Kuran ayetleri, inmeye davam ettikçe hem Muhammed Peygamberimiz bilgileniyor, hem insanlara açıktan açığa daveti anlatarak, insanları uyarıyor ve aydınlatıyordu. Vahyin ilk suresinden, son suresine kadar genellikle ahrete inanç konusu işlenmiştir.  Hangi ayette ahiretle ilgili bir söz varsa hemen oracıkta, mal, mülk ve paradan da bahsedilmektedir. Bir önceki yazımızda, A’la Suresi’nde, arınmak için, “Allah için mallarından ve mülklerinden karşılıksız” verenlerden söz edildiğini ve hemen sonrasında da salat etmekle; zihinsel açıdan eğitim ve öğretim kurumları oluşturmanın ve mali yönden de destek vermenin” anlatıldığını vurgulamıştık.

 

Leyl Suresi’ndeyse mallarından, mülklerinden, paralarından Allah için fakirlere, yoksullara, yolda kalmışlara,  kimsesizlere karşılık beklemeden verenlerin cennet ile mükâfatlandırılacağı bildirilirken, ahreti inkâr eden, yani malını, mülkünü, parasını biriktirip yığdıkça yığan Mekke’nin ileri gelen zengin kodamanları da cehennem ile tehdit edilmektedir. “Kara cahilliği, vahyin aydınlığını; bilgiyi ve genetik özellikleri kanıt gösteriyorum ki sizin emek ve gayretiniz kesinlikle dağınık ve parça parçadır.” (Leyl,1-4) Bu Ayetler de geçen “gece” sözcüğü cehaleti ve toplumsal karanlığı, “gündüz” sözcüğü ise vahyin aydınlığının insana sağladığı iç huzurunu, mutluluğu, güveni, kısaca Rabbin rızasını kinayeli mesajlarla işaret etmektedir. Mekke’nin yozlaşmış bir toplum olmaktan yavaş yavaş çıkıp vahyin aydınlığına doğru ilerlerken zengin, fakir, köle, kadın gibi, az da olsa, toplumun her kesiminden insan, İslam’ı kabul etmeye başlamıştı.

 

KARŞILIK BEKLEMEDEN VERENLER.

Surede genellikle iki tip insan karakterinden söz edilmektedir. Birincisi, Allah adına, insanlık için karşılık beklemeden mallarından, mülklerinden ve paralarından cömertçe harcayanlardır. Bu karaktere sahip olan insanlar için Kimseden karşılık beklemeden, sadece Yüce Rabbinin rızasını umarak, arınmak için malını veren çokça Allah’ın koruması altına girmiş kişi ondan uzak tutulacaktır” (Leyl, 17-20) denilmektedir.

İlk Müslümanlar, “Ahrete inanmanın” sadece sözle olmadığı, asıl ahrete inanmanın bir bedeli olduğunu ayetlerden anlamış, mallarından, mülklerinden ve paralarından karşılık beklemeden cömertçe yardımlarda bulunmuşlardı. Bu karakter özelliğine sahip Müslümanlar, malından harcayan, Allah bilinciyle yaşayan (muttaki) ve her güzelliği bir değer olarak kabul edip sırf Allah’a duyduğu özlemle Muhammed Peygamber’e destek veren Ebu Bekir gibi Müslümanlardı. Tebbet Suresi’nde Ebu Leheb örneğiyle isim verilmeden, müşriklerin genel karakteristik özelliklerinin anlatılması gibi, Leyl Suresi’nde de Peygamber’in davetine inanan,  onun davetini destekleyen Ebu Bekir, Ali, Bilâl, gibi Müslümanların isim verilmeden karakter özellikleri anlatılmıştır.

 

 CİMRİLİK EDENLER

Surede söz edilen ikinci insan tipiyse bu çağrıya kulak tıkayan,  kendini bir şey zanneden malına mülküne, iktidarına güvenen güzel olanı değer kabul etmeyip dini, imanı ahreti “züğürt tesellisi” olarak kabul edip “boş işler” olarak gören Ümeyye b. Halef karakteridir.

Böyle insanlar sanal dünyada yaşamını sürdürmeye devam eder. Çünkü insan nefsi, para, mal, makam, şöhret gibi geçici değerlerin peşine koşar. Bir de hayatı sadece bu dünyadan ibaret sanıyor, burada olduğu gibi ahrette de hesap sorulmayacağını düşünüyorsa, zorbalığını sürdürür. Tatminsizlik yerini huzursuzluğa bırakmaya başlar, giderek ölümüme yaklaşma duygusu ona daha fazla tatminsizlik getirir.

 İşte mal, mülk ve paralarını yığdıkça yığan, hiç kimseye zırnık koklatmayan, açgözlü, kodaman, para babası,  cimri tipler, “Kim de cimrilik ederse ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görürse ve en güzeli yalanlarsa, Biz ona en zor olan için kolaylık vereceğiz. Aşağı yuvarlanıp değişime, yıkıma uğradığında/öldüğünde malı onu kurtaramayacaktır.” (Leyl, 8-11) şeklinde karakterize edilir.

Yine surede Bu nedenle kim malını/ kazancını verir, Allah’ın koruması altına girer ve en güzeli doğrularsa, biz ona, o en kolay olan için kolaylık sağlayacağız.” (5-7) denmektedir.

Bu ayetlerde iman, takva, şirkten malını vererek arınma ve doğru düşünme gibi buyrukların yanında, sosyal adaleti sağlama, Allah rızası için yoksullara pay ayırma, zenginlerin, fakir Müslüman kardeşine yardım etmesi gibi bilgiler de anlatılmaktadır.

HİDAYET ETMEK

Doğruya ve güzele kılavuzlamak sadece Bizim üzerimizedir.”(12)Sonrası da öncesi de sadece Bizimdir.”(13)  “Hidayet”in iyiye ve güzele önderlik etmek, doğru ve yanlışı ayırmaya yarayan bilgi ve belgeler vermek, peygamber yollamak, kitap indirmek gibi eylemleri kapsadığını, kötü yolu göstermenin hidayet olmadığını daha önce Fatiha suresinde görmüştük. Yine görmüştük ki, peygamberler de dâhil olmak üzere Allah’tan başka hiç kimsenin hidayet yetkisi ve gücü yoktur.

Ayette “sonrası” ile kast edilen şey  “ahiret, öncesiyle kast edilen şey de “dünya”dır. Bununla mülkün ve her türlü tasarrufun sadece Allah’a ait olduğu, O’nun kimseye hesap vermeyecek olmasına rağmen insana hidayet etmeyi, onu iyiye, doğruya ve güzele yöneltmeyi, kısaca cennete yol göstermeyi kendi üzerine aldığı kast edilmektedir. 

 “İşte bu nedenle, yalanlayan, yüz çeviren, en çok mutsuz olacak olan kişiden başkasının girmediği, alevlendikçe alevlenen bir ateşe karşı Ben sizi uyardım” ( 14-16) Bu ayette de Ümeyye b. Halef gibi karakteristik tiplerin, ahireti yalanlamaları yüzün den akıbetleri anlatılırken alevli bir ateşe atılacakları bilgisi verilmektedir. Hatta daha önce bu ateş ile kendileri uyarıldığının da bilgisi verilmektedir.

Yukarıda örnek gösterdiğimiz ayetleri bir kez daha okuyarak yazımıza son verelim:

“Kimseden karşılık beklemeden, sadece Yüce Rabbinin rızasını umarak, arınmak için malını veren çokça Allah’ın koruması altına girmiş kişi ondan uzak tutulacaktır. Ve yakında o kişi, kesinlikle hoşnut olacaktır.”( 17-21)

 

Not: Halkın Sesi Gazetesi sahibi Mustafa Özdemir, yaptığı bir haber nedeniyle hafta içinde cezaevine girdi, çıktı. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.