürüp, İngiliz Muhribini devirmese… Halimiz nice olurdu?
Neyse: Profesyonel Savaş Mühendisleri, şimdiki savaş malzemeleri ve insan yapısı ile yeni taktik plânlar yapa dursun
Biz, Tarih sahnesine çıktığımız günden bu yana yaşadığımız şanlı zaferler gibi, yenilgilerimizi de yaşatıp, ‘şanlı tecrübe’lere döndürmemiz gerekir.
Çanakkale ile millet olma ruhunu yakalayan Anzakların yaptığı aynen bu
İngiliz sömürgesi ve bir savaş taşeronu olarak geldikleri Çanakkale de; devlet olma temellerindeki mağlubiyeti, Gelibolu adresinde, şehitlerini her yıl (23- 24 Nisan) ‘saygı’ ile anarak yaşıyorlar.
ÖLÜ FARE KOKLAMAK
Bu yıl 100. yıldönümü kutlanan  ‘Çanakkale Kara Savaşları’ törenlerine 80 Ülke’den 100’e yakın Devlet Adamı katıldı.
Nigel Steel ve Peter Hart ‘GELİBOLU- Yenilginin Destanı’ eserinde bir Anzak askeri’nin hatırasına yer vermiş: Aynen şöyle.
“Havada korkunç bir koku vardı. Benden önce oraya gitmiş birine ‘bu berbat koku ne?’ diye sordum. ‘Siperimizin önünde yatan ölüler…’ dedi ve ekledi “Bizim önümüzde Hant ve Worcester’lardan 700, sağda da Anson Taburu’ndan 800 kişi yatıyor…
Orası iki mil ötedeydi ve koku bizim bulunduğumuz yere kadar geliyordu. Eğer ölü bir fare koklamışsan, işte onun yüzlerce, yüzlerce katı korkunç bir koku. Bu ölüm kokusunu içinden çıkartıp atamazsın. O’nu hâlâ hissederim… Er Harry Baker.”
İşte; olay budur.
Çanakkale’de Şehitler Abidesi önünde, Sarıkamış’ta Allahüekber dağlarına bakarken ve Saraybosna’da havaalanı altındaki Ölüm Tüneli’ni gezerken hep; ölmek için ayakta kalmaya çalışan askerleri düşündüm.
Yaradan’a sığınıp, birbirine sarılan; Allahu ekber deyip vatan için ölmeğe atılan Şüheda’yı anlatabilecek bir tarih bir tarihçi var mı?
Kurtuluş Savaşı’nın Manifestosu olan İstiklal Marşı yazarımız Mehmet Akif’in ‘Asım’ında, Çanakkale Şehitlerine atfedilen bir bölümünü hatırlatıp, hafıza tazeleyelim.
‘Şu boğaz harbi nedir var mıdır ki dünya da eşi?/ En kesif orduların saldırıyor dördü beşi./ Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya? / Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.’
SONUÇ:
Türkler, Avrupa’ya Çanakkale’den geçerek çıkmıştır.
Çanakkale Zaferi ile de; bu topraklardan çekilmeyeceklerini bir kez daha dünya’ya, lisan-ı münasiple anlatmıştır.
Laf değil. Dile kolay. Cephede 57 bin; yaralanıp, hastalanıp ya da sonradan 100 bin olmak üzere, toplam 150 bin şehit…
Çanakkale ‘İngiliz- Alman Savaşıdır’ diyenler, bizi tarih sahnesinde görmek istemeyenlerdir. Çanakkale de biz; sadece Avustralyalıları ve Yeni Zelandalıları değil, İngiliz ve Fransızları da yendik…
24 Nisan 2015 Çanakkale Kara Savaşları törenlerine: İngiliz Prensi’nin, madalya dolu üniforma ile katılması ve Goeben (Yavuz)- Breslau’yu (Midilli) kovalayan gemilerin anısına yapılan: Bulwork kruvazöründe yatması ne manaya geliyor!
İngilizlerin kuyruk acısı devam ediyor.
Çanakkale Geçilmez: Dün, bu gün, yarın ve ilelebet.