“Filimler, özelliklede çizgi filimler, çocuklarımızın eğitiminde çok önemli rol oynar.” dediğimizde, eğitimci diye adlandırdığımız, lakin yalnızca adlarının başında “eğitim uzmanı” yazılanlar, bu fikri ciddiye alıp da bir çalışma, bir proje ortaya koymazlar. Halbuki tüm çocukların bir hayal kahramanı mutlaka vardır. Bu da illa ki, bir çizgi filim yada roman kahramanıdır. “Örümcek adam”, “Süpermen”, “Keloğlan”, “Caillou”, “Pepee”  ya da “Heidi”dir bunların adı. Bizim çocukluğumuzda, “Tommiks”, “Çelik Bilek”, “Tarkan”, “Karaoğlan” ya da “Ret Kit”di kahramanlarımız. Onları taklit ederdik. Zayıfı korumayı, kötülere-hırsızlara ceza verilmesi gerektiğini onlardan öğrenirdik. Tabii “Zagor” gibi uçmaya kalkıp elimizi ayağımızı sakatladığımızda olurdu. Gülün dikeni misali.

Şimdiki kahramanlar ise daha farklı mesajlar vermekte çocuklarımıza. Profesyonelce ve gizli verilen mesajlar daha da etkili oluyor. Hele bugünlerde sevgili eşimi ve çocuklarımı televizyona bağlayan bir çizgi filim var ki, o başladığında herkes sus pus oluyor ve kumanda yalnızca bu kanala bağlanıyor. Önceleri mecburiyetten, şimdileri ise zevkle izlediğim bir çizgi filmimiz var artık.Evet de, evde 2-6 yaş arasında çocuk yok. 7 ile 12 yaş arasında ise hiç kimse yok. Koca, koca insanlar olarak zevkle seyretmeye başlıyoruz. “Ayı Yogi” değil, “Vak vak amca” hiç değil, “Tom ile Jeri” de değil. Peki, “Keloğlan” o zaman. Yok, yok o da değil. Bizi ekrana bağlayan, zevkle seyrettiğimiz Alp dağlarının pembe yanaklı kızı “Heidi” adlı çizgi filmden başkası değil tabii ki… Peki, çoluk çocuk, genç, yaşlı hep birlikte yüzümüzde mutlu bir tebessümle izlediğimiz bu çizgi filmin sırrı neydi? Filmi izlerken birazda araştırmacı yaklaştım… Pedagog değilim tabii ki ama bir “baba” olarak yaşadığım tecrübelerle iyi bir gözlemci olarak izledim ve hala da izliyorum. Verdiği bilinçaltı mesajlarla çocuklarımızı tüketime mi alıştırıyor? Hayatı toz pembe mi gösteriyor? Cinsel içerikli objelerle, çocuklarımızı yanlışa mı yönlendiriyorlar? Gibi birçok olumsuzluğa cevap aradım izlerken. Saat 18.30’da TV karşısına geçip mutlu bir şekilde hem izledim hem de istediğim cevapları aldım.

Şöyle ki; “Heidi” annesi ve babası öldükten sonra Alp dağlarının eteklerinde dedesi ile birlikte yeni bir yaşam kuruyor. Önceleri, en yakın arkadaşı Peder ve şirin köpeği idi. Sonrasında ise sergilediği olağanüstü yaşam sevinci ve pozitif davranışlar ile en yakın arkadaşı asık suratlı “Dedesi” oldu. Alplerin kızı Heidi, yaşam sevincini o kadar iyi yansıtıyorki, o sanki evimizin sevimli, şirin bir kızı gibi oluyor. Hayata bağlılığı, sevgisi o kadar etkileyici ki sakat olan, morali çok bozuk kuzeni Clara’yı hayata yeniden döndürüyor. Yalnız onu mu? Gözleri görmeyen yaşlı bir kadının da yaşam sevinci oluyor.

Heidi, iyiliğiyle, doğallığıyla iyi bir örnek olması dışında, çocuklarımıza çevre bilincini, doğa ve hayvan sevgisini ve köy sevgisini aşılayan yararlı bir çizgi filimdir. 1880 yılında İsviçreli Johannan Spyri’nin kitabından uyarlanarak Japon Miyazaki tarafından çizgi filim olarak dünya çocuklarına sunulmuştur ve çok yararlı bir eğitim aracı olarak hala hizmet vermeye devam etmekteler.

Biz anne, baba olarak çocuklarımıza iz bırakan çizgi filmlerde çok seçici davranmak zorundayız. İster adı Caillou(Kayu) olsun, isterse Keloğlan olsun ama Heidi gibi iyi mesajlar içersin. Hiçbir şekilde yararlı mesajlar içermeyen, Sultanın kızına aşık olup avare avare gezen sonrada annesinden dayak yiyen Keloğlan veya tüketime teşvik eden, bilinçaltı mesajlar ileten, sevgiden, doğallıktan uzak Caillou yerine; pedagogların, eğitim danışmanların görüşleri eşliğinde Ayşe Şule Kıraç’ın hazırladığı “Pepee”yi ve Hayao Miyazikinin yapımı “Heidi”yi izlesinler ve inanın ki bu sevgiyle yoğrulmuş çizgi filimler, çocuklarımızın sağlıklı zihinsel yapıya, gelişmiş algılara sahip olmalarına ve annelere, babalara da iyi bir rehber olacaktır.

Benden bu kadar. Saat altı buçuk, Safiye Sultan bizi çağırıyor:  “Hadi çocuklar Heidi başlıyor!” Başta ben olmak üzere hep beraber “akıllı, uslu çocuklar” olarak TV karşısında yerimizi alıyoruz tabii ki…