Gündem yoğun bugünlerde, eylem çok…  Memleketin taşına, toprağına, havasına suyuna sahip çıkmak, toplumda bir ölçüde de olsa farkındalık yaratmak için oradan oraya koşup duruyoruz. Kendimiz de epey şeyler öğreniyoruz bu arada. Her eylem, yeni bir bilginin beynimize nakşedilmesini sağlıyor çünkü. Yaşamı boyunca kıyıda köşede durup, “toplumsal refleks” adına ileri geri konuşmaktan başka hiçbir iş yapmamış, örgütleyicisi olmasından vazgeçtim bir eylemin öznesi olmaktan bile uzak durmuş insanlarla, dünya yansa bir kalbur samanı yanmayan sessiz çoğunluğa göre beyhude uğraşıyoruz ama bana sorarsanız, tarihe im koyan çalışmalar yapıyoruz kesinlikle. Çok şeyi değiştiremesek de, torunlarımızın, “Dünyada bunca pislik olurken sen ne yapıyordun?” sorusuna yanıtlar topluyoruz…

Pazar günü Muslu dağlarındaydık… Bölgedeki ağaçların 2014 yılındaki durumunu fotoğraflarla saptamak amacıyla dört saati aşkın bir süre, beş kilometre yol yürüdük… Kimi zaman yürümekte zorlandığımız patika yollarda doğayla baş başa kalmanın erinciyle doldu içimiz. Oluşturduğu bilgi birikimi ve ortaya çıkardığı değerlere inat giderek bir canavara dönüşen insanlığın gadrine karşın, olağanüstü bir direniş gösteren doğaya olan sevgimiz bir kat daha arttı bu gezide… Duyduğumuz sesler, karşımıza çıkan sürpriz renkler, volkanik oluşumlar, böcekler, kokular, rengârenk çiçeklerle ruhumuzu yenilerken, tepelerinden baktığımız santrallerin sakilliği epeyce içimizi burktu… Enerji iletim hatları için ağaçlardan arındırılan yollara, kesilmesi ihtarıyla saçlarının bir bölümü kırkılan çocukların hüznüyle baktık… Aynı çaresiz sızıyı, utancı duyduk içimizde…

SANTRALLER BÖLGEYİ ISITMIŞ, ARICI MEMNUN

Hemen söyleyeyim zengin kestane ormanlarında dramatik bir kuruma yok şimdilik… Çok şükür ki, insanın içini ürperten görüntüler çıkmamış henüz ortaya. Ömrü o dağlarda avcılıkla geçmiş, kimi yerlerindeki ağaçlandırma çalışmalarına katılmış rehberlerimizin verdiği bilgiye göre olağanüstü bir artış var ama… Önceden kuruyan birkaç ağaç dikkatlerini bile çekmezken, şimdilerde, yaşlı-genç kuru ağaçlar gözlerini yoruyormuş epeyce… Gezimiz boyunca biz de kurumuş pek çok ağaca tanık olduk. Bunun nedeni konusunda fikrimiz olsa da, kesin bir bilgimiz yok elbette… Konunun yetkililerce mutlaka ele alınıp, kamuoyuna, doyurucu açıklama yapılması gerekiyor. Ama bizim yöneticilerimizde nerede o duyarlılık?

Zaman zaman yağan yağmurda arıcıların yaptığı kulübeler en büyük sığınağımız oldu. Mola vererek bir parça soluklandık oralarda. Rastladığımız arıcıyla bir parça da sohbet ettik… Halinden memnun. Elindeki körüklü üreteçle dumanlar savurarak sakin sakin anlatıyor:“Santraller havayı ısıttı, bu da arılara yaradı. Arı sıcak havada daha güzel çalışıyor. Verimi artıyor.” O halinden memnun da, “Ortam ısısının yükselmesi ekosistem açısından ne gibi sonuçlar doğuruyor acaba?” sorusuna gariban balcının da, bizim de kolayca yanıtlar vermemiz mümkün değil kesinlikle. Çevrede bolca bulunan çakal erikleri, çoban ekmeği ve tanıdığımız diğer otların tadına baka baka indik Muslu’ya. Yağmur nedeniyle kısalttığımız parkurda yorucu olmasına karşın, son derece keyifli bir yolculuk yaptık…

ASLAN YÜREKLİ ZABITA

Devletimiz sağ olsun, güvenliğimizi dağlarda bile unutmadı… Esen rüzgârla galeyana gelme olasılığı yüksek ağaçların, milyon yıldır durduğu yerde sıkılıp harekete geçme tehlikesi bulunan kayaların, her an kudurmaya hazır böceklerin, asabiyetten ne yapacağı belli olmayan kuşların, kuytuluklarda pusu kurdukları yolunda bir takım ihbarlar alınan yabanıl hayvanların saldırısından korumak için iki sivil polis verdi yanımıza… Emniyetimize bunca önem veren Emniyet’e ne kadar teşekkür etsek az doğrusu… Zonguldak Belediyesi zabıta ekiplerine olduğu gibi onlara da şükran doluyuz. Öyle ya, kentteki kaçak yapılaşmalara kaldırım işgallerine, yeşil alanların gaspına, talana gık diyemeyen zabıta, bu olayları protesto amacıyla yaptığımız eylemde aslan yürekli kesilerek bundan sonra imar suçlarına asla göz yummayacağını dosta düşmana duyurdu böylece. Her ne kadar, yıkım kararlarını “Benim zabıtalarımın zor kullanma yetkisi yok”  diyerek savsaklayan Muharrem Akdemir’i tekzip etmiş olsalar da, bu cevvaliyetinden dolayı gurur duyduk onlarla…

 

Elinde kalemiyle tek başına talana sahip çıkan bir Arslan Yürekli Richard da bizim Sermet Aksu… Sami Aydın’ın yaptığı gaspı savunmak için Halkın Sesi’nin itibarını da, kendi kariyerini de ayaklar altına alan Sermet ağabey, bizim gariban protestomuzu, “Sülün Osman halt etmiş” başlığıyla ti’ye almış aklınca. Esas haltı kimin, neden ettiğini ben çok iyi biliyorum ama sözüm ondan daha çok Mustafa Özdemir’e… Gazetenin yayın politikasıyla bağdaşmayan yazılar konusunda yazarların uyarılması talebimi, her defasında, “Siz de yanıt yazın” eyyamcılığıyla geçiştiren sevgili kardeşim, söyler misin lütfen, adımızı düpedüz gaspçıya çıkaran bu kafayla neyi, nasıl tartışayım ben? Yanıtımı hangi düzeyde kurayım? Demokrat olmak, çok sesliliği istemek, hiç hak etmeyen insanları dilediğince karalayan yazıları görmezden gelmeyi mi gerektiriyor sence? Gün boyu yanımızdaydım, kullandığımız malzemeleri sen temin ettin hatta bize. Sen de mi Sülün Osmanlık yapmak için oradaydın? Hâlâ mı, “Ya Sermet ağabey çok zor durumda kalıyoruz. Ne olur bu konularda biraz daha özenli yaz” demeyeceksin?